Bugün hangi konuyu ele alsam diye düşünürken karşımda açık duran televizyonda 8-10 yaşlarında bir kız çocuğunu İyi Parti gurup toplantısında andımızı okurken gördüm. Milletvekili ve konuklar da hep bir ağızdan onun söylediklerini tekrar ediyorlardı. Andımız tamamlandıktan sonra kızımız “İyi dersler” diyerek alkışlar arasında kürsüden indi. Çocuğun son cümlesi benim de bugünkü yazımın ilham kaynağı oldu. Gerçekten de hem siyasilerin, ülkeyi yönetenlerin, kuralları uygulayan memurların hem de vatandaşların, oy verenlerin, kamuoyunu yönlendiren yazar, çizerlerin, hocaların alması gereken o kadar çok ders var ki; Nereden başlayacağımı kestiremiyorum.
İlk dersimiz bizatihi bu senaryoyu yazan ve oynayanlara. Fikir güzel, amacı güzel, niyet halis, verilmek istenen mesaj fevkalade yerinde, izlerken duygulanmamak mümkün değil ama uygulama yanlış. O çocuğun yeri bir siyasi partinin gurup toplantısı değil, okuludur. Yıllardan beri söylüyoruz, söylemeye de devam edeceğiz. Camiye, okula, kışlaya siyaset sokmadık, sokturmayız. Sayın Akşener her fırsatta merkez sağa oturmak istediğini söylüyor ama belli ki siyasete adım attığı yerde yeterince bunları öğrenememiş. Pekala o okumayı reşit bir genç kızımız da yapabilirdi.
İkincisi milliyetçiliği parti adına koymuş dostlarımıza. Kimse kusura bakmasın nasıl ki parti adına adalet alınca adil olamıyorsan, milliyetçi adını alınca da illa milliyetçi olarak kabul görmeniz gerekmiyor. Milliyetçilik isim koymakla olmuyor, hakkını vermekle oluyor. Nasıl mı? Milli değerlere, Cumhuriyetin değerlerine sahip çıkmakla, onun kazanımlarını korumakla, ülkeme, devletime, milletime yönelen tehditlere göğüs germekle, milletin dirliğini, birliğini korumakla, ayrıştırıcı, bölücü değil bütünleştirici ve kucaklayıcı olmakla, kendiniz gibi düşünmeyenleri illet, zillet, hain gibi yaftalamayıp, hoşgörülü olmakla, düşünceye ve ifade özgürlüğüne saygı göstermekle, işine gelmediği zaman hırpalayıp darp etmekle değil. Başka? Başkaları da var saymakla bitmez ama klavyeye dokundukça bazı dostları incitmekten imtina ederim. Sadece andımızın ruhuna sahip çıkın yeter. Yoksa, Türküm, doğruyum, çalışkanım demekten zorunuz mu var? Küçüklerinizi korumak, büyüklerinizi saymak, yurdunu milletini özünden çok sevmek size ters mi? Ülkünüz yükselmek ve ileri gitmeyi kapsamıyor mu? Varlığınızı Türk varlığına armağan etmiyor musunuz yoksa? Açık söyleyin biz de ona göre tavır alalım. Öyle Danıştay’a çemkirmekle de bundan sıyrılamazsınız. Danıştay andımızı falan kaldırmadı, kaldıran ortağı olduğunuz iktidarın Milli Eğitim Bakanlığı. Danıştay sadece MEB’in kararına yapılan itirazı reddetti. Samimiyseniz, Danıştay’a çemkirmeyin, çekin restinizi. “Ya andımız ya destek” deyin görelim bilgeliğinizi.
İslamcı arkadaşlara gelince. Bazıları “hepimiz Türk’üz ama Türk olmayanlara dayatma yapmak da doğru değil” diyorlar. Yahu! Hala öğrenemediniz; doğru hepimiz Türk’üz, zaten bu ülkede yaşayan her yurttaş anayasamıza göre Türk’tür. Andımız da zaten Türküm diyor, Türkmenim, Özbekim, Kırgızım, Tatarım demiyor. Öyle denilseydi haklıydınız ama Türklük bu ülkede yaşayan bütün etnik unsurların ortak adıdır, Kürdü, Lazı, Çerkezi, Gürcüsü, Arnavutu, Boşnağı hepimiz Türküz ama bu alt kimliğinizi, kültürünüzü, örf ve adetinizi hatta dilinizi korumanıza engel değildir. Lozan’a göre azınlık kabul edilen Gayrı Müslim vatandaşlarımız bile gocunmazken size ne oluyor da bölücülerin, dış güçlerin tezgahına geliyorsunuz?
