Şehir uzun süre bu adı taşımış, M.S. 17 yılında meydana gelen depremlerde tahrip olunca, Roma İmparatoru Tiberius, Philedelphia ya yardımlarını esirgememiştir. Philedelphia halkı da şükran borcu olarak imparator adına tapınak inşa ettirmiş, bununla da kalmayarak şehri “Sezar’ın yeni kasabası” anlamına gelen Neocaesaria adını vermişlerdir. Bu ad şehrin ilk adı ile birlikte, şehir Türklerin eline geçinceye kadar kullanılmıştır.

Şehir Türklerin eline geçtikten sonra; Alaşar, Alâşar, Alâşehir, Alaşehir adlarıyla anılmaya başlanmıştır. Bir söylentiye göre; kasabadaki evlerin rengârenk olması sebebiyle bu ad verilmiştir. Zaten şehri ziyaret eden gezginler, Alaşehir’i; damları kiremit örtülü, kireçle badana edilmiş kerpiç veya ahşap evleri, 20 Camii’nin yeşillikler arasından yükselen beyaz minareleri ile sevimli ve güzel bir belde olarak tarif ederler. Bir söylentiye göre ise; şehrin etrafını çevreleyen surlarda kullanılan taşların siyah ve beyaz renkte olması, dolayısıyla surların ala bir görünüme sahip olması üzerine şehre bu ad verilmiştir. Bir başka söylentiye göre de; burayı Osmanlı topraklarına katan Yıldırım Bayezid tarafından “güzel şehir” anlamına gelen Alâşar adı verildiği ileri sürülmektedir.

Şehrin Türklerin eline geçmesinden önce de Türkçe adla tanınmakta olduğuna dair kaynaklar vardır. Tarihçi İbn-i Bîbî’nin Philadelphia adını kullanmadan Ala-şahr adını vermesi, bu güzel beldenin 13. Yüzyılın başından beri bu isimle anıldığını gösterir. Belki 1071’den sonra Anadolu içlerine giren türk akıncıları bu güzel beldeye Türkçe isim vermişlerdir.

PHİLADELPHİA’NIN (ALAŞEHİR) KURULUŞU
Bugünkü Salihli, Alaşehir, Sarıgöl, Sarayköy yolu ilkçağ da çok büyük öneme sahipti. M.Ö. 481’de İran imparatorunun ordusu ile başlayarak birçok ordu ve kral bu yolu kullanmıştır. M.Ö. 334’de İskender bu bölgeyi ele geçirmiştir. İskender’in ölümünden sonra, M.Ö. 281’de diğer Anadolu şehirleri gibi bu bölgede İskender’in komutanlarından Seleakos’un yönetimine girmiştir.


Seleakos’dan sonra Anadolu’da ayaklanmalar baş göstermiş, III. Antiakhos bu ayaklanmaları bastırarak, kesin bir şekilde Anadolu’ya hâkim olmaya çalışmıştır. M.Ö. 213’de Antiakhos, Anibal’in Yardımıyla bu bölgeyi ele geçirmiştir. M.Ö. 190’da III. Antiakhos’un Konsül Licius Sicipio’nun Yönettiği Roma ordusu ile Manisa, Akhisar ile Gediz nehri arasında yaptığı savaşta yenilip, Sardes’e kaçması üzerine Romalılar bu bölgeyi müttefikleri olan Bergama Kralı II. Attalos’a verdiler.

Bergama Kralı I. Attalos Philedelphos, Sardes ve Klanuddax üzerinden Ahmonia’ya; Tripolis ve Meand’dan Hieropolis’e kadar devam eden yolun sonundaki bölgede yeni bir yerleşme yeri kurmuştur. (M.Ö.150-138) Kurulan bu yeni kente, kurucusuna izafeten Philadelphia adı verilmiştir. I. Attalos buraya Makedonyalı Kogamastal göçmenlerini yerleştirmiştir. M.S. 17’de refah ve bolluk içerisinde olan şehir, bir deprem felaketine uğramış, büyük hasar görmüştür. Fakat Roma imparatoru Tiberius şehri yeniden inşa ettirmiştir.(M.S. 18-35).

BERGAMA KRALLIĞI DÖNEMİNDE ALAŞEHİR
Şehrin stratejik bir bölgede kurulmuş olması sık sık istilalara uğramasına sebep olmuş, bu nedenle şehrin etrafı surlarla çevrilmiştir. Anadolu’da Pers istilaları arttıkça Bergama Krallığı da tehdit edilmeye başlanmıştır. Romalılar Bergama krallığı ile yardım amacıyla yakın ilişkilere girmişler ve etkilerini yavaş yavaş hissettirmişlerdir. Bergama kralı III. Attalos’un vasiyeti üzerine Bergama Krallığı Roma idaresine geçmiştir. Böylece Philedelphia da Roma topraklarına katılmıştır. (M.S. 32)

ROMA İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE ALAŞEHİR
Bergama krallığı dönemindeki önemini Romalılar döneminde de koruyan Philadelphia, Romalıların Anadolu’daki en önemli merkezi olmuştur. Romalılar döneminde daha da gelişen Philadelphia M.S. 40 yıllarında Hıristiyanlığı kabul etmiştir. Bu tarih den itibaren dini açıdan da önem kazanmaya başlamıştır. Hıristiyanlığın teşkilatlanıp, yayılmaya çalışmalarının sürdürüldüğü ilk yedi kentten biri olarak ün yapmıştır. Philadelphia adı günümüzde özellikle bu bakımdan hatırlanır.

