Regaip Kandili gecesi İdlib’de rejim güçleri ve destekçilerinin Mehmetçiğimize karşı kalleş saldırısı sonrası şehit olan 34 Mehmetçiğimiz acısı ile yaşıyoruz.

Yaşadığımız acı büyük!

Rusya ikili oynuyor. Avrupa ikili oynuyor. ABD ikili oynuyor. NATO ikili oynuyor. “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” sözü bir kez daha kanıtlanıyor.

Alev alev yanan Ortadoğu’da yalnızız. Ülkemiz şehitlerine ağlıyor. ‘Kendi göbeğimizi kendimiz keselim’den başka çaremiz yok. Bunu da Bahar Kalkanı harekatı ile Suriye’de rejim hedeflerini dümdüz ederek, gösteriyoruz.

Dört gündür televizyon başında Hatay sınırındaki gelişmeleri izliyorum. Gazetelerden de olup biteni takip ediyorum.

Cumartesi günü, Sözcü Gazetesi’nde (Sabah Gazetesinden tanıdığım, bir çok yurtdışı gezisinde beraber olduğum) Serpil Yılmaz, köşesinde “1 Mart 2003 tezkeresi sendromu” başlıklı yazısında; Suriye’de olup bitenleri. başlangıcından bugünlere getirirken “Bugün Suriye’de olanları 1 Mart Tezkeresi sendromundan bağımsız düşünemiyorum” diyor.

Serpil Yılmaz, Erdoğan’ın 2016’da yaptığı bir Güney Amerika gezisinden dönerken uçaktaki gazetecilerin “Suriye’de fiili durum oluşturur mu?” sorusuna, Erdoğan’ın, “Irak’ta düşülen hataya Suriye’de düşmek istemiyoruz. Ben 1 Mart Tezkeresinin yanındayım” şeklinde cevap verdiğini yazıyor.

Gerçekten Mart ayı çetin geçiyor ve yine uğursuz Mart ayı yaşıyoruz.

1 Mart Tezkeresi, 2003 yılında Meclis’ten geçmediği zaman başbakan kim Abdullah Gül. Ben Serpil Yılmaz’ın analizlerine katılıyorum.

Başımıza ne geliyorsa Ortadoğu’da 1 Mart Tezkeresinin geçmemesinden dolayı olduğu düşüncesindeyim. Bakın, tezkere geçmeyince ABD Irak’a girmedi mi? İşgal etmedi mi? Etti. 15 Mart 2011’de Suriye’de iç savaş çıkmadı mı? Çıktı. İyiki Türkiye Suriye ilişkileri bozulmadan Suriye’nin Şam’ını Halep’ini görmüş oldum. Bugünlerde yerle bir.

Serpil Yılmaz, “Suriye topraklarında 34 askerimizi kim şehit etti?” diye sorarken, buna verdiği cevap da şu: “Doğu Akdeniz’de gücü ele geçirmek isteyen Rusya-Amerika-İran-Irak-Çin-İsrail çoklu bir denklem. Aksi olsaydı Beşar Esad Suriye’de 9 yıldır süren iç savaşta ayakta kalamazdı. Çok ayaklı bir oyun oynanıyor.”

Ortadoğu ve Suriye’de Rusya’nın tutumu beni rahmetli annededem Mehmet Yeşilyurt’un 1960 yıllarında bana “Bak torun! Ayıdan post Rusya’dan dost olmaz’ sözlerini hatırlattı. “Rusya ile yatağa girmek, ayı ile yatağa girmeye benzer” sözünü de doğruluyor.

Son zamanlarda Rusya ile Türkiye’nin yakınlaşması ticari anlaşmalar yapması ABD’yi rahatsız etmiyor muydu? Şimdi Rusya’nın Suriye’de Türkiye’ye verdiği sözlerinden sessiz kalması ABD’yi ve NATO’yu harekete geçirdi. “Türkiye’nin yanındayız” diyorlar.

Lafta!

