Manisa, Batı Anadolu'da Spil Dağı'nın eteğinde bulunan tarihi bir kent, 15. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'na katıldı. 19. yüzyılda Anadolu'nun Ege Bölgesi'nin en büyük şehirlerinden biriydi. Osmanlı döneminde Manisa'yı Osmanlı şehzadeleri sancak beyi olarak yönettikleri için (Şehzadeler Şehri) olarak da bilinir. Şehirde Osmanlı mimarisinin birçok örneği inşa edilmiştir, mesela 1586 yılında III. Murad için Mimar Sinan tarafından inşa edilen Muradiye Camii gibi.

19. yüzyılda yangından önce şehrin nüfusu 35.000 ve 50.000 arası tahmin ediliyor. Şehirde farklı dini ve etnik gruplar bulunuyordu, Hıristiyanlar, Yahudiler ama çoğunluğu Müslüman Türklerdi. 19. yüzyılda Gayri Müslim gruplarda bir artış oldu, çoğunlukla Yunanlarda. 1865 yılında İngilizler tarafından toplam 40,000 ve azınlıklar 5.000 Rum, 2.000 Ermeni ve 2.000 Yahudi olarak tahmin edilmiştir. 1898 yılında nüfusu Osmanlı dilbilimci Şemseddin Sami göre toplam 36,252, bunlardan 21.000 Müslümanlar, 10.400 Yunanlar, 2.000 Ermeniler olarak tahmin edilmiştir.

Birinci Dünya Savaşı ardından Yunanistan Müttefik Güçler tarafından desteklenerek 15 Mayıs 1919 tarihinde İzmir'e çıkartma yapar ve çevre bölgeyi işgal etmeye başlar. Manisa kasabası silahlı muhalefet olmadan 26 Mayıs 1919 tarihinde Yunan askerleri tarafından işgal edildi. Üç yıldan fazla süren işgal sırasında, yerel Türklerin kötü muameleden şikayetleri oldu. Savaş sırasında Türkler ve Yunanlar arasında karşılıklı mezalim uygulandı.

Türk ordusunun Ağustos 1922 tarihinde başlayan saldırıları karşısında Yunan orduları İzmir ve Ege kıyılarına doğru çekildiler. Geri çekilme sırasında, kasaba ve köyleri yaktılar ve yol boyunca Türk halkına zulüm uyguladılar. Manisa'nın doğusundaki Alaşehir ve Salihli gibi Kasabalar, yakıldı. Manisa'da yangından birkaç gün önce, şehrin yakılacağı söylentileri dolaşmaya başladı. Kaynaklara göre, Rum ve Ermeni nüfusunun şehri terk etmesine Yunan ordusu tarafından izin verildi. Batılı kaynaklara göre Hıristiyanlar genel olarak Türk ordusu gelmeden önce kaçtılar.

Şehrin yakılması Yunan ordusu tarafından itina ile organize edildi ve yangınlar özel organizeli gruplar tarafından birden fazla yerde başlatıldı. Kundakçıların önemli bir kısmı yerli Rumlar ve Ermeniler'den oluşuyordu. Salı 5 Eylül gecesi ve 6 Eylül sabahı, yangınlar Çarşı mahallesinde ve başka yerlerde başladı. Birçok insan güvenli yere ulaşmak için evlerini terk etti ve dağlara ve tepelere doğru kaçtı. Bu kaos sırasında bazı insanlar Yunanlar tarafından öldürüldü ya da yandı. Kaçan nüfus birkaç gün boyunca dağlarda saklandılar. Bu arada Türk ordusu hızla ilerlemeye devam etti ve bazı arta kalan Yunan birlikleri ile çatışmadan sonra 8 Eylül'de şehrin kalıntıları üzerinde kontrolü ele aldı. Fakat o sırada zaten şehrin çoğu yıkılmıştı.

Gülfem Kaatçılar İrem, küçük bir kız olarak yangına tanık oldu ve ailesi ile tepelere kaçtı, onun hatırladıkları:

"Sabaha karşı milislerden kaçtıktan sonra, tepelerde gizlemek için kuru bir dere yatağına tırmandık. Biz tırmanırken, şehir yanıyordu, ve biz onun ışığı ile aydınlatıldık ve ısısı bizi ısıttı. Şehir üç gün ve üç gece yandı. Ben evlerin pencere camlarını bomba gibi patladığını gördüm. Üzüm reçeli gibi köpüren, birbirine yapışmış. Havada kendi ayakları ile ölü inekler ve atları, balonlar gibi. Eski ağaçlar kökleri ile devrildi. Ben bu şeyleri unutmadım. Isı, açlık, korku, koku. Üç gün sonra, aşağıda vadide toz bulutları göründü. At sırtında Türk askerleri; biz onları tepelerde bizi öldürmeye gelen Yunanlar sanıyorduk. Ben yeşil ve kırmızı bayraklar taşıyan üç asker hatırlıyorum. İnsanlar ağlıyor, atlarının toynakları öpüyordu "Bizim kurtarıcılarımız geldi diye.