Hıristiyanlık bu şehirde diğer şehirlerden daha sağlam kökler salmıştır. İncil’e ek bir metinde; Hogios Johannes (Saint Jean) tarafından ilk yedi kiliseye gönderildiği bildiren mektupların anlatıldığı “Joannes ‘in açıklamaları” veya “Apoklypsis” adlı metinde adı geçen, dünyanın ilk yedi kilisesinden biri olan Sen Jean (Hagios Joannes) kilisesi bu dönemde inşa edilmiştir.

Bu devirle ilgili bilgilerimiz, kaynakların yetersiz olması nedeni ile kısıtlıdır. Fakat Roma İmparatorluğunun Küçük Asya’daki diğer kentlerinin ilk iki yüzyıldaki gelişmesine ayak uydurmuştur.
Serius döneminde (3.yy.) bu bölgede bir takım iç savaş ve istilalarla huzur bozulmuştur. Roma imparatoru Thedos, ölürken imparatorluk topraklarını ikiye ayırarak oğulları arasında paylaştırmış, Doğu Roma İmparatorluğu “Bizans İmparatorluğu” diye adlandırılmıştır. Bu bölünmeden sonra Philadelphia, Bizans İmparatorluğu sınırları içerisinde yer almıştır.

BİZANS İMPARATORLUĞU DÖNEMİNDE ALAŞEHİR
Philadelphia, Bizans’ın da önemli bir askeri üssü olmuş ve bu yüzden birçok saldırıya maruz kalmıştır. Fakat şehri çevreleyen sağlam surlar savunmada önemli bir etken olmuştur. Şehri dört tarafından saran bu kalın ve sağlam surlar, Bizans Rum İmparatoru tarafından inşa ettirilmiştir. Üzerinde ne zaman ve kim tarafından yaptırıldığını bildiren bir kitabe veya yazı bulunmamaktadır.

5. yüzyılda Philadelphia, Frigya’ya yakınlığı yüzünden zıt dini görüşün hâkim olduğu merkez görünümündeydi. 431 Efes konseyi, zıt inanıştakilerin haklarını korumuş, Philadelphia’daki montanistler için çeşitli imkânlar sağlanmıştır. Bir takım ana reformlar sonrası 6. Yüzyılda hükümetin yönetimi altındaki 21 kentten biri olmuştur. Bu dönem, Bizans tarihine aksettiğinin aksine öyle zengin bir devrim olmamış, özellikle vergi yükü yüzünden Lidya bölgesinde mülk sahiplerinin sorunları artmıştır.

Bizans İmparatorluğu döneminde de eski öneminden bir şey kaybetmeyen Philadelphia, 7. Yüzyıldan 10. Yüzyıl ortalarına kadar devam eden İslam Gazalarında birkaç kez araç akıncılarının saldırısına uğramış, fakat fethedilememiştir. 11. yüzyılın ikinci yarısında Türkmenlerin Anadolu ya girmeleri esnasında, Anadolu Fatih’i Süleyman Şah, taht kavgalarının başladığı Bizans’ın Durumundan faydalanmış ve Nikeforus Melisenis’e yardım edince, aradaki anlaşmaya dayanarak 1081 yılında İznik, Edincik, İzmir ve Philadelphia’yı yönetimi altına almıştır. Süleyman Şah’ın 1085 yılında ölümü üzerine tekrar Bizans’ın eline geçen şehir, 1093’te I. Kılıç Arslan tarafından Selçuklu Türk yönetimine sokulmuştur.

Türklerin Anadolu’da ilerleyişleri Bizansla birlikte Avrupa’yı da telaşlandırmıştır. Koyu bir dini taassubun hüküm sürdüğü Avrupa’da Türklere karşı büyük haçlı orduları oluşturulmuştu. 1095 yılında Papa I. Urba’nın teşvikiyle hazırlanan I. Haçlı Seferi sırasında Philadelphia tekrar Bizanslılara geçmiştir(1109). Bu ve sonraki haçlı seferlerinde Philadelphia önemli bir askeri üs olarak Bizanslılar tarafından kullanılmıştır.