İcraata gelince ipe un seriyorlar. Dün Manisa Ticaret ve Sanayi Odasının ev sahipliğinde oda, borsa, sendika ve meslek örgütleri İdlip’te yaşanan hain saldırıyı ortak bir bildiri ile kınadılar. Manisa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Yılmaz “Bu saldırı asla kabul edilemez. Mevzubahis vatan olunca tüm fikir ayrılıklarını bir tarafa bırakırız. Bahar Kalkanı Harekatı ile hainlere bedel ödetiliyor. Milletimizin başı sağ olsun” dedi.

5 Mart’ta Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Rusya Lideri Putin Moskova’da bir araya gelecek. Kremlin’de İdlib’deki gelişmeler masaya yatırılacak. O güne kadar Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın yönettiği Bahar Kalkanı Harekatı ile rejim güçlerini vurmaya devam edeceğiz. Dün Hürriyet Gazetesinde Abdulkadir Selvi ve Fuat Bol’un Suriye ile ilgili gelişmelerini analiz eden köşe yazılarını buyurun okuyun.

ABDULKADİR SELVİ- PUTİN’E KARŞI ERDOĞAN DOKTRİNİ

DEAŞ’ın Gaziantep’te kına gecesini kana bulaması üzerine Fırat Kalkanı harekâtını başlattık. Böylece DEAŞ’ı sınırlarımızdan attık.

PKK-YPG, Afrin’de sözde kanton ilan etti. Bunun kabul edilemez olduğunu açıkladık. Ama ne ABD’ye ne Rusya’ya dinletemedik. Zeytin Dalı harekâtı ile sözde kantonları Afrin’e gömdük.

ABD’nin desteğiyle PKK-YPG, sınırımızda bir terör koridoru oluşturmaya başladı. Kabul edilemez bulduğumuzu ilan ettik. ABD binlerce TIR silah yardımı yapmaya devam etti. Ne yaptık? Bir gece ansızın Barış Pınarı harekâtını gerçekleştirdik.

Demem o ki, hep kendi göbeğimizi kendimiz kestik.

27 Şubat gecesi 34 askerimizin şehit edilmesi üzerine, NATO ve ABD’den İdlib’de uçuşa yasak bölgenin ilan edilmesi ve Türkiye’ye hava savunma sistemi verilmesini talep ettik. Ancak her zaman olduğu gibi talebimiz karşılık bulmadı. Putin’den kalıcı ateşkes ilan edilmesi ve hava sahasının açılmasını istedik. Yanaşmadı. Bunun üzerine Bahar Kalkanı harekâtını başlattık.

Erdoğan ile Putin 5 Mart’ta Moskova’da bir araya gelecek ama bu gidişle 5 Mart’a kadar sahada çok şey değişecek. Türkiye, göçmenlere kapıları açmakla Batı’ya, rejime ait savaş uçaklarını düşürmek suretiyle Putin’e anladığı dilden mesaj veriyor. İki savaş uçağının düşürülmesiyle birlikte İdlib’de yeni bir durum oluştu. Peki iki liderin görüşmesinde masada ne olacak? Kalıcı ateşkesin ilanı ve 30 kilometre derinlikte güvenlikli bölgenin ilan edilmesi iki ana başlığı oluşturuyor.

“Dostum Putin” şimdiye kadar oyalamayı tercih etti. Bize Grozni’de, Kırım’da, Gürcistan’da yaptığını yapmaya kalkıştı. Ama bir Putin doktrini varsa, bir de Erdoğan doktrini olduğunu unuttu.

Erdoğan Moskova’da masaya otururken, Putin arkasında rejimin enkazını görebilir. Zaten çözüme yanaşırsa da ancak ondan sonra yanaşır.

'SURİYE'DE NE İŞİMİZ VAR' DİYENLERE

Ateş düştüğü yeri yakıyor. Şehit cenazelerinde yüreği yanan anneleri, babaları, eşleri, çocukları ve kardeşleri gördükçe yüreğimize kan damlıyor. Şehit aileleri metanetini korumaya çalışıyor ama birileri “Suriye’de ne işimiz var?” diye yaraları kaşımakla uğraşıyor.

Peki o zaman, bakalım Türkiye, Suriye’de değilken ne olmuştu?

Reyhanlı: 11 Mayıs 2013’te Reyhanlı Hatay’da düzenlenen iki ayrı bombalı saldırıda 52 kişi öldü, 146 kişi yaralandı.

