500 milyon doları aşan ihracatıyla Türkiye’nin en değerli tarım ürünlerinden biri olan üzüm, küresel ısınma ve su sorunları nedeniyle risk altında. Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık, sürdürülebilir tarım uygulamalarının önemine dikkat çekerek, biyoteknik mücadele ve kompost yöntemleriyle toprakların korunması gerektiğini vurguladı.
Dünya Sağlık Örgütü’nün “sağlıklı ürün” olarak kabul ettiği üzüm, Türkiye’nin tarım ihracatında önemli bir yer tutuyor. Küresel ısınma ve su kaynaklarındaki azalma nedeniyle üzüm üretiminin tehdit altında olduğunu belirten Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Mehmet Ali Işık, 500 milyon doları aşan üzüm ihracatını sürdürülebilir kılmanın yolunun toprakların verimli kullanımından geçtiğini belirtti.
“SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİN EN GÜZEL ÖRNEKLERİNDEN BİR TANESİ ÜZÜMDE YAŞANIYOR”
Sürdürülebilirliğin ülkemizdeki ve dünyamızdaki en güzel örneklerinden bir tanesinin üzümde yaşandığı belirten Işık, “Rekoltede düşüş olmasına rağmen 500 milyon dolar ihracatın 511 milyon dolara yükseldi. Çünkü üzümün geçmişine baktığımızda 30-35 yıllık üniversite, akademiler, araştırma ve bağcılık endüstrileri, İhracatçılar Birliği borsasıyla en başta Tarım İl Müdürlüğümüz ve Tarım Bakanlığımız olmak üzere bütün çiftçilerimizle birlikte gerçekleştirdiğimiz bir başarı var. Bu çalışmanın neticesinde bizler 500 milyon dolar gibi bir geride bırakarak 511 milyon dolarlık bir ihracat sağladık. Hem de ne pahasını ürünlerimizin küresel ısınmada etkilenmiş olmasına rağmen bizler 350 bin tonluk rekolteye çıktık. Üç sene önce 80 bin ton civarlarında yaklaştırdık. Bu sene de 225 bin ton bir rekolte var. Yani yüzde 25, yüzde 30, yüzde 35 civarında bir rekoltede eksiklik yaşamamıza rağmen bunu yansıtabildik. Bu başarının arkasında işte bu sürdürülebilirliğin önemi çıkmaktadır. Şimdi değişen şartlarla birlikte bizim bu süreci daha farklı bir şekilde yönetmemiz gerekiyor. Yani 180 bin ton, 200 bin tonlara düşebiliyor” dedi.
Üzüm üretiminin en büyük maliyet kaleminin su olduğunu ifade eden Işık, sözlerine şöyle devam etti: “Bu sadece bizim yaşadığımız bir süreç değil. Dünyadaki diğer bağcılık alanlarına baktığımızda da aynı sıkıntı var. Biz Avustralya’ya ziyaret yaptık. Oradaki bağcılık alanlarını gezdiğimizde en büyük sıkıntı şuydu maliyetlerimiz en büyüğünü su oluşturuyor. Çünkü çok uzak mesafelerde 30-40 kilometrelik mesafede kilometre gibi mesafeden suyu pompalamak zorunda kalıyorlar. Ve verdikleri su miktarı çok düşmüş. Aynı bölge bağlanmıyor. Kurumuş gitmiş. Çok acı verici bir şeydir, bırakmışlar. Adamlar uzak mesafedeki bağlarından vazgeçmişler. Dolayısıyla tonajda düşüyor. Aynı olayları yanımızda Yunanistan'da yaşadık. Aynısını Amerika'da yaşıyoruz. Büyük rekolteler düşüşleri var.”
Toprağı verimli tutmanın yolunun biyolojik ve biyoteknik mücadeleleri hayata geçirmek olduğunu vurgulayan Işık, “Bizim hep beraber el ele verip toprağımızı korumamız gerekir. Peki bu nasıl olacak? İşte burada biyolojik ve biyoteknik mücadelelerle bizim bunu hayata geçirmemiz gerekiyor. Aynı şekilde kompost gübrelerle bizim bunu hayata geçirmemiz gerekiyor. Biz toprakları atalarımızdan aldık, devraldık. Gelecek nesillere bırakmak istiyorsak üzümcülüğümüzün devamını sağlamak istiyorsak bunu hep birlikte yapmak zorundayız” diye konuştu.