Bundan sonra Anadolu birçok kanlı çarpışmalara sahne olmuştur. 1146’da Alman İmparatoru Konrad’ın kumandasındaki haçlı ordusu Tarsus geçitlerinde, Fransa kralı 7. Lui kumandasındaki haçlı ordusu da İçel dağlarında mağlup edilmiştir. 1156 yılında Selçuklu tahtına geçen ‘. İzzeddin Kılıç Arslan, Anadolu Türklerini iradesi altına alarak birlik ve beraberliği sağlamayı başarmıştır. Bu durumdan hoşlanmayan Bizans İmparatoru Manuel Kommenos, 1156’da Kuvvetleriyle Philadelphia’dan geçerek Türkler üzerine yürüdü. Çürüksu vadisinde yapılan çarpışmada yenilerek geri çekilmeye mecbur kalmıştır. 1176’da Manuel tekrar Philadelphia’dan geçerek Denizli ve Honaz üzerine yürümüş, gene mağlup olmuştur. 1189’da Frederik Barüoras komutasındaki haçlı ordusu Anadolu’ya gelerek Philadelphia’ya kadar ilerlemiş, fakat Türk kuvvetleri tarafından imha edilmiştir. 1192 Ağustosunda 2. Kılıç Arslan’ın ölümü üzerine, on bir oğlu arasında taht kavgaları başlamış ve taht kavgalarının sonunda Selçuklu tahtını Rukneddin Süleyman ele geçirmiştir.

Kardeşi Rukneddin Süleyman’dan korkarak Konya’dan kaçıp, İstanbul’a sığınan Gıyaseddin Keyhusrev, Bizans tarafından çok iyi karşılanmış, Bizans’ın ileri gelenlerinden Mufruzum’un kızıyla evlendirilmiştir. 1023 yılında, Bizans Frenkler’in eline geçtiği zaman, Bizans İmparatoru Aleksios ve kumandanı Anadolu’ya kaçmak zorunda kalmıştır. Bu durum Anadolu’da küçük Rum beyliklerinin kurulmasına sebep olmuştur. Bizans imparatorunun damadı olan Thedor Laskaris İznik, Philadelphia ve çevresini; Gıyaseddin Keyhusrev’in kayınpederi Mefruzum da menderes havalisi ile Denizli ve Honaz tarafında ele geçirmişler, buralarda hüküm sürmeye başlamışlardır.

Selçuklu Sultanı Rukneddin Süleyman’ın ölümü üzerine yerine geçen, oğlu 3. İzzeddin Kılıç Arslan’ın İdarede tutunamayışı, idarede bozgunluğun başlamasına yol açması sebebiyle Gıyaseddin Keyhusrev Selçuklu tahtına geçmek üzere İstanbul’dan çağrılmıştır. Gıyaseddin Keyhusrev, oğulları İzzeddin Keykavus ve Alaaddin Keykubat’ı yanına alarak Konya’ya geldi. 1027 yılında Selçuk tahtına oturdu. Çok dirayetli bir hükümdar olan Gıyaseddin Keyhusrev, kısa zamanda Antalya, Maraş ve çevresini ele geçirerek topraklarını genişletti.

Bu sırada Philadelphia ve İznik havalisinde hüküm süren Thedor Laskaris, imparatorluk davasında bulunmaya başlamış, Latinlerle anlaşıp Lidya’yı ele geçirerek imparatorluğunu ilan etmiştir. Bunun üzerine Bizans İmparatoru Alaksi Kommenos Gıyaseddin Keyhusrev’den yardım istemiştir. Bu istek üzerine, Gıyaseddin Keyhusrev topladığı ordusuyla Philadelphia’da bulunan Laskaris’in üzerine yürümüştür. (1211) Laskaris’in ordusu ile Selçuklu ordularının giriştiği çetin savaşta kahramanca savaşan Gıyaseddin Keyhusrev, bir Bizans askerinin hançerlemesi sonunda şehit edilmiştir. Sultanın ölümü üzerine orduda karışıklık çıkmış, Bizanslılar bu karışıklıktan faydalanarak aleyhlerine olan bu durumu lehlerine çevirmişlerdir. Çetin ve kamlı savaşa sahne olan Philadelphia böylelikle Selçuklu ordusu tarafından fethedilememiştir.

Gıyaseddin Keyhusrev’in yerine, Selçuklu tahtına oğlu İzzeddin Keykavus geçti. Meydana gelen isyanları bastırarak Selçuklu devletinin ün ve şanını tekrar her tarafa yaymaya başladı. Bundan endişelenen Laskaris, esiri bulunan, Gıyaseddin Keyhusrev’in kumandanı Ayba’yı zindandan çıkararak, İzzeddin Keykavus’la aralarını düzeltmek için Konya’ya göndermiştir. Ayba’nın aracılığı ile barış sağlanmıştır. Laskaris, daha sonra da Gıyaseddin Keyhusrev’in naşını Konya’ya göndermiştir. Selçuklu sultanlarının Anadolu’nun Güney ve Doğu bölgelerinde savaşmaları yüzünden, Bizans la yapılan anlaşma nedeniyle bu bölgede 60 yıl kadar süren bir barış dönemi yaşanmıştır. Anadolu’da Moğol istilasının başlaması ve Anadolu Selçuklu saltanatının yıkılması üzerine, Türkmen beyleri bağımsızlıklarını ilan etmişler ve Anadolu Bağımsız beyliklerin hâkim olduğu bir bölge olmuştur.

