Paris tıpkı İstanbul gibi adına şarkı yazılan dünyanın en güzel kentlerindendir. Gençliğimde birçok kez Paris’te bulundum ama hiç kış halini görmemiştim. Frank Sinatra’dan dinlemeyi çok sevdiğim “I Love Paris” adlı ezgi de, Paris’i yazın severim diye başlar, sonrasında da her mevsimi sıralar.
“Bu zamansız kente her bakışımda/ göğü ister mavi ister gri olsun/ sevinçleri gürültülü gözyaşları yumuşak olsun/ daha ve daha çok farkına varıyorum ki:
Paris’i seviyorum bahar zamanı/ Paris’i seviyorum sonbaharda/ Paris’i seviyorum kışın çiselediğinde/ Paris’i seviyorum yazın cızırdadığında. Ve devam ediyor…
Şarkının aslı Amerikalı sanatçı Cole Porter’e ait. Müzikal parçası olarak bestelenmiş ama o kadar tutulmuş ki Ella Fitzgerald, Frank Sinatra dahil dünyanın en popüler sanatçıları yorumlamış, sahnelerde seslendirmiş. Popüler müzik düşkünleri de caz severler de bir zamanların gençleri, bugünün olgunları dillerinden hiç düşürmemişler. Bugün de ne zaman Paris adı geçse akla gelen ilk sanatçılar Edith Piaf, Joe Dassin ve Frank Sinatra oluyor.
Paris’teki ikinci günümüzde aslında, önceki akşamı saymazsanız, ilk günümüzde bu ezgileri mırıldanarak çıktık otelimizden. Sözleştiğimiz yerde ADFED (Adnan Menderes Dernekler Federasyonu) Paris temsilcisi Mustafa Erol ile buluştuk. Mustafa bey 35 yıllık Parisli, uzun yıllar konfeksiyon işiyle uğraşmış, Fransız hükümetinin haksız yaptırımları nedeniyle işi bırakmak zorunda kalmış. Bugünlerde restoran açmaya niyetli, Allah yardımcısı olsun.
İstikamet Paris’te her yolun, bulvarın, caddelerin başlangıç noktası olan Arc de Triomphe (zafer takı) idi. Dünya’nın en ünlü bulvarlarından Champs Elyses (Şanzelize) bulvarının da başlangıç noktası burası. Burada hatıra fotoğrafları çektikten sonra, Place Cleber, Trocadero terasına doğru yürüyüşe geçtik. Burası ünlü Eyfel Kulesini tepeden gören en uygun yer. Adeta miting alanı gibi yüzlerce insan buraya gelip hatıra fotoğrafları çekiliyor, Eyfel’i tepeden izliyor. Çoğunluğu Afrikalı seyyar satıcılar hediyelik eşyalar, Eyfel maketleri, biblolar mağnetler satıyorlar. Unutmadan hatırlatayım pazarlık caizdir. Örneğin 15-20 avro dedikleri ışıklı, metal bir Eyfel maketini sıkı bir pazarlıkla 7-8 avroya alabilirsiniz.
Trocadero terası merdivenlerinden aşağı inip Trocadero parkında yürüyüp Sen nehri köprüsünü geçerseniz Paris’in simgesi Eyfel kulesine varırsınız. Biz Eyfel gezisini bir başka güne bırakıp bir yorgunluk kahvesi içmek için meydanı çevreleyen kafelerden birine girdik. Meydanın en köşesinde Eyfeli cepheden gören kafenin önünde kuyruklar vardı. Eyfel manzaralı kahvesini yudumlamak veya karnını doyurmak isteyenler o soğukta dakikalarca beklemeye razılar demek ki. Mustafa beyin söylediğine göre bir Arap şeyhi 150 milyon avro teklif edip kafeyi devralmak istemiş ama sahibi kabul etmemiş. Biz az ilerde daha mütevazı bir kafede kahvelerimizi içtik doğrusu çok da memnun kaldık.
