Bir mıh, bir nalı; bir nal, bir atı; bir at, bir yiğidi; bir yiğit bir ülkeyi kurtarır, diye bir sözümüz vardır. Seçim dönemlerinde adayları beğenmeyen, nemelazımcı kitleleri sandığa yönlendirmek için sıkça söylenirdi. Şimdi durum biraz farklılaştı, ittifaklar ortaya çıktı, partiler kendi adaylarından başkalarına oy ister hale geldiler. Dahası ilkesizleştiler, kendi adaylarını tespit ederken kendi içlerinden değil de netice alabileceğini umdukları farklı siyasi kimliktekilere bile yöneldiler.
Partiler, farklı kimliklere yönelince adaylar veya mevcut belediye başkanları boş durur mu? Onlar da hemen başka partilere yöneliyorlar, dedim ya ilkesizlik almış yürümüş. Hele bazıları meşhur fırıldak Kubi’yi bile geçmiş, çalmadığı kapı, aşındırmadığı eşik kalmamış. Transfer borsasında aslan payını alan ise DSP oldu, Mustafa Sarıgül ve Celal Doğan koltuğu zorlayabilecek isimler. Demokrat Parti de AKP ve MHP’li mevcut belediye başkanlarından bir hayli transfer gerçekleştirdi.
180 derece dönüşler pek etik olmuyor, hele boğaz vapuru gibi her iskeleye yanaşanların ise savunulacak hiçbir tarafı yok. Vatandaş da işin farkında zaten, sözünü sandıkta söyleyecektir elbette. Ancak kökeni, siyasi çizgisi belli kimselerin, çizgisine en yakın hissettiği partiye geçmeleri hoş görülebilir. İYİ partiye gelince, MHP’den koptuğu ve merkez sağa doğru açılım yaptığı için daha geniş bir yelpazede aday belirleme şansı vardı. Ancak kadrolarında eski MHP’liler ve Ülkücü tavırları ağır bastığı için bu şansı yeterince değerlendiremiyorlar. Haliyle göz kırptıkları DYP, ANAP tabanından olanlar aday listelerine yansımayınca, bu kitleler kendilerini aldatılmış hissediyorlar ve tepki veriyorlar.
Partilerin adaylarını birer birer ilan edip sahaya indikten sonra seçmenine dönüp bir mıh, bir nal uyarısı yapmaya bu seçimlerde hakkı olmadığını düşünüyorum. Zira adayını belirlemeden önce tabanının, seçmenin nabzını tutacaksın, onların tercihlerini, beklentilerini dikkate alacaksın. Yapmıyorsan sonucuna razı olacaksın. Hep eleştiriyoruz, hataları söylüyoruz, deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Hiç doğru yapılan yok mu? Derseniz elbette var, onları da söylemek gerekir.
Hafta sonu bir yakınımın cenazesi için Bursa Mustafakemalpaşa’daydım. Yılların alışkanlığı, gittiğim her yerde vatandaşın arasına karışıp nabız tutmazsam eksiklik duyuyorum. İyi Parti eski bir dostu, eski Gençlik ve Spor bakanı Şükrü Erdem’i aday göstermiş. Tutar mı? Diye sordum. Taksicisi, manavı, tatlıcısı, çaycısı ağız birliği etmişçesine, fark atar diye cevap verdiler. En tutarlı açıklama ise emekli öğretmen tezhip sanatçısı birinden geldi. Belli ki sosyal demokrat bir geçmişi vardı, biraz da o tarafın bakış açısıyla olayı özetleyiverdi. Diyor ki: Kemalpaşa yıllardan beri Demirelcidir, halkı muhafazakardır ama yobaz değildir, Cumhuriyet değerlerine de bağlıdır. Demirel’den sonra oy kaybettiler, AKP ortaya çıktıktan sonra ise DYP oylarının tümü AKP’ye kaydı. Şükrü Erdem uzun yıllar aradan sonra ilk kez Kemalpaşa’dan milletvekili seçildi, bakanlık yaptı. Başta şehir girişindeki köprü ve yol olmak üzere ilçeye çok hizmeti olmuş. AKP iktidarından ve belediyesinden ise hiçbir şey görmemiş. Şükrü Erdem 2002 seçimlerinde DYP baraj altında kalıp seçilemeyince memleketine dönmüş, eczanesinin başına geçmiş. Birçok arkadaşı gibi İstanbul’u, Ankara’yı mesken tutmamış, ilişkisini koparmamış. Bugün semeresini görüyor, DYP oylarını Erdem topluyor, CHP oyları da eklenince fark açılıyor.
