Prof. Dr. Alıcı, ağrının vücudun uyarıcı bir sinyali olduğunu belirterek “İster baş ister karın ağrısı isterse vücudumuzun başka yerinden kaynaklanan ağrılar olsun hepimiz hayatımızın herhangi bir döneminde ağrı çekeriz.
Ağrı vücudumuzda bir şeylerin yanlış gittiğini gösteren bir sinyaldir. Yani ağrı bizim dostumuzdur. Bizi çare aramak amacıyla doktora yönlendirir. Biz ağrıyı gerçek ya da muhtemel bir doku hasarıyla ilgili insanın geçmişteki tüm deneyimlerini de kapsayan hoş olmayan duyusal ve duygusal bir deneyim olarak tanımlıyoruz.
Ağrılarımızın çoğu geçicidir. Ağrıya sebep olan hastalığı çözdüğümüz zaman ağrı kendiliğinden veya ağrı kesici kullandığımızda veya çeşitli davranışlarla geçer ve bir daha başlamaz. Biz bu tür ağrıyı akut ağrı olarak adlandırıyoruz. Aynı ağrı geçmez devam ederse veya tekrarlarsa ve devam süresi 3 ay gibi bir süreyi geçerse ağrının kronikleşmesinden bahsederiz” diye konuştu.
Depresyona kadar götürebilir
Prof. Dr. Alıcı, ağrının akut veya kronik olabileceğini ifade ederek, şu bilgileri verdi:
"Ağrının başlamasından sonra devam eden kronikleşme sürecinde ağrının koruyucu uyarıcı sınırlayıcı etkisi bir yere kadardır. Kronikleşme sürecinde ağrı tedavisi için kişi büyük bir umutla çareler arar. Bireysel gayretler gösterir.
Bu gayretler ve çareler arayışında ağrının geçeceğine dair bir umut vardır. Umudun ve bireysel gayretlerin tükendiği yerde ağrı kronikleşmeye başlamıştır artık. Akut ağrı döneminde tehdide hızlı bir şekilde tepki vermemizi sağlayan kaygı tarzında olan bireyin psikolojisi, ağrının devam etmesi sonucunda kronik ağrının psikolojik bileşeni olan depresyona döner. Artık ağrının çok boyutlu, çok disiplinli bir şekilde incelenip tedavi edilmesini gerektiren, ağrının başlı başına bir hastalık olarak kabul edildiği nokta olan kronik ağrı hastalığı/sendromu ortaya çıkmıştır.
Kronik ağrı 3-6 aydan daha uzun süren ve uzun süreli tedavi gerektiren, kişiye özel ve çok boyutlu yaşantısı olan, duyusal, duygusal, davranışsal ve bilişsel bileşenleri içeren ağrı olarak tanımlanır. Dolayısıyla kronik ağrı artık bir bulgu olarak karşımıza çıkmaz. Artık çok boyutlu bir sendromdur. Kronik ağrıda sadece ağrı yoktur.
Birlikte ağrıyı uzun süre yaşamış ve iyileşme adına umutlarını kaybetmiş, çaresiz, huzursuz, sabrı ve dayanma gücü tükenmiş, ağrı hakkında kendine has tecrübeler edinmiş kısaca duygusal, psikolojik, fiziksel ve ruhsal olarak etkilenmiş bir hasta vardır artık.
Bu nedenle ağrı tedavisinin etkili ve başarılı olması için daha karmaşık bir program şeklinde yürütülmesi gerekir."
Psikiyatrik belirtileri artırabilir
Kronik ağrıda hastaların fiziksel ve psikolojik olarak stresli ve sürekli rahatsızlık hissettiğini belirten Prof. Dr. Alıcı, şöyle devam etti:
"Bu durum hastada ve sevdiklerinde öfke ve hayal kırıklığına yol açabilir. Tedavide kronik ağrının fiziksel boyutları düşünülürken, ağrınızın tetiklenmesinin ve şiddetinin azaltılması için psikoterapi açısından da ağrının zihinsel ve duygusal yönlerini yönetmemiz gerekir.
Böyle bir durumda kronik ağrı, bir bulgu olmaktan çıkıp artık bir sendrom haline gelmiştir ve psikiyatrik belirti birlikteliği oldukça fazladır. Karşımıza somatoform veya depresif bozukluğun bir belirtisi olarak çıkabileceği gibi bazen de fiziksel bir bozukluk olarak kişinin ruhsal dünyasında bozulmalara yol açabilmektedir.
Dolayısıyla kronik ağrı ile birlikte olan psikolojik rahatsızlıklarımız depresyon, uyku bozuklukları, anksiyete bozuklukları, psikojenik ağrı bozukluğu, somatik semptom bozukluğu, konversiyon bozukluğu ve temaruz/yapay bozukluk şeklinde ortaya çıkabilir. Kronik ağrılı hastanın tanı ve değerlendirmesinde olduğu gibi tedavisine de her zaman altın standart olarak kabul edilen multidisipliner bir şekilde yaklaşılmalıdır.
Koordineli bir yaklaşımla, çoklu tedavileri içeren kapsamlı iyileştirme hizmeti alan kronik ağrılı hastalarda, multidispliner yaklaşımın faydası bilimsel olarak kanıtlanmıştır.
Bu altın standart yaklaşımda kronik ağrıya eşlik eden psikolojik etmenler mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Ağrı uzmanı tarafından kronik ağrının değerlendirilmesi ve tanısı konduktan sonra ağrı fiziksel olarak tedavi edilirken aynı zamanda psikolojik etmenlerin de tedavi edilmesi için hasta mutlaka psikoterapi için yönlendirilmelidir."