Halk arasında ‘bunama’ olarak bilinen demansın, kişinin günlük yaşam aktivitelerini bağımsız olarak sürdürmesini zorlaştıran ve birden fazla bilişsel işlevde kalıcı ve ilerleyici bozukluklara yol açan bir sendrom olduğunu belirten Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Yakup Türkel, bilgilendirmede bulundu.

“65 YAŞ ÜSTÜNDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR”

Demansın en yaygın nedeninin Alzheimer hastalığı olduğunu işaret eden Doç. Dr. Türkel, “Demans özellikle 65 yaş üzeri bireylerde sık görülür. Vasküler demans, lewy cisimcikli demans ve frontotemporal demans gibi çeşitli türleri de bulunmaktadır. Günümüzde insan ömrünün uzamasıyla birlikte demans görülme sıklığında artış gözlenmektedir. Tahminlere göre, 2050 yılına kadar demans görülme sıklığı Avrupa'da iki katına, dünya genelinde ise üç katına çıkacaktır” diye konuştu.

“TEK BAŞINA HAFIZA KAYBI, DEMANS TEŞHİSİ İÇİN YETERLİ DEĞİL”

Demansın en belirgin semptomunun hafıza kaybı olduğunun altını çizen Doç. Dr. Türkel, ancak hafıza kaybının farklı nedenlere bağlı olarak ortaya çıkabileceğini ve yalnızca hafıza kaybının demans teşhisi anlamına gelmediğini belirtti. Doç. Dr. Türkel, demansın diğer yaygın belirtileri arasında bilişsel değişiklikler, iletişim ve dil problemleri, görsel ve mekânsal yeteneklerde zorluk, muhakeme ve problem çözme güçlüğü, karmaşık görevleri yerine getirmede zorluk, planlama güçlüğü, koordinasyon ve motor fonksiyonlarda zorluk, karışıklık ve yönelim bozukluğu, psikolojik değişiklikler, kişilik değişiklikleri, depresyon, kaygı, uygunsuz davranışlar ve halüsinasyonların yer aldığını dile getirdi.

“TİROİT PROBLEMLERİ DE DEMANS BENZERİ SEMPTOMLARA NEDEN OLABİLİR”

Osmancalılı kadınlara kanser tarama hizmeti Osmancalılı kadınlara kanser tarama hizmeti

Demansın sinir hücrelerinin ve beyindeki bağlantıların hasar görmesi veya kaybı sonucunda ortaya çıktığını söyleyen Doç. Dr. Türkel, “Demansın etkilediği beyin bölgelerine bağlı olarak, belirtiler ve yakınmalar farklılık gösterebilir. Demanslar genellikle beyindeki anormal proteinler ve bağlantısal hasarlarla ilişkilendirilir, ancak bazı hastalıklar, ilaçlar, vitamin eksiklikleri ve tiroit problemleri de demans benzeri semptomlara neden olabilir. Bu yüzden bunlar da araştırılmalıdır” şeklinde konuştu.

“ALZHEİMER’DA UMUT VERİCİ İLAÇ TEDAVİLERİ ÜZERİNE ÇALIŞMALAR SÜRÜYOR”

Alzheimer hastalığının demansın en sık görülen türü olduğunu ve son 10 yılda bu hastalığın erken teşhisine yönelik önemli ilerlemeler kaydedildiğini vurgulayan Doç. Dr. Türkel, “Kan testleri, beyin omurilik sıvısından bakılan biyobelirteçler, genetik testler ve beyin görüntüleme yöntemleri gibi gelişmiş tekniklerle Alzheimer hastalığı diğer demans türlerinden ayırt edilebilir ve hastanın doğru tedavisi planlanabilir. Ayrıca, umut verici ilaç tedavileri üzerinde hala yoğun çalışmalar devam etmektedir” ifadelerine yer verdi.

“SAĞLIKLI BESLENME DÜZENİ, DÜZENLİ UYKU VE STRESİN AZALTILMASI ŞART”

Alzheimer hastalığından korunmak için sağlıklı bir beslenme düzeni, düzenli uyku, stresin azaltılması, depresyon ve diğer sistemik hastalıkların tedavisi önemine dikkat çeken Doç. Dr. Türkel, “Aerobik egzersizlerin bilişsel ve düşünce fonksiyonlarını artırdığı gösterilmiştir. Sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemek, beyin sağlığını korumak için önemlidir” dedi.

“ERKEN TEŞHİS ÖNEMLİ”

Demansın tedavisinin altta yatan nedenin belirlenmesine ve buna yönelik tedavilere dayandığını belirten Doç. Dr. Türkel, “Alzheimer Hastalığı için bazı ilaçlar mevcuttur ve semptomları hafifletebilir, ancak şu anda hastalığı tamamen tedavi edebilecek bir ilaç bulunmamaktadır. Bununla birlikte, erken teşhis ve uygun tedaviyle yaşam kalitesi önemli ölçüde iyileştirilebilir” diye konuştu.

“FARKINDALIK ARTIRILMALI”

Demansın bireylerin ve ailelerinin yaşam kalitesini önemli ölçüde etkileyen bir durum olduğunu ifade eden Doç. Dr. Türkel, açıklamasını şöyle tamamladı:

“Bu nedenle demansla ilgili farkındalığın artırılması, erken teşhis ve uygun bakımın sağlanması büyük önem taşır. Çünkü erken teşhis ve uygun tedaviyle demansın etkileri hafifletilebilir ve yaşam kalitesi artırılabilir. Ayrıca, demansla yaşayan bireylerin ve ailelerinin desteklenmesi, psikososyal ve pratik yardım sağlanması da gereklidir.”

Kaynak: İHA