Denizcilik tarihine adlarını altın harflerle yazdıran Osman Atasoy ve Sibel Karasu çifti, 6 yaşındaki oğulları Tiksano Can için Fethiye’de demirledi. "Uzaklar II" isimli tekneleriyle Antarktika'ya giden ilk Türk denizciler, seyahatleri sırasında Fethiye’nin Karagözler Mahallesi’nde bulunan ‘Yunus Nadi İlkokulu’nu’ buldu. Oğullarının eğitimi için okulun hemen önünde teknelerini demirleyen Osman ve Sibel Karasu Atasoy çifti, teknede sakin bir yaşam sürüyor. Okula botla giden oğulları ise geri kalan zamanlarda yine teknede zaman geçiriyor. Tiksano Can ise hayalinin şirket kurup, kendi teknesiyle dünyayı 100 bin kere dolaşmak olduğunu söyledi. Ayrıca Osman Atasoy ve Sibel Karasu çifti, Antarktika’ya Türk Bilim Üssü’nün kurulması içinde öncülük ederken, Osman Atasoy, Antarktika seyahatlerini anlattığı bir kitap çıkardığını da belirterek, "Uzaklar II Antartika" isimli kitabında Türk Bilim Üssü’nün kurulma serüvenine de geniş yer verdiğini vurguladı. Atasoy, kitabının bu günlerde piyasaya çıkacağını ifade etti.
Denizci Osman Atasoy, “Can 6 buçuk yaşında ve okul yaşı geldi. İlkokula gitmesi gerekiyor. Yıllar önce Marmaris’te deniz kenarında bir okul görmüştük. Okul için oraya gidecektik. Fethiye’de bir arkadaşımızı görmeye geldik. Sonra okul için Marmaris’e gidecekken, arkadaşımız tam önüne demir attığımız Yunus Nadi İlkokulu’nu gösterdi. Böylece bu okul kısmet oldu. Şimdi okulun önüne demirliyoruz. Hafta sonu okullar tatil olunca koylara gidiyoruz. Can da yelken yapıyor” dedi.
“Antarktika’ya giden ilk Türk teknesi Uzaklar II oldu”
Dünya seyahatine çıktıkları zamana değinen Osman Atasoy, “İzmir, Sığacık’tan 1992 yılında o zamanki eşim Zuhal’le dünya seyahatine çıktık. Bu seyahat 5 yıl sürdü. Tam seyahatin ortasında Yeni Zelanda’da bir kızımız dünya ya geldi. Adını Deniz koyduk. Sonra Türkiye’ye döndük. O tekne müzeye gitti. Daha sonra Uzaklar II isimli teknemizi yaptık. Uzaklar II, 2002 yılında denize indi. Benim ilk seyahatte oluşan yeni hayalimde dünyanın ucu diye tabir edilen Horn Burnu’na’ gitmekti. Karadan örnek verilecek olursa, Everest Dağı gibi bir yer. Sonra Sibel’le tanıştık. Sibel de bu hayalime ortak oldu. Beraber yola çıktık. O seyahat de 4 sene sürdü. İlk olarak Horn Burnu’na gittik. Orada yeni bir hayal oluştu. Antarktika’ya gittik. Antarktika’da 1 buçuk ay geçirdik. Bu arada ilk Antarktika’ya giden ilk Türk teknesi Uzaklar II oldu. Antarktika’dayken neden burada Türk Bilim Üssü yok diye düşünmeye başladık. Dönüşte bir kampanya başlattık. Tam 2 sene bunun için çabaladık. Sonra bunu devlet kabul etti. Orda çalışmalar başladı” şeklinde konuştu.
Antarktika seyahatinin kitabını yazdı
Antarktika seyahatini kaleme aldığını söyleyen Osman Atasoy, “Bu seyahatin kitabını yazma hayalim vardı. Çünkü her seyahatin bir kitabı vardı. Bu seyahatinde kitabını yazdım. Tam 3 senemi aldı. Bu kitap bu günlerde kitapçılarda dağıtılıyor. Bu kitapta 4 senelik Antarktika seyahatini anlattık. Antarktika seyahatinden sonra, Türk bilim üssünü kabul ettirme çabalarının geniş özeti var. Kitabı severek yazdım” ifadelerini kullandı.
Karada yaşamayı hiç düşünmediğini sözlerine ekleyen Atasoy, “Ben hep teknede yaşadım. Daha önce benim 'Poyraz' diye küçük bir teknem vardı. Zamanın büyük kısmını orda geçiriyordum. Hep denizde oldum. İnsan bir deniz canlısı değil ama sanki ben kendimi biraz daha deniz canlısı gibi hissediyorum. Karada yaşamak için içimde büyük istek olmadı. Eşim Sibel de, oğlumuz Can’da seviyor” diye konuştu.
