Yaşlı dünyamız birkaç gün sonra bir yaşına daha giriyor.

Gerçek yaşını bilen yok. 4,5 milyar yıl dolayında olduğu söyleniyor ama bilim adamları birbirine yakın da olsa hep farklı sonuç veriyorlar. Neyse! Biz yaşıyla çok da fazla ilgilenmiyoruz, üzerinde yaşadığımız dünyanın kıymetini bilelim o yeter. Doğanın bize verdiği nimetleri heba etmeden, huzur ve refah içinde yaşayabilmek için gayret gösterelim. Ne yazık ki; bütün güzel temennilere rağmen ne ülkemizde ne yakın çevremizde bir türlü aradığımız o huzur ve refaha ulaşamıyoruz. Umarım gelecek olan yıl bu yılı aratmaz.

Biz 20 inci yüzyıl çocuklarıyız, ikinci milenyuma yani 21 inci yüzyıla adım attığımız gece ne yaygaralar koparılmış, ne mesajlar verilmiş, temennilerde bulunulmuş, kentlerin gökyüzlerinde adeta ışık çemberi oluşmuştu. Büyük umutlar ve beklentilerle insanlar çılgınca eğlenmişler, herkes kendi inancı ve meşrebine göre karşılamıştı milenyumu.

Dile kolay, dün gibi hatırladığımız o geceden sonra, ortalama insan ömrünün neredeyse üçte biri kadar yılı geride bırakıp 21 inci yüzyılın ilk çeyreğinin son yılına giriyoruz. 20 inci yüzyıl çok büyük olaylar, iki dünya savaşı, bölgesel savaşlar, işgaller, katliamlar, depremler, doğal felaketler, salgınlar ve birçok istenmeyen hadiselerle geçti. Dünyada ülkeler yok oldu, yeni devletler kuruldu, ülke sınırları değişti, dünyayı alt üst eden faşist liderler, Hitler, Mussolini layığını buldular. İspanya’da Franko, Şili’de Pinochet, Romanya’da Çavuşesku ve onlar gibi çoğu diktatör de benzeri sonu yaşadılar. Dünya nispeten hürriyet ve demokrasiyle yönetilir hale geldi, Sovyetler dağıldı, duvarlar yıkıldı, Yugoslavya parçalandı, Orta Avrupa ve Balkan ülkeleri komünizmi terk ederek batıya yöneldiler.

İyisiyle, kötüsüyle 20 yüzyıl tarihe mal olduktan sonra 21 inci yüzyılın ilk çeyreğinin son yılına girerken acaba geçen 24 yıl nasıl geçti? Henüz daha yeni milenyumun başındayken dünya bir ilki yaşadı. Dünyanın en büyük ve önemli ticaret ve iş merkezlerinden biri olan New York’taki ikiz kulelere bir uçak bodoslama dalarak bir intihar saldırısı gerçekleştirildi. Çok farklı milletlerden yüzlerce kişi hayatını kaybetti. Fatura El-Kaide isimli İslami terör örgütüne kesildi. Ne gariptir ki, bu örgütün komutanlarından cihatçı Golani’yi, İkiz kuleler mağduru ABD ve İsrail başta olmak üzere birçok devletler, Suriye’yi Baas rejiminden kurtaran komutan olarak lanse ediyorlar. Öyle anlaşılıyor ki, artık 21 inci yüzyılda önceki yüzyıl gibi dünya savaşları olmayacak, süper güçler kendi menfaatlerine uygun minik, minik terör ve devletleri ve peyk ülkeler kurdurarak gemilerini yürütecekler. Ne yazık ki ülkemizde de vizyonu ve ileriye dönük bir öngörüsü olmayan kimileri de durumdan vazife çıkarıp kendilerine alan açmaya çalışıyorlar.

Neyse! İleride daha bunları çok tartışacağız, umarım ülkeyi Ortadoğu batağına sürükleyen stratejik derinlik hatasına yeniden düşülmez. Terörist başından, siyasetçi üretmeye çalışılan gafletten de tez zamanda vaz geçilir.

Evet! Yaklaşık altı aylık bir aradan sonra, 21 inci yüzyılın son çeyreğine girerken sizlerle yeniden bir aradayım. Geçen 6 aylık sürede neler yaptınız? Derseniz onu anlatmaya köşem müsaade etmez ama kısaca özetleyeyim. Gerçekten de yoğun bir yaz geçirdik. Sizlere son yazımı 27 Mayıs tarihinde yazdıktan sonra gerekli tavsiyelerde bulunduktan sonra, hem yerel

yönetimlerdeki büyük değişimden sonraki icraatları tarafsız bir gözle değerlendirmek ve ülkemizde cereyan eden siyasi olayları gözlemlemek için bir süreliğine izleme moduna geçtim.