BEYLİKLER DÖNEMİNDE ALAŞEHİR
Malazgirt meydan savaşından sonra Anadolu’ya gelen Türkmen Boylarının bir kısmı, Bizans ve Kilikya sınırlarına yerleştirilmişlerdir. Bu Türkmen boyları Selçuk devletinin batı ve Kilikya sınırlarının bekçiliğini yapan, yarı bağımsız uç beylikleri durumundaydılar. Moğolların Selçuk devletini ortadan kaldırması üzerine istiklallerini yavaş yavaş ilan etmeye başladılar. Moğolların nezareti altında ismen sultanlık yapmışlardır. Bilahere bağımsız sultanlık kurmayı başararak Rum beldelerini zapt etmeye başlamışlardır. Bizans İmparatorluğu Türkmen boylarının bu hareketini önleyememiştir. Philadelphia, 14. Yüzyılın başlarında önce Germiyanoğulları’nın, daha sonrada Aydınoğulları’nın eline geçmiştir.

Germiyanoğulları Beyliği’nin beyi Yakup Bey, sürekli Batıya açılmaya çalışmış, Rum beldelerinin kuşatmıştır. Batıya doğru yürüyerek Menderes nehri kıyılarındaki şehirleri almıştır. Rum beldelerine devamlı taarruzda bulunan Yakup Bey, 1305 yılında Menderes nehri kıyısındaki Tripolis’i zaptederek Philadelphia’ya yürümüş ve kuşatmıştır. Türklerin kuşatmasını önleyemeyeceğini anlayan Bizans İmparatoru Andronik Katalonlardan yardım istemiştir.

Katalon kuvvetlerinin üzerine geldiğini gören Yakup Bey, kuşatmayı hafifletmiş, kuşatma için bir miktar asker bırakarak ordunun büyük bir kısmı ile Katalonlar üzerine yürümüştür. Ancak, Philadelphia önüne geri çekilmiştir. 1305 yılında Philadelphia’yı zaptedemeyen Yakup Bey, Aydınoğulları Beyliğinin beyi Muhaberezeddin Umur beyle birleşerek Philadelphia’yı tekrar kuşatmış ve burayı vergiye bağlamıştır.(1314)

Germiyanoğulları beyliğinin bir kolu olarak, onun komutanlarından Aydınoğlu Mehmet Bey tarafından kurulan, Aydınoğulları beyliği de bu bölgede etkili olmuş ve 1336 yılında Philadelphia Umur Bey tarafından kuşatılmıştır.
Umur Bey, Alaşehir’den taşınabilir kıymetli malları alarak merkezi olan Birgi’ye dönmüş, şehri Pes Paşa’ya teslim etmiştir. Bir kaynakta ise 1336 yılında Umur Bey’in kuşatma veya fetih den vazgeçmesi şartıyla Bizanslılardan Sakız adasını aldığını ve Bizanslılar la anlaşarak Foça, Arnavutluk seferlerinde Bizans İmparatoru Andronik’e yardımda bulunulduğundan bahsedilmektedir.

Alaşehir, görüldüğü gibi zaman zaman istila ve hücumlara maruz kalmış, etrafını çeviren surları ve savunmaya elverişli konumu ile kendini koruyabilmiştir. Zaman zaman Türklerin eline geçen ve Türkler tarafından idare edilen Alaşehir, bu dönemde de Bizans tan tamamen alınıp koparılamamıştır.

ALAŞEHİR'İN OSMANLI İDARESİNE GEÇİŞİ
Selçuklu devletinin yıkılmasından sonra Anadolu'da on yedi beylik ortaya çıkmıştır. 13. yüzyılın ortalarında İzmir, Manisa, Balıkesir, Bursa, İznik, İstanbul ve Trak¬ya havalisi Bizanslılar; geri kalan Anadolu toprakları da Türklerin elinde bulunmaktaydı. Bizanslılara ait şehirler "tekfur" adı verilen beyliklerle idare edilmekteydi. Ala¬şehir tekfuru, Laskaris ilinin merkezi olan Manisa'ya bağ¬lıydı.

1220 yılından beri Moğol istilası yeni Türk boyları¬nı (Harzemliler) Anadolu'ya sürmüştü. Moğollar tarafın¬dan tazyik edilen Türkler Bizans’ı sıkıştırıyorlar ve Bizans şehirlerini yağmalıyorlardı. Türk işgal sahası içerisinde Bursa, İznik, Alaşehir ve İzmir gibi birkaç yerleşim mer¬kezi Bizans şehirleri olarak kalmıştı.

Osmanlı devleti Selçukluların uç beyliklerindendi. Aşiretiyle Anadolu'ya gelen Ertuğrul Bey; Selçuk Sultanı Alâaddin Keykubat tarafından Ankara yakınlarındaki Karacadağ havalisine yerleştirilmişlerdi. Ertuğrul Bey, Bizans’tan Sultanönü mıntıkasını ve Söğüt kasabasını almayı başararak, Söğüt' ü kendisine merkez yapmıştı. Ertuğrul beyin ölümünden sonra aşiretin başına geçen Osman beyin adına izafeten, bu aşirete OSMANLI adı verilmiş (1281), bilahere Osmanlı devleti adını almıştır.