"Gidişimiz çok zordu"
Dalgıç Sibel Karasu ise serüvene katılma sürecini anlatarak, “Çok sıkıcı bir yaşam şeklinden kaçıp kendimi denize attım. Uzun süredir dalış ile ilgili çalıştıktan sonra dalış eğitmeni oldum. Dalış eğitmenliği uzun sürdü fakat gözüm sürekli yelkenlilerdeydi. Suyun üstüne çıkma isteği vardı. Sonra bir şekilde yelken eğitimi aldım. 2006 yılında bir yarışta da Osman ile tanıştık. Sonra suyun üstüne çıktım, uzaklardayım. Osman ilk defa Güney Amerika’nın en ucundaki Horn Burnu’na gitmeyi düşündüğünü anlattığında bana da dedi ki ‘Gelir misin? Bir İngiliz’in sözü varmış, ‘Şans insana bir kere gelir, daha sonra üzülme’ diye. Sonra da Osman ile gitmeye karar verdim. 2 yıl Marmaris’te tekneyi hazırladık. 4 yıllık seyrimiz oldu. 3,5 yılda gittiğimiz yolu 5 ayda geri döndük.. Antarktika’ya gitmeyi hayal bile edemiyorduk. Oraya gittikten sonra İngiliz bir denizci ile tanıştık. Bir bilim insanı ve Antarktika’ya ilk tur düzenleyenlerden biriydi. Bize ‘Tekneniz hazır, siz de hazırsınız neden Antarktika’ya gitmiyorsunuz?’ dedi ama bizim için hayal ötesiydi. ‘Fakat 1 yılınızı Patagonya’da geçirirseniz Antarktika’ya gitmenizde bir sorun yok. Her şeyiniz hazır’ dedi. Biz de denemek istedik, bir kışı Patagonya’da geçirdik. 15-20 gün hiç güneş görmedik. Teknenin içine buzlar sarktı. Orada soğuğa alıştık. Oysa ki İzmirliyim. Karı hiç görmedim. Daha sonra hazırlık yapıp Antarktika’ya gittik. Bizim için çok büyük bir maceraydı. Gidişimiz çok zordu. Bir ömür gibi geldi. Dönüşümüz çok kolay oldu, çok dua etmişiz. Zaten Osman kitabında da yazdı” şeklinde konuştu.
“Antarktika’ya Türk Bilim Üssü’nün kurulmasında öncülük ettik”
Konuşmasını sürdüren Sibel Karasu, Antarktika’ya Türk Bilim Üssü’nün kurulmasında öncülük ettiklerini belirterek, “Denizde 54 günlük aralıksız bir seyir yaptık. Halüsinasyonlar gördüm ama sonuçta atlattık ve bizim için bir hatıra oldu. Ardından Türk Bilim Üssü kurulma çalışmaları için kampanya başlattık ve kabul edildi. Şu aralar geçici üs kuruluyor diye duyduk. Bizi profesörler küstürdü. Çünkü biz bu yola profesörlerle çıktık. Brezilya, Belçika Antarktika toplantılarına katıldık. Çünkü Antarktika’ya giden ilk Türk teknesi olduk. Şu an çalışmalar devam ediyor ama biraz küskünüz. Çünkü Türk üssü kurulması için çok çaba sarf ettik fakat bilim insanları ‘Siz bilim insanı değilsiniz’ deyip bizi dışladı. Bizler ego savaşından kaçıp kendimizi, kendimizi bulma yoluna çevirdik. Şu an dünyevi işler devam ediyor ama biz kendi içimizde hallediyoruz, Can’ın okulu mesela. Şu an içsel bir yolculuktayız” dedi.
“Yaşam alanımız küçük ama yaşadığımız yer büyük”
Denizde yaşamanın zorlukları kadar güzellikleri olduğuna değinen Sibel Karasu, “Denizde yaşamayı zaten çok seviyorum. 18’li 19’lu yaşlarımdayken ‘Bu yaşıma kadar karada yaşadım, bu yaşımdan sonra da denizde yaşamak istiyorum’ demiştim. Denizde yaşamayı zor da olsa seviyorum. Çünkü hareketli bir ortamda oluyorsunuz, fırtınalar, yağmur haliyle etkiliyor. Elektriği tasarruflu kullanmak, suyu az kullanmak durumundasınız. Diğer hanımlardan farkım denizi çok seviyorum. Doğa içinde olmayı, sabah kalktığımda teknenin üzerine çıkıp çevreme baktığımda gördüğüm ufuk, teknenin içindeki dar alandan daha keyifli ve önemli. İnsanlar hep söyler, ‘Daracık yerde nasıl yaşıyorsunuz’ diye. Yaşam alanımız küçük ama yaşadığımız yer büyük. Dünyada yaşıyoruz. Bütün insanlar tekneciler gibi yaşasa, elektrik ve su için hiçbir sorun olmaz diye düşünüyorum. Suyumuz depoda ve yağmur suyu topluyoruz. Ayak pompası ile de bulaşık yıkıyoruz, şarıl şarıl bir taraftan su akmıyor. Bulaşığı yıkadığımız suyla da çiçekler varsa suluyoruz. Eğer su yağlı değilse güverteyi temizlerken kullanıyoruz. Teknede minimum su kullanımı var. Elektrik için de aynı şey geçerli. Tasarruf içinde kullanıyoruz. Bu yüzden diyorum, herkes elektriği, suyu tekneciler gibi kullansa dünya gerçekten güzel olurdu” ifadelerini kullandı.