Geçtiğimiz günlerde 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü kutlandı… Bu günü kutlamaya hakkımız var mıydı? Bu günü kutlamak işe yarıyor mu?

Bence, “Dünya İnsan Hakları Günü”nü kutlarken(!) bir yandan da unutulmaya yüz tutan gerçeklerle yüzleşmeliyiz. Her gün milyarlarca insan açlıkla mücadele ediyor.

Çocuk yaşta gelin olanlar…

Her yerde tacize uğrayan ve sokak ortasında öldürülen kadınlar...

Savaşta şiddetin her türüne maruz kalan ve öldürülen masum siviller...

İnsanların birbirine karşı tahammülü kalmadı. Dünya, çok karanlık bir dönemden geçerken kim “Dünya İnsan Hakları Günü” nü kutlayabilir ki? Hak dediğimiz şey sadece kâğıt üzerinde kaldı. Her coğrafyada savaşlar, göçler, evsizlik, sömürü, silahlanma, açlık ve benzeri sorunlarla karşı karşıyayız. Bütün bu bahsettiğim sorunlar tüm ilerlemeleri gölgede bırakıyor.

Eğitim, sağlık, güvenlik, çevre ve adil bir gelir paylaşımı gibi alanlarda ciddi eksiklikler ve adaletsizlikler mevcut. İnsan hakları kavramsal olarak kabul gördü ancak uygulamada ne yazık ki insan haklarından söz edemeyiz.

Ekonomik hak ihlalleri de insan haklarının en çarpıcı ihlallerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Uzun çalışma saatleri, ücretler, gelir ve vergi adaletsizliği… Ne yazık ki bu düzen bir yandan cebimizi yakarken bir yandan da canımızı yakıyor.

Maalesef, bu anlattığım şeyler hepimizin acı gerçeği. Bugün; siyasi, ekonomik, kültürel anlamda sınıfta kaldığımızı anlamamız gerekiyor. Oysa hepimiz için yaşanılabilir bir dünya mümkün… Umutsuzluğa kapılmak yerine birlik olma zamanı geldi aslında. Bu düzeni sorgulayıp insan haklarını gözden geçirerek savaşsız ve sömürüsüz bir dünya için çaba göstermeliyiz.

Bu yüzden insanlar uyanıp harekete geçtiğinde, gerçek değişim başlayacak. İşte o zaman “Dünya İnsan Hakları Günü” hak ettiği değeri bulacak ve kutlanacak.