Osman Bey topraklarını genişleterek Karacahisar' ı, Bursa İnegöl’ünü, Bilecik ve Yenihisar'ı zaptedip hâkimiyeti altına almıştır. Anadolu şehirlerindeki tekfurların kötü ve adaletsiz idarelerine karşılık, Osmanlı idaresi al¬tına aldığı şehirlerde emniyetsizliği, keyfi vergileri kaldı¬rıyor, herkese can ve mal güvenliği sağlıyordu.

Osman beyin ölümü sıralarında oğlu Orhan Bey Bursa'yı Bizans'tan aldı (1326). Orhan Bey, Bizans'tan Aydos, İzmit, Hereke kalelerini, Gemlik, İznik, Kartal ka¬sabalarını almayı başararak Marmara kıyılarını ele geçir¬miş oldu. Balıkesir'i de idaresi altına alan Orhan Bey, Bi-zans'ı gittikçe sıkıştırıyordu. Oğlu Süleyman paşa, Ça¬nakkale Boğazı'ndan geçerek Gelibolu yarımadasına yer¬leşti. 1359'da Süleyman Paşa'nın ve Orhan beyin ölümü üzerine, Orhan beyin küçük oğlu Murat bey tahta geçti. Murat bey de Sırp, Ulah ve Macarlarla yaptığı savaşlarda galip gelerek Trakya’yı idaresi altına aldı. Osmanlı devleti, Murat bey zamanında topraklarını iyice genişletti.

Murat bey, oğlu Bayezıd'a Germiyan beyinin kızını almış ve böylece Kütahya ve bazı Germiyan şehirleri de Osmanlı topraklarına katılmıştır. Büyük bir hâkimiyet el¬de eden Osmanlı devleti karşısında Bizans çok küçülmüş ve Osmanlı devletinin elinde bir oyuncak haline gelmiştir. 1339 yılında hükümdar olan Bayezıd, Karaman, Ay¬dın Saruhan, Menteşe ve Germiyan beylerini yenerek bunlara ait yerleri de Osmanlı mülküne katmıştır. Bizans'ın Osmanlı Devleti karşısında bir kukla haline gelmiş ol¬masından, her şey hükümdarın sözlerine bağlanmış ve Bizans imparatoru verilen direktifler altında hareket etme¬ye başlamıştır.

Bizans imparatorunun oğlu Andronikos, Yıldırım Bayezıd'a başvurarak; babası Yuvanavis Paleologos'u tahttan indirmesini ve yerine kendisini geçirmesi halin¬de otuz bin altın vergi vereceğini vaat etmiştir. Yıldırım Bayezıd bu isteği yerine getirerek Andronikos'u Bizans tahtına geçirmiştir. Fakat tahttan indirdiği Yuvanavis Paleologos tekrar tahta çıkarılmasını Yıldırım Bayezıd'dan istemiş ve otuz bin altın vergiden başka, on bin as¬ker de Osmanlı hizmetine vereceğini vaat etmiştir. Bunun üzerine Yıldırım Bayezıd Yuvanavis'i tekrar Bizans tah¬tına geçirmiştir.

Bizans İmparatorluğu'nun sevk ve idaresini eline geçirmiş bulunan Yıldırım Bayezıd, Osmanlı toprakları arasında sıkışmış bulunan ve teslim olmak istemeyen Alaşehir'i zaptetmeye karar vermiştir. Teslim olması için yapılan tekliflere Alaşehir tekfurunun kale kuman¬danının mağrurane cevaplar vermesi üzerine Yıldırım Bayezıd, ilk hücumu Bizans'tan aldığı askerlere yaptırarak Alaşehir'i kuşattı. Kale kumandanının direnişi uzun sür¬medi, kısa süre sonra şehir fethedildi (20 Aralık 1389).

Yıldırım Bayezıd, kuruluşundan beri Philedelphia ismini taşıyan ve Bizans'ın merkez şehirleri arasında yer alan, çeşitli hücumlara ve çeşitli savaşlara sahne olan şeh¬rin bu adını kaldırarak ALAŞEHİR ismini vermiştir. Fethi müteakip Alaşehir'de cami, mektep, hamam ve birçok hayrat yaptırmış, kendi adını taşıyan bir zaviye kur¬muştur. Şehrin civarında bulunan Türk aşiretlerinden birçoğu Alaşehir'e yerleşmiş, şehrin yerli halkını oluştur¬muştur.

Türkeli-İran, Hint ve Suriye'yi zapteden Timur, memleketleri Yıldırım Bayezıd tarafından ellerinden alı¬nan Anadolu Türk beylerinin yanına sığınmasıyla Yıldırım Bayezıd üzerine yürüdü. 20 Temmuz 1402'de Ankara ya¬kınında yapılan çetin savaşta Osmanlı ordusu mağlup ol¬du. Yıldırım Bayezıd esir düştü.