Oturunca biraz Fransa’dan, siyasetten konuştuk. Biz gelmezden birkaç gün önce PKK Paris temsilciliği gibi çalıştığı söylenen Ahmet Kaya Kültür merkezini tarayan biri üç kişiyi öldürmüş. Fransız polisi yakalanan saldırganın akli dengesinin yerinde olmadığını söylemiş. Ancak Fransız demiryollarından emekli olan bu zatın meczup olduğuna pek de inanılmıyor. Fransa hem eski sömürgelerinden gelen siyahilere hem de Kuzey Afrikalı Araplara kucak açmış. Türkiye’den, Irak’tan, Afganistan’dan ve dünyanın birçok sorunlu bölgesinde gelen mültecilere ve çalışmaya gelen göçmenlere de imkan vermiş. Bunlar Fransız kültürüne, sosyal hayatına, çalışma disipline uyum sağladıkları müddetçe sorun yok. Ancak sorun çıkarmaya, huzur bozmaya başladıklarında, eylemlere kalkıştıklarında, illegal işlere bulaştıklarında toplumsal tepki de artıyor. O zaman da bu tepkileri siyasete malzeme yapmak isteyen fırsatçılar çıkıyor ortaya. Doğrusu Baba kız Le Pen’lerin nasıl olur da Fransa gibi bir ülkede bu kadar oy alabildiklerine hep şaşırırdım ama gördüm ki artık Paris benim 30 yıl önce bıraktığım Paris olmaktan çoktan çıkmış. Paris’te sokaklarda, işyerlerinde hakiki Parizyen görmek çok zor. Öyle olunca da Le Pen gibilerin ırkçı, faşist söylemleri maalesef taraftar topluyor. Bazen de bu söylemlerden etkilenen biri çıkıyor, sıkıyor, öldürüyor.
Böyle bir lider bizde de var maalesef. Gittikçe artan Suriyeli sığınmacıların toplum üzerinde bıraktığı memnuniyetsizliği istismar ederek oya tahvil etme gayretinde olan Le Pen taklidi sözde bir parti lideri var. Üstelik bu Le Pen’den de aşırı darbeci zihniyetli biri. 60 küsur yıl sonra bile 27 Mayıs gerekliydi diyebilen, Menderes ve arkadaşlarının idamını bile savunabilen bir darbe sever. Babası da darbeciydi zaten, Atatürk’ün kurduğu gazi meclisimizi fesheden darbecilerden biri. Türkiye’nin başka bir sorunu yokmuş gibi sıkılmadan Türkiye siyasetinin iki ana ekseninde biri olan Demokrat Partinin Genel başkanına iftira atmaya, aleni saldırmaya kalkıyor. Gerçi sayın genel başkan haddini bildirdi ama üslubunu beğenmedim. Bu twit daha sonra silindi. Zaten ben de efendiliği ve kibarlığıyla bilinen Gültekin Uysal’ın bu ifadeleri kullanmış olabileceğini düşünmemiştim. Olsa olsa, DP’nin özünden olmayan, büyüklerini aleni itip, kakan bana göre genel başkanın çantasını taşımaktan başka özelliği olmayan sakallı danışmanın kaleminden çıkmıştır.
Ben sözümü esirgemem, ne söylüyorsam da Türkiye’yi büyüten, kalkınmasında, demokratikleşmesinde birinci derecede pay sahibi olan siyasi hareketin başarısı içindir. Dört yıl önce de manifesto adı altında hiç de DP felsefesine uymayan çöple ilgili, bir önceki danışman için de söylemiştim. İnanmadılar ama altı ay sonra kovdular. Sayın genel başkanı yanıltan, danışmanlar da, sokak kabadayısı görünümü malum zat da bir an önce uzaklaştırılmalıdır. Ha bir de unutmadan bu Le Pen benzerine methiyeler düzen, uyaranlara da hakaretler yağdıran Kayseri il başkanı bir gün bile yerinde oturmamalıdır.
Seyahat yazısı nasıl oldu birden siyasete daldı ben de anlamadım ama gerçekleri söylemek de biraz olsun rahatlattı. Paris’teki ilk günümüzü tamamlayamadan yazımızın sonu geldi. Bir sonraki yazımda da onları anlatmaya devam edeceğim. Paris’te hava çok fazla soğuk değildi ama yer yer yağış vardı ve gökyüzü griydi. Paris kışın da güzeldi…
Kalın sağlıcakla…