26 Ağustos Büyük Taarruzun başlamasından Eylül sonlarına kadar geçen süre zafer ve kurtuluş günleridir. O yüzden ben 26 Ağustos’ta balkonuma astığım bayrağı Eylülün son günlerine kadar indirmem. Tek istisna günü vardır o da 12 Eylül’dür, Kırkağaçlılar beni affetsin. Ne yapalım, Türk siyasetinin ve Devlet yönetiminin ayarının kaçmasına, onlarca genç fidanın katline, bugün yaşadığımız sıkıntıların yaşanmasına zemin oluşturan 12 Eylül faşist darbesinin yıldönümünde bayrak asamazdım. Bu günlerin elbette ki en kutluları 30 Ağustos ve 9 Eylüldür.

9 Eylül günü sadece bir kentin kurtuluş günü değildir. Kentin işgaliyle başlayan milli direnişin, mili mücadeleye ve bağımsızlık savaşına dönüşerek kentin geri alınmasıyla da zafere ulaşıldığı gündür. O gün düşmanın denize dökülmesinin ötesinde, hiçbir zaman sönmeyen özgürlük ve bağımsızlık ateşinin Konak meydanında yanan meşalesidir. O gün bu meşalenin millet iradesinin egemen olduğu bir devlet yönetimine ulaşmak için yürünen yolda atılan ileri bir adımdır. O gün hür ve bağımsız Türkiye Cumhuriyetine giden yola döşenen çelik kadar sağlam, altın kadar değerli, taşlarıdır. Onun içindir ki; 9 Eylül unutulmaz İzmir vazgeçilmezdir.

9 Eylül uzunca bir süredir de CHP’nin kuruluş günü olarak kutlanıyor. Aslında CHP’nin kuruluş günü 9 Eylül değildir. 9 Eylül Cumhuriyet Halk Fırkası teşebbüsünün parti tüzüğünü onayladığı kurultayın yapıldığı gündür. Fırkanın(partinin) resmi kuruluş günü ise kuruluş dilekçesinin İçişleri Bakanlığına teslim edilip tescillendiği 23 Ekim 1923’dür. CHP’nin bugün yerine 9 Eylül’ü kutlaması ise bu büyük günün millet indinde yaratacağı vatan aşkı ve coşkudan bilistifade kamuoyunda kaybettiği desteği geri kazanma isteğidir.

Kim hangi tarihte partisinin kuruluşunu kutlarsa kutlasın bu beni ilgilendirmez. Bugünkü Demokrat Partinin hukuki olarak kuruluş tarihi de DYP kuruluş tarihi olan 23 Haziran 1983’dür. Oysa parti yönetimi kadim Demokrat Partinin kuruluş günü olan 7 Ocak’ı (1946) kutlamayı tercih ediyor. Ben hem 7 Ocak, hem 23 Haziran ve hem de DYP’nin ilhak ettiği kadim Adalet Partisinin kuruluşu olan 11 Şubat’ın (1961) da kutlanması taraftarıyım. Ancak “keşke Yunan kazansaydı” diyen hain zihniyette olanlar hariç bu ülkenin tümüne mal olmuş bu kutlu gün bir partiye mal edilmek istenirse elbette bizim de söyleyecek sözümüz olur. Nitekim çok saygı duyduğum CHP Genel Başkanı konuşmasında “Parti tüzüğümüzün kabul edildiği gün” ifadesini kullanarak temkinli davranmış, bir kez daha devlet adamı olduğunu göstermiştir.

CHF (CHP) dedelerimizin, büyük dedelerimizin mücadeleleri, kanları ve canlarını vatan için feda ettikleri ve mensubiyetlerini gururla taşıdıkları Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk cemiyetlerinin birlikteliğiyle vücut bulmuş ve hareketin başlangıç tarihi Sivas Kongresi olarak kabul edilmektedir. Kuvayı Milliye hareketinin siyasi kanadı da denilebilir. Bu harekette sivil, asker, eşrafın yanı sıra, sarıklılar, cüppeliler, dedeler, meleler ve iştirakiyuncular (sosyalistler), teşebbüsü şahsiciler (liberaller), İngiliz uşaklığı yapmayan İslamcılar, Yeşil Orducular gibi entelektüeller ile Anadolu’nun ve Rumeli’nin fedakar ve cefakar halkı bulunuyordu. Kısacası bu hareket İstanbul’da işgal güçlerine biat etmiş bir avuç hainle onların Anadolu’daki işbirlikçileri haricinde hangi siyasal görüşten, etnisiteden, dinden, mezhepten olursa olsun tüm Türk milletinin ortak hareketiydi. Nitekim kurucu idare heyeti içinde Refik Saydam, Recep Peker, Saffet Arıkan gibi isimlerin dışında CHP’ne mal olmuş ve siyasi hayatını CHP’de sürdürmüş kişiler azınlıktadır.