TİMUR’UN ALAŞEHİR'İ İŞGALİ
20 Temmuz 1402 Ankara savaşında Yıldırım Bayezıd’ı mağlup eden Timur, Anadolu’yu istila etmeye baş¬ladı. Alaşehir'i tahrip etmeden işgal etti. Evvelce Yıldırım Bayezıd'dan kaçarak kendisine sığınan Anadolu beyle¬rini tekrar hükümetlerinin başına geçirdi, Anadolu'yu terk ederek ülkesine döndü.

ALAŞEHİR'İN TEKRAR OSMANLI İDARESİNE GEÇİŞİ
1392 yılında Yıldırım Bayezıd tarafından Aydın ili¬ne vali olarak tayin edilen Cüneyd, Timur hadisesinden sonra bağımsız hâkimiyet elde etmek için çalışmış ve İz¬mir'i kendisine merkez yaparak bağımsızlığını ilan etmiş¬tir. Böylece Alaşehir'de Cüneyd'in idaresine geçmiş ve 22 yıl Cüneyd'in idaresinde kalmıştır.

Timur hadisesinden sonra ayaklanarak hüküm sür¬mekte olan beylikleri yavaş yavaş ortadan kaldırarak, Anadolu'da birliği tekrar sağlayan Osmanlı devleti hâkimiyeti ele almıştır. Osmanlı Hükümdarı Mehmed Çelebi'nin yerine geçen oğlu II. Murad; Halil ve Hamza beyler komutasındaki bir orduyu Cüneyd'in üzerine göndermiş ve Akhisar ovasında yapılan savaşta Cüneyd mağlup edi¬lerek idam edilmiştir. Böylece Cüneyd'in idaresi altında bulunan şehirler ve bunların arasında yer alan Alaşehir de tekrar Osmanlı idaresine geçmiştir (1425).

OSMANLILAR DÖNEMİNDE ALAŞEHİR
Osmanlı Devleti ilk zamanlarda bir takım küçük sancaklara ayrılmıştı. Askeri ve mülki idaresi büyük yetkilerle donatılmış BEYLERBEYİ adı verilen iki valiye verilmiştir. Bu valilerden biri Rumeli'de, diğeri Anadolu'daydı. Anadolu Beylerbeyi'nin merkezi önce Ankara iken, Fatih Sultan Mehmet tarafından çıkarılan bir kanunla, 1461 yılında Kütahya şehrine nakledilmiştir. Aydın, Saruhan (Manisa), Hüdavendigâr (Bursa), Kastamonu, Menteşe, Muğla, Bolu, Ankara, Çankırı, Afyon, Antalya, Isparta, Sultanönü ve Balıkesir sancakları Kütahya eyaletine bağlıydı. 1520'de Kanuni Sultan Süleyman, memleketi otuz eyalete böldü. Alaşehir bu teşkilatlanmada; Aydın sancağına bağlı bir ilçeydi. 1811'de Aydın eyalet merkezi oldu. Uzun yıllar Aydın sancağınca idare olunan Alaşehir, 1922 yılında Manisa'nın ilçesi olmuştur.

Kuruluşundan beri önemli bir yer işgal eden Alaşehir, sanayi bakımından da büyük değer taşıyordu. Dokumacılık, dericilik, ileri derecede gelişmiş olmakla beraber, Boyahaneleri ile de tanınmıştır. Yetmiş kadar boyahane vardı. Alaşehir'in kırmızı renkte imal ettiği kumaşları, beyaz renkteki sarık tülbentleri her tarafta aranırdı. Alaşehir'in kızıl efladisi, hem sancak bezi, hem de kaftanlık kumaş olarak kullanılırdı. Alaşehir ipekçilikte de çok ileri gitmişti. İpek üretiminin büyük bir kısmı İstanbul ve Avrupa pazarlarına ihraç ediliyordu.

1671 yılında Alaşehir'i ziyaret eden Evliya Çelebi, seyahatnamesinde Alaşehir'in o zaman 78 köyünün olduğunu ve merkezinin 24 mahalleden meydana geldiğini, mahallelerin sur içinde bulunduğunu belirtmektedir. 1893 tarihinde Alaşehir'in 16030 erkek, 14762 kadın olmak üzere nüfusu 30792 olup, bunun 2672'si gayri Müslim’di. Aynı yıl ilçe merkezinin nüfusu 9165 idi.
Osmanlı yönetiminde aralıksız 531 yıl kalan Alaşehir, 24 Haziran 1920'de Yunan işgali ile bir süre işgal altında kalmıştır

ALAŞEHİR'DEKİ TÜRKMEN OYMAKLARI
1071 Malazgirt meydan muharebesinin ardından, Anadolu Türklerin istilasına açılmıştır. Türkmen boyları, Malazgirt savaşından az sonra Sivas, Erzincan, Erzurum havalilerinde küçük küçük beylikler kurmuşlardır. Selçuk sultanları Alpaslan ve Melikşah zamanlarında Batı Anado¬lu'ya gönderilen Türk komutanları, yanlarında Oğuz gö¬çerleri olduğu halde Ege ve Marmara denizi kıyılarına kadar girmişlerdir. Anadolu Selçuklu devletinin yıkılma¬sından sonra bağımsızlıklarını ilan ederek beylik kuran Germiyan, Saruhan, Aydın, Karasi, Menteşe gibi beylikler de Oğuz boyundan gelen Türk oymaklarındandır.