YENİ YÖNTEMLERİN BİYOLOJİK VE BİYOTEKNİK DESTEKLERLE GÜÇLENDİRİLMESİ GEREKİR
Üretimde yeni yöntemlerin biyolojik ve biyoteknik desteklerle güçlendirilmesi gerektiğini söyleyen Işık, “Şimdi çiftçimiz haklı olarak pestisit kullanımını yapıyor. Peki, kullanımının önüne nasıl geçeceğiz? Avrupa Birliği kalktı 2024 politikalarını belirledi. İşte yeşil mutabakat da ilan ettiler bunu. Dediler ki biz pestisit kullanımını yüzde 50 düşüreceğiz. Hem Almanya’nın Tarım Bakanı açıkladı. 2024 yılının Ocak ayında bunun startını verdiler. Ne oldu? Olmadı. Bütün çiftçiler çektiler traktörlerini hepsi dayandı Brüksel'in kapısına, hepsi dayandı Paris'e. Evet bir doğanın gerçeği var. Çünkü artık çiftçi üretemiyor. Toprağından o mücadele etmeyince alamıyor. Bu bugünden yarına değişecek bir olay değil. Bunu yapmamızın yolu geniş alanları toprağa kazandırmaktır. Bunun yolu kompost metotların, biyolojik biyoteknik ile desteklenmesi lazım” dedi.
ORGANİK ÜRETİMDE BÜYÜK BAŞARI
Organik üzüm üretiminin zorluğuna rağmen Türkiye’nin bu alanda örnek bir başarı gösterdiğini kaydeden Işık, şu ifadeleri kullandı: “Organik tarımda üzüm üretmek çok zor bir şey. Büyük bir mücadeleye verdik. Biz bunu 35 yıldır başarıyoruz. Ve her sene de küçük küçük olsa da üzerine koyuyoruz. Şu anda yüzde 10 üzerinde kapasitemizi organik tarıma getirdik.”
“TOPRAĞI KORUMALIYIZ”
Pandemi döneminde dünya genelinde yaşanan gıda krizine atıfta bulunan Işık, “Almanya’da Tarım Bakanı yaptığı bir konuşmada büyük yanlış yaptık tarım politikamız iflas etti dedi. Çünkü ucuzun peşinde koştur dünya. Ucuz üretelim, çok üretelim, azla mahsul alalı. Limanına kapandı. Raflar boşaldı. Biz gıdaya ulaşamadık dedik. Ve gıda kriziyle karşı karşıya geldik. İşte pandeminin bizlere bütün dünyaya öğrettiği olay birinci derecede toprak. Biz toprağımızı korumak zorundayız. Toprak çiftçisiyle korunur. Çiftçimize sahip çıkacağız. Ona destek vereceğiz. Onun eğitimini sağlayacağız. Onun imkanlarını sağlayacağız. Ama bunu yaparken de kaynaklarımızın iyi kullanılması gerekiyor.” dedi.
Türkiye’de kaynak bolluğunun verimli kullanılmadığını ve israf ekonomisi ile kaynakların boşa harcandığını söyleyen Işık, biyoteknik mücadele gibi yeni yöntemlerle üretimi artırmanın mümkün olduğunu ifade etti.
TÜRKİYE’DE ÜZÜM VERİMİ DÜNYA ORTALAMASININ GERİSİNDE KALIYOR
Işık, Türkiye’nin üzüm veriminin dünya ortalamalarının gerisinde kaldığını, Avustralya ve Amerika gibi ülkelerde daha yüksek verim alındığını söyleyen Işık, şunları kaydetti:
“Topraklarımızı en iyi şekilde kullanmalıyız. Ancak ne yazık ki verimli kullanamıyoruz. Üzümde de, fındıkta da verim düşüklüğü var. Mesela, dekar başına 150 kilo fındık alırken, üzümde 400-500 kilo alabiliyoruz. Fakat Avustralya’da 700-800 kilo, Amerika’da ise çok daha yüksek verimler elde ediliyor. Bu, mevcut topraklarımızı verimli kullanmak gerektiğinin bir göstergesidir. Kimyasal gübreleri doğru analiz ve sistemle kullanmalıyız.”
KÜRESEL ISINMA İLE BAŞA ÇIKABİLMEK İÇİN BAĞCILIK TÜRLERİ ÜZERİNDE ÇALIŞMAMIZ GEREKİYOR
Işık, küresel ısınmanın etkisiyle üzüm üretiminde ciddi sorunlar yaşandığını belirtti. Üzüm rekoltesinin 180 bin ton civarlarına düştüğünü ifade eden Işık, bağcılık türlerinin geliştirilmesi ve toprak analizi çalışmalarının önemine dikkat çekerek, “Bugün üzümde ciddi bir zorluk yaşıyoruz. Küresel ısınma ile başa çıkabilmek için bağcılık türleri üzerinde de çalışmamız gerekiyor. Bu, bugünden yarına çözülebilecek bir durum değil. Bağcılık araştırmalarımızı 2025 yılı hazırlıklarıyla şekillendiriyoruz.” şeklinde konuştu.
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİĞİ SAĞLAMALIYIZ
Türk üzümünün 500 milyon dolar ihracat seviyesine ulaşmasının büyük bir başarı olduğunu ifade eden Işık, sözlerini şöyle noktaladı: “500 milyon dolar, çok iyi bir rakam. Ancak bu sürdürülebilir olmalı. Bugün çiftçimizin emeği karşılığını alabiliyor. Dünya Sağlık Örgütü'nün sağlıklı ürün olarak tanıdığı bu ürünü, 100’ün üzerinde ülkeye ihraç ediyoruz. Bu ürünün sürdürülebilirliğini sağlamalıyız.”