Yaza girince malum, meclis tatile giriyor, siyaset de duraklıyor, anchormanlar bile Ağustos sonuna kadar dükkanı kapıyorlar. Hal böyle olunca da İster istemez hem siyasiler hem de yazar, çizerler bir süreliğine de olsa tatil moduna giriyor. Kısmen bizde de aynı durum söz konusu olsa da bizde başka meşgaleler de yazılara tekrar başlamaya engel oldu.

Birincisi Foça’da kiracı olarak bulunduğum evin tahliyesi istenince Karşıyaka’daki dededen kalma evin tadilat işi zamanımızın büyük kısmını kapladı, Ekim ayında da taşınma telaşı oldukça yordu.

İkinci olarak kız kardeşimin oğlu yeğenim Yiğit’in düğün programı bize tatlı bir telaş yükledi. Çocuklar belediyeden nikah kağıdını almışlar, doğru Selanik Başkonsolosluğumuza gitmişler. Biz “Atatürk’ün evinde evlenmek istiyoruz” diyerek günlerini almışlar. Bizim vize süremiz de yeni dolmuştu, İzmir Yunanistan vize bürosundan randevu almak ne mümkün. Hani itibardan tasarruf olmaz denilerek göz boyanıyor ya, maalesef Shengen ülkelerinde hiç itibarımız kalmamış. Bırakın vize almayı randevu bile alamıyorsunuz. Neyse ki bizim hala kişisel itibarımız yerinde, İzmir olmazsa Ankara’dan randevumuzu da vizemizi de kolayca aldık. Ancak vize büroları önünde bekleşen ret yemiş vatandaşlarımızı gördükçe ne kadar itibarsızlaştığımıza bir kez daha tanık olduk. Ankara’yı özlemişiz bir süre kaldık, İzmir’e döndük. Sonra da ver elini Selanik. Selanik’e gitmenin en kolay yolu kendi aracınızla gitmek. Bir gece Keşan’da dinlenme ardından, iki gece Kavala’da kültür turu, iki gece Selanik’te konaklama, Ata evinde nikah, düğün yemeği, dönüşte de bizim Dedeağaç dediğimiz Yunanistan’ın son durağında dinlenerek yurda döndük. Siz, siz olun sakın hafta sonu İpsala’dan çıkış da giriş de yapmayın, yoksa saatlerce beklersiniz. Biz önceden uyarıldığımız için en uygun gün ve saatte geçmeyi tercih ettik.

Kasım başında Ankara’ya döndük. Zira önemli bir görev bekliyordu bizi. 2024 yılı 9. Cumhurbaşkanımız merhum Süleyman Demirel’in doğumunun 100. Yılıydı, 1 Kasımda Isparta’daki törenlere katılamamıştık. Bu kez İstanbul’da büyük bir toplantı düzenlenecekti, lütfetmişler beni de “Süleyman Demirel Yüzüncü Yıl Komitesi” ne dahil etmişler. Toplantının Demirel’e yakışır bir şekilde olması için var gücümüzle gece gündüz çalıştık, binlerce kişiye ulaştık. Güniz sokaktaki eve merhum Demirel için okunan dualardan bu yana hiç gitmemişim. Demirel’in manevi kızı, doktoru, Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı, Isparta Eski milletvekili Aylin Cesur, benim Gençlik Kolları genel başkanım, Çanakkale milletvekili ve Çevre eski bakanı Hamdi Üçpınarlar, Çankırı eski milletvekili ve DP eski genel başkan yardımcısı Ahmet Uyanıkla toplantılarımızın çoğunu Güniz sokakta yaptık. Gözlerim dolmadı desem yalan olur. Çok şükür ki fevkalade başarılı bir toplantı gerçekleştirdik. Detaylarını belki daha sonraki bir yazımda anlatırım. Bu toplantılar sanki Ankara, İzmir, Isparta başta olmak üzere tüm yurda yayılacağa benziyor. Zira 1 Aralıkta kış şartlarında İstanbul’a ulaşamayan yüzlerce Demirel sevdalısı bizleri arayarak binlerce kişinin beklentilerini dile getiriyor.

İşte sizlerle birlikte olamadığım altı ayın özeti bu. Yeni yılı karşılarken yeniden sizlerle buluşmaktan duyduğum mutluluğu bir kez daha ifade eder hepinize mutlu yıllar dilerim.

Kalın Sağlıcakla…