Deyimler, kimi zaman karmaşık duyguları kimi zaman da belirsiz durumları ifade etmek için sıkça başvurduğumuz ifadelerdir. Peki, içimizden geçenlere tercüman niteliğinde olan bu deyimlerin nereden çıktığını hiç düşündünüz mü? İşte birbirinden ilginç deyimler ve onların hikayesi...
Bulunmaz hint kumaşı:
Hindistan’ı işgal eden İngilizler, kendi tekstil mallarını rakipsiz kılabilmek için vahşi bir yönteme başvurdular. Hintli dokumacıların el tezgahlarında kumaş dokumasını ve düğüm atmasını engellemek amacıyla özellikle baş parmaklarını ve ellerini kesmiş. Bu yüzden Hint kumaşını dokuyabilecek usta kalmadığı için Hint kumaşı bulunmaz hale geldi. Böylelikle 'Bulunmaz Hint Kumaşı' deyimi ortaya çıktı.
Ocağına incir ağacı dikmek:
İncir ağaçları genellikle kökleri sağlam olan ve toprağın altında genişleyen ağaçlardır. Bu kökler, engelleri zorlayabilir ve evlerin temellerine kadar uzanarak zarar verebilir. Bazı durumlarda, su borularını dahi delip geçebilir ve suya erişebilir. Bu durumda, yerleşim yerlerinde ciddi yıkıma ve zarara yol açma ihtimali artar. Bu yüzden “Ocağına incir ağacı dikmek” deyimi deyim haline gelmiş dilimize yerleşmiştir.
Dut yemiş bülbüle dönmek:
Bülbüller bazen dut yediğinde ishal olur. İshal olduklarında göğüs içi basıncını sağlayamayan bülbüller ötemedikleri için suspus olurlar.
Kurtlar sofrası:
Kurtlar sofrası deyimi gerçek bir yaşam öyküsüne dayanır. Kurtlar sofrasında akla gelen kuzuların kapışıldığıdır. Ancak burada yem olan kurdun ta kendisidir. Hiçbir yiyecek bulamayan kurtlar bir daire oluşturarak otururlar ve beklerler. Aralarında zayıf düşen ilk kurt, diğer kurtların saldırısına uğrayarak onlar tarafından yenilir ve böylece diğer kurtlar da bu paylaşıma katılıp karınlarını doyururlar.
Zıvanadan çıkmak:
Bu deyimin hikayesi 1960’lara dayanıyor. Trafiğin kontrolünü sağlayabilmek için yola, polisin de içinde olduğu metal koruma konulurdu. Bu metal korumaya da zıvana denilirdi. “Beni zıvanadan çıkarma” sözünün buradan geldiği biliniyor.
Pabucu dama atılmak
Osmanlı’da esnafın çalışma düzenini denetleyen bir teşkilat vardı. Ayakkabı imalatında üretim hilesi veya kusur olduğu düşünülürse, sorumlu kişi hemen cezayı verir ve dava konusu olan ayakkabı da kullanılmamak üzere dama atılırmış.
Dolap çevirmek:
Haremlik ile selamlık olarak ayrılan eski konaklarda birbirinden hoşlanan konak görevlileri ev sahiplerinin durumu anlamaması için bu dolabı çevirerek gizlice haberleşilirdi. İşte bu gizli haberleşmeye ‘dolap çevirmek’ denildi.
Şehadet şerbeti içmek:
Bu deyimin oldukça dokunaklı bir hikayesi var… Osmanlı döneminde savaşlarda ağır yaralanan ve vefat etmek üzere olan askerlere, hekimler ağızları tatlansın diye zemzem ile hazırlanmış şerbet içirirlermiş. İşte “Şehadet şerbeti içmek” deyimi buradan geliyor.
Nalları dikmek:
"Atların dizlerindeki özel bir kilit mekanizması sayesinde, atlar ayakta uyurken enerji harcamazlar. Eğer bir at öldüğünde, dizleri kilitlenmişse, sırtüstü devrilmiş halde bacakları havaya kalkmış bir şekilde durur. 'Nalları Dikmek' deyimi de buradan gelir.
Afyonu patlamak:
Eski zamanlarda tiryakiler, ramazanda afyon içemedikleri için, afyonu bir kağıda sararak sahurda yutarlarmış. Afyonun midede ne zaman eriyeceği belli olmadığı için bağımlılar, sabahları afyonları patlamadığı için huysuz ve sinirli oluyorlardu. Böylelikle 'Afyonu patlamak' deyimi hepimizin dilinde pelesenk oldu.