Bugün Anadolu'daki yer adları genellikle bir Türk oymağının adını taşımaktadır. Alaşehir'deki köy adlarının hemen hepsi de bir Türk oymağının adını taşır.
OYMAK İSİMLERİNE GÖRE:
AVŞAR
Bozokların Yıldız Han grubuna mensupturlar. Ana¬dolu'nun birçok ilinde Avşar adını taşıyan köylerimiz bulunmaktadır. Alaşehir'in de bu adı taşıyan bir köyü olup, bu köy Avşar oymağı tarafından kurulmuştur. Bu oymak 1390 yılında Osmanlı topraklarına katılan Alaşe-hir'in yerli halkını meydana getirmek üzere, civardan şeh¬re göç eden Türk oymaklarından biridir. Sarıgöl bucağının ilçe olmasıyla bu köy, Sarıgöl'e bağlanmıştır.

AKKEÇİLİ
Oğuz bölüntülerinden bir oymaktır. Kütahya'ya bağlı olarak Uşak ve Alaşehir civarında ikamet etmişler¬dir. Bugün Alaşehir'in Akkeçili adında bir köyü vardır.

BAHADIRLI
Oğuz boylarından bir oymaktır. Manisa havalisinde ikamet etmişlerdir. Manisa Arkeoloji Müzesinde bulunan Mahkeme-i Şer'iye sicillerinde 1599 tarihli bir sicil bu Türk oymağını göstermektedir. Alaşehir'in Bahadırlı adında bir köyü vardır.

KARACALAR
Oğuz boylarından bir oymaktır. Manisa havalisinde yaşamışlardır. Alaşehir'in Karaca Ali ve Karacalar adında iki köyü vardır.

KARA-KOZLUCA
Bergama Yörükleri oymaklarından biridir. Manisa havalisinde bulunmuşlardır. Alaşehir'in Kozluca adında bir köyü vardır.

CABER
Oğuz bölüntülerinden, Musacalu topluluğuna bağlı bir oymaktır. Musacalu Türkmeni ilk defa Amasya, Ço¬rum, Divrik, Arapkir havalilerine yerleştirilmişlerdir. 1612 yılında Karaman beylerbeyine yazılan bir fermanla Vilayet-i Rum'a gönderilmeleri ve orada ikamet etmeleri emir olunmuştur. Musacalu aşireti daha sonra Fırat nehri ci¬varına iskân edilmişlerse de orada da durmamışlar, gene göçebe olarak yaşamışlardır. 1718 tarihinde bunların is¬kân yerlerinde durdurulmaları, uymazlarsa Kıbrıs'a gön¬derilmeleri hakkında Anadolu valisi Abdullah paşaya bir ferman gönderilmiştir. Raka'ya iskân edilmiş olan Musa¬calu aşiretinden Ca'ber adında bir oymak, iskândan kaça¬rak Batı Anadolu'ya gelmiş, Alaşehir'in kuzeydoğusunda yerleşmişlerdir. Bugün Alaşehir'in Ca’ber Kamara, Ca'ber Burhan, Ca'ber Fakılı, Ca'ber Delimusalı adlarında dört köyü vardır. 1947/yılında Ca'ber Delimusalı köyünden ay¬rılmak suretiyle Aydoğdu adında bir köy daha kurulmuş¬tur.

ÇARUKLUĞ
Bozoklardan Yıldız Han zümresine ait bir aşirettir. Alaşehir'in güneyinde ve Bozdağlar'ın eteklerinde, Ala¬şehir'e bağlı Çarıkbozdağ ve Çarıkkaralar adlarında iki köy vardır.

KÖY İSİMLERİNE GÖRE:
HORZUM-HARZEM
Alaşehir'in Horzumembelli, Horzumalayaka, Horzumkeserler ve Horzumsazdere adlarında dört köyü bu¬lunmaktadır. Bu köylerin kurucularının büyük bir ihti¬malle Harzemlilerden olduğu sanılmaktadır.

