Twitter’da sürekli tweet atıp paylaşımlarda bulunmaya başlayınca, iletişim fakültesinin son yılında gördüğümüz “gözetim toplumu” dersi ve Foucault’un “Hapishanenin Doğuşu” kitabındaki şu cümleler aklıma geldi:

“Modern iktidar, çocuğu okulla, hastayı hastaneyle, deliyi tımarhaneyle, askeri orduyla, suçluyu hapishaneyle kuşatarak bireyselleştirmiş, kayıt altına almış, sayısal hale getirmiş, böylece egemen olmuştur. Her kişi bir yerde kayıtlı hale gelince, herkes denetim altında olacak, gözetim altında tutulacaktır.”

Foucault 1975’te bu kitabı yazarken doğmamış çocuğa, evcil hayvanlara bile hesap açılan bir sosyal medyanın var olacağını düşünmemiştir tabi.

Sizlere bugün gözetim toplumundan bahsedeceğim ve bu kavram aslında iktidar ile ilişkilendirilen bir konu ama gözetim toplumu olmanın daha farklı bir boyutu var: Sosyal medya. Sosyal medya aracılığıyla bireyler birbirini gözetliyor.

***

Hocamız gözetim toplumunu anlatırken, sokaklarda, caddelerde aslında her yerde gözü hep bizim üzerimizde olan kameralar olduğundan bahsetmişti. Örneğin okula ne tür bir kitapla geldiysek, bu kameralar sizi izlediği için, getirdiğiniz kitap üzerinden size dair fikir edinebilir demişti.

Gözetim kavramı aslında insanlık tarihi kadar eski bir kavram. Zira her dönemde insanlar sürekli olarak birbirini gözetlemekteydi. Günümüzde de internette ziyaret edilen siteler, kentlerin kameralarla donatılması, telefonların dinlenmesi gibi yöntemlerle toplumlar denetlenip gözetlenerek kontrol altında tutulmaktadır.

Bu kavramın güncel olmasının sebebi gücü elinde bulunduranların “gözetleme” aracılığıyla bireyleri kontrol edebildiğinin bireyler tarafından da kolaylıkla fark edilmiş olmasıdır. Yani insanlar özgürce yaşadıklarını düşünürken, aslında özgürlüklerinin elinden alındığı ve kısıtlandıkları bir yapı içinde yaşamaktadırlar. Bireylerin mahremiyet ihlallerine sebebiyet vermektedir.

Sonuca gelmek gerekirse, gözetim çok eski bir kavram olarak varlığını korumuş olsa da; toplumların değişip gelişmesiyle ve enformasyon teknolojileri üzerinde egemenlik kurmasıyla beraber, hiçbir çağda olmadığı kadar birey üzerinde denetimin artmasına yol açmıştır.  Yani yaşadığımız bu günlerde Foucault’u daha iyi anlıyoruz. Herkesin kendisine oto-sansür uyguladığı bir dönemdeyiz.