Şehir neredeyse tamamen Cemalettin adında bir Türk mimar tarafından modern bir plana göre yeniden inşa edildi. Şehir tarihi yapılarını ve öğelerinin birçoğunu kaybetti, ancak iki selatin Osmanlı camii'sinin etrafındaki küçük bir alan kurtuldu. Sonraları kasaba tekrar büyüdü ve 2012 yılında 309.050 nüfusuna ulaşmıştı.

Daha sonra, harap şehir ve çevresi, çok sayıda insan tarafından gezildi. Türk hükûmeti Tetkik-i Mezalim veya Tetkik-i Fecayi heyeti adında bir komisyon kurdu ve bunlar olayları ve mezalimi araştırmış ve belgelemiştir. Ünlü Türk kadın yazarı Halide Edip yangından sonra şehri gördü. Fransız hükûmeti temsilcisi, Henry Franklin-Bouillon, şöyle demiştir: "Magnesia (Manisa) kentinde 11.000 evden sadece 1.000'i ayakta kalmıştır. Patrick Kinross'a göre: "kutsal tarihi Manisa şehri içindeki on sekiz bin binadan sadece beş yüz ayakta kalmıştır.” Toplam ekonomik hasar elli milyondan fazla lira (çağdaş değer)olarak tahmin edilmiştir. Yunan askerlerinin bazıları, şehrin yeniden inşasında kullanıldı, Karaköy camii'nde olduğu gibi.

İstanbul'da Amerika Birleşik Devletleri Konsolos Yardımcısı, James Loder Park, Yunan çekilişinden hemen sonra yaptığı gezide durumu şöyle açıkladı

Manisa ... neredeyse tamamen yangında silindi ... 10.300 ev, 15 cami, 2 hamam, 2.278 dükkân, 19 otel, 26 villa ... [] imha edildi... "

"1. Partimiz tarafından ziyaret edilen iç şehirlerin imhası Rumlar tarafından gerçekleştirilmiştir. "

"3. Bu şehirlerin yakılması ne düzensiz, ne de aralıklı, ne de kaza değildi, ama iyi planlanmış ve iyice düzenlemişti."

"4. Fiziksel şiddet uygulandığının birçok örnekleri vardı, tam rakamlar elde etmek imkânsız fakat yaşanan olayların çoğu kasıtlı ve nedensiz. Yunanlar tarafından bu dört şehirde işlenen 'zulümler', güvenli bir şekilde binlerle tahmin edilebilir. Bunlar böyle tür vahşetin her üç olağan tipi, yani cinayet, işkence ve tecavüz'den oluşuyordu. "

Yangın sırasında kurbanların toplam sayısı tam olarak bilinmemektedir. Kaynaklar 855 kişinin vurularak ve 3.500 kişinin alevler içinde öldüğünü tahmin ediyor. Çekilen Yunanların tarafından yakılan birkaç yakın kasaba ile bir karşılaştırma yapılabilir. Alaşehir'de 3.000 ve Turgutlu'da 1.000 ölünün olduğu tahmin edilmiştir. Yaralı sayısı da bilinmiyor, Kaynaklar üç yüz kızın Yunanlar tarafından kaçırıldığını ve tecavüz edildiğini belirtiyorlar. Birçok tecavüz mağduru korkusundan ya da utancından bu konuda sessiz kaldığı düşünülüyor. Esir alınan Yunan askerlerinin bazıları tecavüz ettikleri Türk kadınları tarafından linç edildi.

Olaylar yağma eşliğinde gerçekleşti ve insanlar, ateşte eşyalarını ve mallarını kaybettiler. Evlerin sakinleri yıkıntıları arasında bir süre yaşadı ya da sağlam kalan binalarda birlikte kalabalık bir şekilde oturdular. Kamil Su mahallesine döndüğünde cesetler ve yıkılan binaların arasından geçti, tarihi Aydın Camii'nin sadece duvarları ayakta kalmıştı. Tamamen yıkılan kendi evininin önünde yabancı bir erkek cesedi yatıyordu.

Falih Rıfkı Atay şöyle yazmıştır:

"Henüz çürümeyen cesetler ve neredeyse henüz tüten yangınlar içinden geçiyorduk. Yanıp külleri savrulan Manisa’ya, cetlerimizin şehrine iki eli böğründe bakakaldık. Yunanlar çekilişlerinde yok edici bir tahrip yapmışlardı. Yanmayanlar, vakit bulup da yakamadıkları, yaşayanlar fırsat bulup da öldüremedikleri idi. İki millet arasında yalnız birinin arta kalacağı bir boğazlaşma geçmiş olduğunu görüyorduk. Yunanlar Batı Anadolu’yu Türkler için oturulmaz bir çöle çevirmek istemişlerdi…"

(Derleme: Wikipedia)
Editör: Onur Yılmaz