Dost dediğin insanın yanındadır. Kızdığında üzüldüğünde beraber onunla bu duyguları yaşayandır. Zihnin dostunsa eğer mutluluktan, huzurdan beslenirsin. Hareketli, neşeli, pozitif, çözüm üreten bir insan olup hayattan zevk alırsın. Cenneti dünyada yaşarsın.
Düşman dediğin insanı vurandır. Her fırsatta düşmen için fırsat kollayandır. Zihnin düşmansa mutsuzluktan, üzüntüden beslenirsin. Keyifsiz, negatif, sorunların içinde boğulup, bir türlü keyif alamazsın ya da aldığın keyfi unutup suçlu ararsın. Her yeni gün umutsuz vakadır. Cehennemi dünyada yaşarsın.
Ya dost da düşman da insanın içindeyse o zaman ne yaparsın? Zihin bıçağın iki yüzü gibi. İkisini de taşır üstünde. Doğduğumuz andan itibaren besliyoruz zihnimizi. O da aç ve hiç doymadan emiyor öğrendiklerimizi. Bir süre sonra yaptığımız davranışlar için sorgulamaya başlıyor bizi. Kendi içimden gelen ses beni nasıl sürükleyebilir nerelere kadar götürebilir en fazla neler hissettirebilir ki?
Başkalarına özenmeye başladığını fark ettiğinde, kendini değersiz, yalnız, işe yaramaz hissettiğinde, en çok kendinin bildiğini zannettiğinde ya da hiç bir şeyi takmadan kendi hayatını yaşamaya devam ettiğinde aslında sana bunları yaptıran duygular hep kafanın içinde. Zihninin yarattığı hikayeler yaşam senaryonu sürekli yazmaya devam etmekte.
Her ne kadar seçim senin elinde olsa da kolay olsaydı sınavımız zaten sınav olmazdı. O zaman kimler devam edecek yola? Herkes seçimlerini yaşıyorsa öğrenmek için daha kaç deneyim gerekli? Neye göre belirleniyor öğrenmemiz gereken her neyse ve ne kadar uzun acaba liste?
Zihnim bütün bu soruların cevabını da içinde bulunduruyor mu yoksa? (ki muhtemelen öyle) O zaman nerede gizli? Tamam, buldum dediğin yerin seviyesi acaba ifade edilebilir mi?
Şu an bütün bunları da üreten bir zihin. Dost da hissetmiyorum, düşmanda. O zaman nötr yani duygusuz kalıp sorular sorup cevaplar beklediğim bu nokta da belki de öğrenmeye başlamış küçük çocuk gibi masumlaşıyorum bir anda. Yargı koymadığım, benden önce dünyaya gelmişlerin doğrularını daha öğrenmeye başlamadan önceki zamanda hissediyorum kendimi o anda. Bir hayvan masumiyetiyle bakıp bir çocuk merakıyla sorarken sorularımı aldığım cevaplar en saf en doğru olanlar olmalı.
Şimdi anlıyorum her şeyi. Zihnim dost olmak zorunda da değil düşmanımda. Bir üçüncü seçenek de varmış. Olduğu gibi anlayabilmek için dünyayı, insanı, yaşadıklarını duygu katmadan izlemek ve yargılamadan iyi ya da kötü diye kabul etmek sonuçları. Duygular anlarda yaşandığında güzel. Sürekliliği geçmiş ya da gelecek ile ilgili. Ama ben şu andayım. Hatırlamak için bazen geçmişe, hayal kurmak için bazen geleceğe yolculuk bence herkesin hakkı. Sonra geri dönüp devam etmek her neredeysek ve kimleysek hayata oyunun kuralı.
Belki biz seçtik ya da seçmedik yaşadığımız hayatı. Hayat devam ediyorsa, nefes alıyorsak, akıyorsa zaman ve mekanda yaşamaya devam ediyorsak bu dünyada cenneti ya da cehennemi yaşamak zorunda değiliz. Yola o an yanımızda kim varsa ve ne yapıyorsak odaklanıp devam edebiliriz.
Şu sözleri hatırla; zihin dost da değil, aslında düşmanda. Gerçek dünyayı ancak tüm yargıları bıraktığında yaşayacaksın. Haydi, şu andan itibaren başla.