Dünya’ya geldiğim gün ben olma yolculuğunda neleri öğrenmem gerekiyordu acaba bu hayatta? İlk önce hayatta kalmak gerekiyordu elbette. Emdi emmedi, uyudu uyumadı, güldü, ağladı, emekledi , yürüdü, niye hala konuşmadı kaygıları kervanına katıldı ebeveynlerim diğerleri gibi mutlaka. Normal olan da bu değil mi? Çocuğu için endişelenmek her ebeveynin hakkı.
Kimse dünyaya gelirken yaptığımız anlaşmaların farkında değildi aslında. Dünya öyle bir yer ki büyüsüne kapılıp nelerden sınanacağımızı unutup rahat ve huzurlu yaşamın çok para kazanarak elde edileceğine inandırıldık. Hani kanmaya da meraklıydık. Çünkü egomuz da bizimle beraber büyüdü.
Çok insanla tanıştım. Çok gezdim, okudum, eğlendim, üzüldüm, heyecanlandım, depresyona girdim ve sonra çıktım, insanlara bir sürü şey anlattım, evlendim, çocuk sahibi oldum ama çocukluğu bıraktığım an büyümenin ne kadar sıkıcı olduğunu anladım. Elbette şarttı büyümek ama ben galiba biraz abarttım. Öyle ki oğlum çok ciddi bir insan oldu. Bu günlerde ikinci oğlumun doğumuna günler kala bunları sorgulamaya başladım.
Einstein’ın dediği gibi; Yaşamı yaşamanın iki şeklinden birini seçme sınırındayım ya hiçbir şey mucize değilmiş gibi ya da her şey mucizeymiş gibi yaşamak...
Ya yaşadığım olayları yaşadığım için şükredeceğim. Karşıma çıkan bana ben olma yolunda bir şeyler öğreten insanlara teşekkür edeceğim, hayatımda ki görevleri bitmiş insanlara ve olaylara tutunmayı bırakıp minnetle yoluma devam edeceğim. Merakla hayatıma devam edip her gün yataktan kalkma sebebi bulup hayatla eğleneceğim ve kendimi hem ciddiye alıp hem dalga geçeceğim. Anda kalma egzersizlerimi bir gün başarıp dünyadayken zamanı durduracağım. Ya da sorumluluklarımla devam ederken yola her gün yataktan kalkma sebebimin sadece uyanmak olduğuna inanacağım. Hem hep hayalini kurduğum şeylerin gerçekleşmesini bekleyip hem de bir tanesi bile olduğunda hadi canım olamaz böyle bir şey deyip inanmayacağım. Arada güzel şeyler olacak elbet ve onlarla yetinmem gerektiğine inanacağım. Kendim için bir şeyler yaratmak yerine birilerinin benim için yaratmasını bekleyeceğim. Ya bana istediğim gibi davranılmasını bekleyeceğim, ya da kendime ben öyle davranacağım.
O yüzden olabildiğince müzik dinliyorum, okuyorum, sohbet ediyorum, araştırıyorum, gülmek için neden arıyorum, bazen hiç bir şey düşünmeden sadece etrafı izliyorum( hani şu Amerikan Güzeli filmindeki rüzgarla uçan poşeti kameraya alıp sadece uçuşunu izleyen tipler gibi), yemek yapıyor, hayal kuruyorum. Her sabah kalkmak için gözlerimi açtığımda bir neden buluyorum. Bazen birilerini affediyorum. Arada bir olayları sorguluyorum, kızıyorum yine. Çünkü hayatta her duygunun bir dengeleyicisi olduğunu biliyorum.
Hani o ölmeden önce yapılacaklar listesi vardır ya meşhur. Ben onu hep yapmaktan korkmuşumdur. Ya hepsini yaptığımda ölürsem diye. Oysaki yapacak iş biter mi? İnsan kendini sınırlandırmadıktan sonra , hayal kurmaya devam ettikçe ve cesur oldukça neler gelir kim bilir karşısına. O halde merakla beklemeye devam. Kimlerle ne anlaşmalarım var daha beni geliştirmelerine dair, hangi olaylar farkındalık katacak, yeni hangi yazarlar tanıyacağım ve hangi melodileri mırıldanacağım yeni yaşa kadar... Ailemle ve arkadaşlarımla kim bilir nasıl sofralar hazırlayacağız beraber anı paylaşırken, nelerden bahsedeceğiz? Daha yapacak çok şey var. O halde bana Mutlu yıllar.