Gelelim kontrollü normalleşme kararlarına. Bazı kentlerde güvenlik ya da başka nedenlerle o kente dışarıdan göreve gelenlerin “mecburiyet caddesi” adını verdikleri, sağlı sollu mağazaların, kafe ve restoranların, otellerin, bankaların, oyun salonlarının ve diğer iş yerlerinin sıralandığı ana caddeler vardır. İnsanlar başka güvenli seçenekleri olmadığından mecburen bu cadde üzerinde piyasa yaparlar. O yüzden de buralara mecburiyet caddesi denir. Kabinenin aldığı önlem kararları da bir anlamda mecburiyet kararlarıdır. Zira kısıtlamaların artırılması halinde zaten dibe vuran esnaf bu kez tamamen batağa sürüklenecektir. Öyleyse vatandaş kendi dersini çıkararak önlemini kendi alacaktır. Maske, mesafe, hijyen kurallarının yeterli olmadığı kalabalık mekanlara gitmeyecektir. Esnaf odaları, Ticaret Odaları da üyelerine destek olarak oto kontrol sistemi geliştirmelidirler. Aslında Sağlık Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı daha sıkı denetim mekanizmaları geliştirseler kurallara uyma açısından daha verimli olacaktır. Ereğli kaymakamının yaptığı gibi değil tabi ki. Bunu neden mi söyledim? Ne yiyecek içecek mekanları ne AVM’ler ne de sağlık kuruluşları yeterince kontrol edilmiyor. Bir gevşemedir gidiyor, vatandaş tam bir umursamazlık içinde, hala ders alınmamış.
Pandemi başladığından bugüne kadar bulaş endişesiyle hiç hastaneye gitmedim. Manisa’dan döndüğümden bu yana korkunç bir bel ve sırt ağrısı çekiyordum, evvelki gün bir yılı aşkın bir aradan sonra ilk kez TOBB emekli sandığının anlaşmalı hastanesine gittim. Hastane son derece modern, 17 katlı hemen her branşın bulunduğu, en son teknolojik donanıma sahip bir hastane. Ancak bir sağlık kuruluşu olmasına rağmen tedbirler son derece yetersiz. Kimse 1,5 m kuralına uymuyor, asansörlerde mesafe kuralı hak getire, iki, üç misli dolu. Kapasite dolu desen de dinleyen yok, sorumsuzlar seni itip biniyor asansöre. İşin en kötüsü çalışanların hiçbiri vatandaşı uyarmıyor. Daha da kötüsü binlerce kişinin girip çıktığı, her yere dokunduğu koca hastanede arıyorsunuz dezenfektan bulamıyorsunuz. Güvenliğe sorduk 17 kat 6 da kot katı koca binada sadece 30 tane dezenfektan bulunuyormuş. Bakanlık küçücük bir pidecinin girişine dezenfektan makinasını şart koşarken, kendi denetim sorumluluğundaki sağlık kuruluşlarını neden denetlemez? Bir sorum da Rifat Hisarcıklıoğlu başkanıma. Kendi hastanemiz dururken biz TOBB emeklilerini neden başka yerlere muhtaç ediyorsunuz? Çalışırken yıllardır tedavimizi üstlenen hekimlerimizden bizi niye ayırıyorsunuz? Biz biliyoruz herkes de biliyor ki TOBB Etü ve TOBBES’e edeceğiniz bir telefon bunu çözecektir.
Evet sevgili okurlarım. Bizler vatandaş olarak, yetkililer sorumlu olarak derslerimize iyi çalışacağız. Hadiselerden de dersimizi alacağız, gerektiğinde ders vermekten çekinmeyeceğiz.
İyi dersler Türkiye… Kalın sağlıcakla…