TOYGAR
Alaşehir'in kuzeyindedir. Oğuzboylarından Ay Han zümresine mensup Toykar-larlı oymağı tarafından kurul¬duğu sanılmaktadır

KURTULUŞ SAVAŞINDA ALAŞEHİR
GENEL DURUM
Alaşehir'in Osmanlı topraklarına katılmasından sonra; Osmanlı idaresinden memnun olan Hıristiyanlar, kendilerince kutsal bir şehir olan Alaşehir’den göç etmek istememişler, Türk kültürünü ve yaşama şeklini kabul et¬mişlerdir. Türk adlarını benimseyip alan, günlük konuş-malarının büyük bir kısmında Türkçeyi kullanan, Türk giyim, dil ve kültürünü tamamen benimseyen Rumlar; 1829 yıllarına kadar Türklerle çok samimi bir hava içe¬risinde, huzurlu bir ortamda beraberce yaşamışlardır. 1829 yılına kadar devam eden bu kardeşlik havası, ba-ğımsız Yunan devletinin kurulmasından sonra yavaş yavaş bozulmaya başlamıştır.

Yunanistan'da kurulan Etnik-i Eterya cemiyetinin bir şubesinin Alaşehir'de açılıp, faaliyete geçmesi ile bu¬rada aşırı ve yıkıcı bir propagandaya girişilmiştir. Dış güçlerin entrikaları, Tanzimat Fermanı ve meşrutiyetle¬rin azınlıklara verdiği haklar da Alaşehir'deki Rumları imtiyazlı duruma getirmiştir.

Olaylar böyle devam ederken; I. Dünya Savaşının başlaması, Osmanlı devletinin İtilaf devletlerine karşı sa¬vaşa katılması ve güçsüz, yorgun olarak savaştan yenik çıkması ile topraklan İtilaf devletleri tarafından paylaşıl¬mıştır. 15 Mayıs 1919'da Yunanlıların İzmir'i işgal etme¬leri ile azgın ve kudurmuş yerli Rumların teşvik ve yardı¬mıyla işgal katliama dönüşmüştü. Bütün bu olaylar karşısında Alaşehir'i kapkara matem bulutlan kapladı. Yuna¬nın nerelere kadar ilerleyeceği bilinmiyordu. Alaşehirli genç ve ihtiyarlar; Hacı İskender'in kahvehanesinde, Yıl¬dırım Bayezıd Camii dershanesinde ve bazı evlerde birleşiyorlar, dertleşiyorlar, bu felaketin nasıl önleneceğinin çarelerini konuşuyorlardı. Ancak herkeste bir harp bitkinliği vardı.

İLK KUVA-İ MİLLİYE HAREKETLERİNİN BAŞLAMASI

21 Mayıs 1919 tarihinde ilçe kaymakam Bezmi Nusret KAYGUSUZ'un; "Vatanı bir işin müzakeresi" için kaymakamlığa gelmeleri lüzumunu, ayrı ayrı tezkereler ile ilçenin ileri gelenlerine bildirmesi üzerine, ilçenin bü¬tün ileri gelenleri kaymakamlık makam odasında toplan¬mış, durumu görüşmüş, teslim olma veya savunma için mücadele etmek fikirleri müzakere edilmiş ve sonunda; YUNANI BUKET VE KONFETİ İLE DEĞİL, BIÇAK VE KURŞUN İLE KARŞILAMAYA karar verilmiştir. Bunu başarmak için Alaşehir halkının gücünün yetmeyeceği de dikkate alınarak, çevre illerin de milli mücadele¬ye katılmalarını sağlamak için teşebbüse geçilmesi de kararlaştırılmıştır. 22 Mayıs 1919 tarihinde milli müca-dele için girişimlere başlayan ve bu konuda kaymakam¬lıktan yardım talebinde bulunan Hüseyinpaşazade Mus¬tafa bey, Alaşehir’de milli mücadeleyi başlatan kişi olmuş¬tur. Daha sonra Galibbey (Alakant) ve Mütevellizade Akif bey, Alaşehir'de MÜDAFAA-İ HUKUK Cemiyetini kurmuşlar, bilahere Hacı Ali Yağaz, Hasan Hüseyin oğlu Mehmet, Hasağasızade Ömer, Kuşakçızade Raşit efendi¬lerde onlara katılmışlardır. Cemiyetin ilk görevi gönüllü kaydına başlamak olmuştur. Bu hareketler dışarıdan küçük ve basit görünse bile, davayı bir bütün olarak kav¬rayan, esaslı bir şekilde teşkilatlanmaya girişen, bunu her tarafa yaymak için çalışan ilk yer Alaşehir'dir.

21 Mayıs 1919’da, İzmir'de bulunan 56. fırkanın dağınık kuvvetlerinin kumandasını almak ile görevlendi¬rilmiş olup, 17. kolordu komutan vekilliğine tayin olu¬nan miralay Bekir Sami bey, 23 Mayıs 1919'da Bandır¬ma yoluyla Akhisar'a gelmiş, Akhisar'dan Salihli'ye, ora-dan da Alaşehir'e geçmiştir. Alaşehir'deki teşkilatçılarla görüşmeler yaparak milli hareketin çekinilmeden, canlı bir şekilde yapılması ve komşu ilçelere de sıçratılmasının sağlanmasını istemiş ve Çavuşlar köyüne stok ettir¬miş olduğu 300 kadar silahı Alaşehir Milli Kuvvetleri'ne vermiştir.