Gaziantep: 20 Ağustos 2016 tarihinde Gaziantep’te DEAŞ’ın kına gecesine düzenlediği canlı bomba saldırısında 56 kişi hayatını kaybetti.

Suruç: 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta düzenlenen bombalı intihar saldırısında 34 kişi hayatını kaybetti, 100’den fazla kişi yaralandı.

Ankara Garı: 10 Ekim 2015’te Ankara Garı kavşağında Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en ölümcül bombalı intihar saldırısı gerçekleştirildi. 109 kişi hayatını kaybetti, 500 kişi yaralandı.

Ankara Merasim Sokak: 17 Şubat 2016’da Merasim Sokak’ta askeri servis araçlarına bomba yüklü araçla gerçekleştirilen saldırıda 29 kişi yaşamını yitirdi, 61 kişi yaralandı.

Ankara Güvenpark: 13 Mart 2016 tarihinde Kızılay Güvenpark’ta Çevik Kuvvet ekibi ve sivil vatandaşları hedef alan intihar saldırısında 38 kişi hayatını kaybetti, 125 kişi yaralandı.

İstanbul Sultanahmet: 12 Ocak 2016’da Sultanahmet Meydanı’nda turistleri hedef alan intihar saldırısında 12 kişi hayatını kaybetti.

İstanbul Beşiktaş: 10 Aralık 2016’da İstanbul Beşiktaş’ta Beşiktaş-Bursaspor maçı çıkışında Vodafone Park ve Maçka Demokrasi Parkı içinde gerçekleştirilen iki ayrı bombalı intihar saldırısında 38’i polis olmak üzere 48 kişi yaşamını yitirdi, 166 kişi yaralandı.

İstanbul Reina saldırısı: 2016’yı 2017’ye bağlayan yılbaşı gecesi 1 Ocak 2017 tarihinde DEAŞ’lı terörist Maşaripov’un Reina gece kulübüne yaptığı silahlı saldırı sonrasında 39 kişi öldü, 70 kişi yaralandı.

Ne oldu? Siviller başta olmak üzere 417 kişi hayatını kaybetti, bin 168 kişi yaralandı.

Hendek Savaşları: Suriye’de sözde Kanton ilan eden PKK, aynı yönetimi Türkiye’de kurmak için 8 Ağustos 2015’de Hendek savaşlarını başlattı. Cizre, Şırnak, Sur, Silopi, Yüksekova, Nusaybin ve Dargeçit’te hendekler kazıp kalkışma girişiminde bulanan PKK ile aylarca süren mücadele sonunda 249 güvenlik görevlisi şehit oldu. PKK eğer başarılı olsaydı Suriye ile Türkiye’deki terör koridoru birleştirilecek, Türkiye bölünecekti.

Son söz: Türkiye, Suriye’de değildi. Ama Suriye, Türkiye’nin içindeydi.

ERDOĞAN'I KIZDIRAN KONUŞMA

Cumhurbaşkanı Erdoğan, eski AK Parti milletvekilleriyle toplantıda yaptığı konuşmada iki önemli mesaj verdi.

“Bugün Kamışlı’da, Resulayn’da, Tel Abyad’da, Aynel Arap’ta, Cerablus’ta, Münbiç’te, El Bab’da, İdlib’de vermediğimiz savaşı, Allah göstermesin, yarın Şırnak’ta, Mardin’de, Şanlıurfa’da, Gaziantep’te, Hatay’da vermek zorunda kalırız. Senaryonun asıl hedefi Suriye değil, Türkiye’dir.”

Erdoğan konuşmasını tamamladıktan sonra eski Diyarbakır milletvekili Aziz Akgül söz alıyor, uzun bir konuşma yapıyor. Bölge insanı olarak, bölgenin şartlarını çok iyi bildiğini söylüyor. “Şam yönetimiyle görüşülse daha iyi olmaz mı?” diyor. O ana kadar dikkatle dinleyen Erdoğan’ın bir anda hışımla Akgül’e dönerek “Bu Kılıçdaroğlu ağzı. Zaten bunu Bay Kemal de söylüyor” dediği söyleniyor.