Kuruculardan eski asker ve İttihatçı Sabit Sarıoğlu Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası kurucuları arasında yer almış, Celal Bayar Demokrat Partiyi kurmuş, 3. ve ilk sivil Cumhurbaşkanımız olarak seçilmiş, Diyarbakır mebusu Zülfü’nün (Tigrel) ailesi hep DP ve AP’de siyaset yapmışlardır. Ayrıca kurucu idare heyetinde olmasalar da kurucu lider kadroları arasında bulunan birçokları Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Serbest Fırka ve Demokrat Parti kurucuları arasında yer almışlardır. Demem odur ki bugünkü CHP o günkü CHP değildir. Sayın Kılıçdaroğlu Atatürk’ü örnek alarak 6’lı masayı kurmakla Kuvayı Milliye ruhunu canlandırmaya çalışmışsa da, CHP’de kendi partisinin geçmişini bile bilmeyen yöneticileri bunu halka anlatmayı becerememişlerdir. Şimdi kalkmışlar kazan kaldırmaya.

Bir değişim lafıdır gidiyor. Hatta çok da iddialı laflar ediliyor. “CHP değişecek Türkiye değişecek” deniliyor. Sorsanız ne değişecek diye eminim kem küm etmekten yanıtlayamazlar. Öyleyse ben somut sorularla neyin değişip değişmeyeceğini sorayım. Sahi ne değişecek?

CHP 1923’deki Kuvayı Milliye ruhuna geri mi dönecek? Kılıçdaroğlu giderse milletin değerlerinden uzak beceriksiz kadrolarla mı bunu başaracak?

Demokrasi’ye geçtiğimiz 14 Mayıs 1950’de DP’ye oy veren milyonları cahil oy çoğunluğu diye niteledikleri, kasketli, poturu bin yamalı diye aşağıladıkları milletin efendileriyle barışık, her köyde izi olan politikalar mı geliştirecek?

Yoksa Köy enstitülerinin işlevlerini sonlandıran, Nazım Hikmeti mahkum eden, Sabahattin Ali’yi Bulgaristan sınırında öldürülmesine sebep olan, Tan matbaası baskınını örgütleyen, Vandallar yerine mağdur Zekeriya ve Sabiha Sertel’leri suçlayan, Atatürk’ün resimlerini paralardan, pullardan kaldıran, zorunlu hizmet kanunu ile angaryayı yasalaştıran, varlık vergisini çıkaran ve daha birçok faşist uygulamalara imza atan eski CHP yönünde midir değişim niyetleri?

27 Mayıs darbesine çanak tutan, kuruluş yıllarınızın 1924 anayasasını ve millet iradesini çiğneyerek Gazi meclisin feshedilmesine, kanunsuz, hukuksuz mahkemeler kurulup seçilmiş insanların yargılanarak nahak yere mahkum edilmesine, iki bakan ve Türkiye Cumhuriyetinin başbakanının katledilmelerine göz yuman CHP’ye mi dönüşmektir hedef?

Ya da “Toprak işleyenin su kullananın”, Halklara özgürlük”, “Tek yol devrim” gibi sözlerin sarf edildiği CHP mitingleri yönünde midir değişim? Tüpgaz, akaryakıt, sigara, yağ ve birçok temel ihtiyaç maddelerinin bulunmadığı, karaborsa, istifçilik, haksız kazanç gibi birçok illegalitenin yaşandığı ekonomiye mi dönmektir acaba değişim?

Daha birçoğunu da yazarım ama bu kadarı bile CHP’nin ne tür bir değişime kapı açacağının işaretidir. Sayın Kılıçdaroğlu bunların çoğunu kabullenmiş partisinin geçmişiyle yüzleşmenin gereğine işaret etmişti. 27 Mayısı lanetlemiş, Menderes’in anıt mezarına birçok kez ziyaret etmişti. Peki değişim talebinde bulunanlar da yüzleşebilecekler mi bunlarla. Hiç sanmam. Kendilerine ikbal kapılarını açan genel başkanlarına tuzak kurup arkadan hançerleyenlerde böyle yüz aramayın.

Kalın sağlıcakla…