Bursa ve Manisa gerek demografik yapısı gerekse sanayi, tarım, ticaret ve ekonomik durumu itibariyle birbirine çok benzer. Ben çocukluğumda Mevlevihane yolundan Manisa’ya baktığımda Bursa’ya benzetirdim. Manisa adeta küçük bir Bursa idi. Sayın Akşener Bursa’da Şükrü Erdem’i bizzat arayarak davet ediyor da Manisa için bunu neden yapmıyor? Hadi onu yapmıyor da uyarılara niye kulak tıkıyor? Yoksa bizim bilmediğimiz işin içinde başka işler mi var? Anlaşılan o ki; İyi Parti Tamer Akkal’ın istifasına rağmen ders çıkarmamış, genel seçimdeki hatalarını tekrarlıyor.
Bu değerlendirmelerden sonra Manisa’da ne olur? Sorusu akıllara geliyor. Manisa sürprizlere gebedir. Üzerinden yıllar geçse de, nesiller gelip geçse de, göç de alsa, göç de verse Manisa’nın, Manisalının milli mücadele ruhu, demokrasi aşkı sönmez. Kimse belki farkında değil ama Manisa’nın dağlarında, ovalarında çoban ateşleri yanıyor. Çoban Ateşi deyince bazı dostlar güceniyor, kırat dururken çoban ateşi de neymiş diye sitem ediyorlar. Yanılıyorlar, Çoban Ateşi hareketi DP’ye karşı değil ki. Aksine DP’deki durağanlığı, ürkekliği, sinmişliği kaldırmaya, halkın üstüne çökmüş korku bulutlarını yok etmeye yönelik. Nitekim çoban ateşleri yandıkça, DP tabanını da üst yönetimini de tutuşturdu. Yıllardan beri ilk kez genel merkez doğru işler yapmaya başladı. Milletvekili olmak Genel Başkana yaramış, artık asalakların ağzına bakmıyor, gerçek demokratların, samimi partililerin sözlerini dinliyor. Bu doğru yolu bulmak için fırsattır. Nitekim DP yıllar sonra ilk kez Adana İmamoğlu’nda binlerce kişiyi kasaba meydanında toplayarak belediye başkan adayını tanıttı. Ceylanpınar öyle daha birçok yer öyle.
Manisa sürprizlere gebedir dedik, Manisa’da dengeleri değiştirecek olan Demokrat Partidir. Ahmetli’de eski DYP’li Belediye Başkanı arkadaşımız Refik Kolay ipi göğüslemeye en yakın adaydır. Alaşehir de öyle, başka sürprizler de var, bekleyelim görelim.
Büyükşehir’e gelince esas sürpriz orada bekleniyor. Birkaç güne kalmaz bomba gibi düşer gündeme ve dengeleri alt üst eder. Belki ilk bakışta seçmen tereddüde düşebilir, oyumuz boşa gider diye düşünebilir ama iyi bir seçenek bulduğunda gözünün yaşına bakmaz basar kıratın böğrüne, nasıl olsa eli alışıktır. Manisa’da kim kazanırsa kazansın Büyükşehir meclisinde DP kilit olacaktır.
Manisa’mız için hayırlara vesile olsun. Unutmayın bir mıh, bir nalı; bir nal, bir atı; bir at, bir yiğidi; bir yiğit de Manisa’yı kurtarabilir. Hoşça kalın, sağlıkla kalın.