FUAT BOL- İDLİB NEDEN ÖNEMLİ?

Türkiye başından beri “Bizim kimsenin toprağında gözümüz yok” diye avaz avaz bağırıyor.

Hem toprağında gözümüz yok diyoruz ve hem de Suriye’de harekât üzerine harekât düzenliyoruz. Bu nasıl oluyor?

Bunu söylemekten dilimize tüy bitti ama hâlâ anlamamakta ısrar edenler var ve bunlar “Türkiye’nin Suriye bataklığında ne işi var?” diyerek sureta haktan gözüküyorlar.

İşin tuhafı bu kişiler, “ABD’nin, Rusya’nın, İran’ın Suriye’de ne işleri var?” diye sormuyorlar. Üstelik bu ülkeler, emperyal emeller için oradalar. Bunlardan her biri, ya terör örgütlerinin arkasında ya da kendi halkına katliam uygulayan terör devleti hüviyetindeki rejimin arkasındadır.

Kısaca, bu devletlerin her biri zulme bizzat ortak, sözde ses çıkarmadan izlemekle yetinen devletler de zulme rıza gösterdikleri için suçludurlar.

Türkiye’nin Suriye ile 910 kilometrelik sınırı var ve bu sınırın hemen ötesinde militan sayıları yüz binleri bulan terör örgütleri cirit atıyor. Bunların başında DAEŞ geliyordu ve Türkiye’nin başına musallat edilmişti.

Bu ve diğer terör örgütleri, sınır illerimizde olduğu gibi, İstanbul ve Ankara’da da eylem düzenleyerek onlarca masum vatandaşımızın ölmesine sebep oluyorlardı. DAEŞ yalnızca bizim değil, başta İslam âlemi olmak üzere tüm dünyanın başına bela idi.

Türkiye girdi ve 3 bin 500 DAEŞ’li teröristi etkisiz hale getirdi. Teröristlerin işgal ettiği toprakları tekrar Suriye halkına kazandırdı.

Türkiye kendi sınır güvenliğini emniyete alabilmek için ABD ve Rusya ile anlaşmalar imzaladı. Bunların destekledikleri terör örgütleri bizim sınırımızın 30 kilometre güneyine çekilecekti. Buna ne ABD, ne de Rusya uydu.

Türkiye de kendi göbeğini kesti, kesmek zorunda kaldı. Gözlem noktaları oluşturup tahkim etti.

Rejim daha önce başka merkezlerde olduğu gibi, bu kez de İdlib’de sivil halkı bombalayarak yüz binlerce insanı göçe zorladı. Şu anda Cilvegözü kapısının hemen ardında bir milyon sekiz yüz bin göçmen, gayr-i insanî şartlarda hayata tutunmaya çalışıyor.

Rejim bombalamaya devam ederse, üç milyon insan daha Türkiye’ye doğru yollara düşecek.

Türkiye kendi içindeki üç milyon yedi yüz bin mülteci ile baş edemiyor. En az o kadar daha mülteci (Bunun içinde envaiçeşit gruplardan teröristler olabilir) kapıya dayanırsa Türkiye ne yapar?

Affedersiniz ama burada bir şey sorabilir miyim? Türkiye, güvenliğine musallat olan terör örgütlerini inlerinde vurma ve etkisiz hale getirme kararı aldı. Bu inler, dünyanın neresinde olurlarsa olsun Türkiye için hedeftir.

Zira Türkiye onların hedefindedir. Artık savunma yok, en iyi savunma taarruzdur.

Birileri (üstelik içimizdeki) bu durumdan neden gocunuyor ki?

Siz biliyor musunuz ki, Türkiye’nin sınır güvenliği İdlib’den başlıyor. Şayet Suriye içindeki köşe başları tutulmasaydı, Türkiye şu andaki mevcut sınırlarını koruyamazdı.

Türkiye, kendisine oynanmak istenen oyunu bozdu. Bu oyunu oynayanlar çılgına döndü.

İçimizdeki aymazlara ne oluyor?

Biz Suriye’ye girmeseydik, Suriye tüm melanetiyle bizim içimizdeydi.

Neden anlamıyorsunuz?