Türkiye’nin en çok oy alan ikinci partisi, muhalefetin başı Cumhuriyet Halk Partisi, birkaç yıl önce mülteciler ile ilgili bir rapor hazırlamıştı. Bu raporda mültecilerin topluma nasıl adapte edileceği, mültecilerin büyük bir kısmının ülkemizde kalıcı olduklarının kabul edilmesi gerektiği belirtiliyordu.
Şimdi şimdi gündeme oturan ve toplumun hoşgörü seviyesinin kırılmaya başladığı bu dönemde ‘Suriyelileri göndereceğiz’ söylemlerinde bulunan CHP’nin neden toplumun nabzını net bir şekilde ve zamanında tutamadığını bir kez daha fark ettim.
Gidecekler mi, kalacaklar mı? Bi’ karar verin.
Özellikle Kemal Kılıçdaroğlu ile gelen ‘nabza göre şerbet’ politikasının geçersizliği, geride kalmışlığı ve bayağılığı, siyasi çevrelerde hoş görülse de bana kalırsa toplum nezdinde hiç ama hiç karşılık bulmuyor.
Hatta CHP seçmeninde bile...
İktidardan bağımsız olarak muhalefet için alternatifsizliğin getirdiği zorunluluk sayesinde uzun süre bu politikayı sürdürebilen Kılıçdaroğlu’nun, Suriyeliler konusunda yeni kurulan Zafer Partisi’nin gölgesinde kalması bana göre beklenilen bir durumdu.
Birkaç yıl öncesine kadar CHP’nin hazırladığı mülteci raporundan bahsetmiştim. Gözlerim yanılmıyor ise raporda şu ifadeler yer alıyor: “Ülkemizde, ilk aşamada misafir olarak kabul edilen ama daha sonra geçici koruma statüsü verilen Suriyeli mültecilerin büyük bir kısmının ülkemizde kalıcı olduklarını kabul edilmelidir. Ancak, Suriye krizi sona erdikten sonra ülkelerine dönmek isteyenlere de yardımcı olunmalıdır. Bunun için, geri dönüşü özendiren ve maddi olarak destekleyen projeler geliştirilmelidir.
Ülkemizdeki sığınmacı ve mültecileri hedef alan ve yabancı düşmanlığına yaslanan ırkçı, ayrımcı ve dışlayıcı söylem ve uygulamalara tolerans gösterilmemelidir. Suriyeli karşıtlığına ve nefret söylemlerine karşı önlem alınmalıdır. Bir arada yaşamın sağlanabilmesi için gerek söylem olarak gerekse de yasal olarak mülteciliğin ve iltica etmenin bir insan hakkı olduğu topluma anlatılmalıdır.
Yoksul gruplar ve mülteciler arasında temel hakların sağlanamamasından kaynaklı rekabetin yarattığı bir nefret ortamı vardır. Bu olumsuz tablonun önüne temel hakların sağlanması yoluyla geçilmelidir.
Türkiye açık kapı politikası uyguluyor gibi görünse de sınırdaki görevlilerin muamelelerinden kaynaklı sorunlar yaşanmaktadır. Sınırlarda hak ihlalleri ve zaman zaman ölümlü vakalara neden olan uygulamalara son verilmelidir.”
Kurumlarda Arapça tercüme hizmeti ve daha nicesi...
Kendim başta olmak üzere her fırsatta mülteci politikasını beğenmeyen herkesin topu sadece iktidarda aramak yerine muhalefete de biraz pay bırakması gerektiği görüşündeyim.
Çünkü mülteci konusunun bu kadar geç gündeme gelmesi, asayiş olaylarının medya ve sosyal medyada yer almasının bu günlere kalması biraz da yaşananları gündemine almayan ana muhalefet partisinin, ‘muhalefet’ konusundaki basiretsizliğidir.
Açıkçası siyasi bir liderin tatlı bir amca edasında olması bazen iyi bazen kötü olabiliyor. Evet.
Siyaset diline belki bir anlayış, yumuşama getirmiş olsanız da ülkedeki ekonomik ortam, siyasal gerginlik gibi tavan yapan olumsuzlukları, kurumları ‘ziyaret’ ederek çözemiyorsunuz.
Yeni kurulan bir parti tüm politikasını bunun üzerine kurarken her geçen gün biraz ondan biraz bundan seçmen kazanıyor.
Muhalefetin son zamanlarda en çok konuştuğu elektrik faturaları dahi sosyal medyada eskimiş bir mevzu idi.
Sanırım toplum olarak dünya, dostluk, kardeşlik tavırlarından bıkmış durumdayız.
Birilerinin bazı konularda diş göstermesi gerekiyor ki artık gelişebilelim.