30 binden fazla vatandaşımızı Kahramanmaraş merkezli 7,7 ve 7,6 büyüklüklerindeki depremler nedeniyle kaybettik.

Deprem bir felaket olarak üzerimize çöktü ve yıllardır amiyane tabirle kendilerini ‘yırtan’ bilim insanlarımız haklı çıktı.

23 Eylül 2020 tarihindeki bir yazımda çok kolay bir soru sormuş, kolayca da cevap vermiştim.

Deprem olacak mı?

Evet, olacak.

Yer bilimleri okumadım, jeoloji ile ilgili bilgim belki Türkiye ortalaması kadardır, benzer konulara asla özel ilgi beslemedim ama depremin olacağını, depreme hazırlıksız yakalanacağımızı, koordinasyonu beceremeyeceğimizi, enkaz altında kalan vatandaşlarımızdan birçoğunu kaybedeceğimizi bildim.

Kahin de değilim.

Eeee?

Ne yaptım biliyor musunuz? Bir bileni dinledim, okudum.

En basitinden ‘Vay, demek böyle...’ dedim.

Çocuk oyuncağı! Bunu ben bile becerebilmiş, algılayabilmişsem; devletimiz, hükümetimiz anlamamış olabilir mi?

Bu yazıyı kaleme aldığımda resmi rakamlara göre 31 bin 974 kişi hayatını kaybetmişti.

Galiba anlamamış...

İmar affı, çarpık kentleşmeye göz yumulması, kentsel dönüşümlerde denetimlerin hafif tabirle aksak yapılması, kolonu kesilen binaların kontrole tabi tutulmamış olması, birtakım müteahhitlere onay verilmesi...

Bu liste uzar gider.

Neyi bekliyorsunuz?

Manisa depremini mi, İzmir depremini mi, İstanbul denetimini mi, Samsun depremini mi?

Neyi?

Yasımızı tutuyoruz. Bölgeyi toparlamaya çalışıyoruz eyvallah.

Ama derhal, yarından tezi yok doğal afetleri ülkenin ana gündemi yapın. Fay hattındaki şehirleri taşıyın diyen de yok! Gidin her bir binayı tek tek denetleyin. Ceza verin, güçlendirme zorunluluğu getirin, yıkın, yeniden yapın.

İşinizin adı ne? Bir işe yarayın!

Müteahhit gözaltına almak ile sorun çözülmüyor bu memlekette...

Gidin ve sorunu çözün.