Ne vakit görülmüştür ki sabahı olmayan bir gecenin olduğunu, baharı olmayan bir güzün olduğunu… Hayatta her şey bir devinim halinde, bir döngü halinde… Bir düşünse insan, hayatta hangi durum hangi olay hangi his hangi duygunun tesiri aynı kalmış ki? İlmek ilmek örüyor hayat, olması gerekenleri. Ve biz her ilmek de biraz daha farklı bakıyoruz dünyaya.
Bu uçsuz bucaksız gökyüzünün altındayız hepimiz. Daha dik durabilmek, hayatı daha anlamlı kılabilmek maksadımız. Başka başka karakterlerle sonunu bilmediğimiz hikayeleriz hepimiz. Hikayeyi güzel kılan da bir sonraki sayfada neler olacağını bilmemektir belki de…
Dünya, her şeye rağmen değil her şeyiyle beraber dönüyor. Bak dün dünde kaldı bile… Evet o duyguyu hissettin. O olaya ağladın. O dayanamayacağını zannettiğin acıya katlandın. Yasını tuttun. O bir türlü karara bağlayamadığın, bir sonuca ulaştıramadığın durumu saatlerce düşündün. Ve artık onu düşünmeyi de unuttun. Takvimler bile yerinde durmazken, senin bu duygularında sayıklaman niye?
Bir söz duymuştum: ‘ Bir kişi bir kitabı iki defa okuyamaz.’ Demek istiyor ki: Kitabı bile ikinciye aynı sen olarak okuyamazsın. Çünkü değişim içindesin. Hayatta her şey denge içinde. Biz her ne kadar bu düzeni görmezden gelsek de yaşanılanlar da bir denge içinde. Gece gündüze kavuşmasa, kış bahara… Yas, mutluluğa… Ya dert, dermana? Hayatımızı bir terazi olarak düşünün. Bir kefede olumsuzluklar, diğer kefede ise hayatımızdaki olumlu, güzel olayları tartsın. Bir kefenin daima ağır bastığını varsayalım. Olur mu hiç denge? İnsanın gönlünde öyle bir terazi var ki ilahi güç o dengeyi koruyor. Belki diyeceksiniz ki: ‘ Hep olumlu kefe ağır bassın. Ne zararı olur ki? ‘
Hayatınızda mutlaka şöyle bir cümle kullanmışsınızdır: ‘ Her şey çok yolunda, çok güzel aslında ama içimde anlam veremediğim bir boşluk var. ‘
Fıtratımızda bir şeyi arzu etme, hayal etme isteği mevcut. Yani istemeyi istemek… Şükür etmek kadar dua etmeye, istemeye de ihtiyaç duyar insan. İşte o boşluk bundandır. Bazen sınandığımız durumlar, olumsuz olarak gördüğümüz olaylar ya da anlık, sürpriz mutluluklar, mucizeler… Hepsi düzene hizmet eder.
Her deneyim birer renk, hayatımıza karışan… Bazen bu renk darbeleriyle gelir. Bazen ise en yumuşağından dokundurur rengini, desenini. Sonra bir bakmışız ki o darbelerin bütünü, güzel bir resme dönüşmüş bile… Ömrümüz bembeyaz bir sayfaysa, düşünsene o sayfanın nasıl bir renk cümbüşünde olduğunu. Hatta bazı renklerin birbirine karışmasından nasıl güzel renklerin ortaya çıktığını göreceksin. Başta diyeceksin ki: ‘ Ben nasıl yaparım? Bu karışıklığı nasıl düzenli hale getiririm? Nasıl altından kalkarım?
Zaman sana cevapları öyle güzel veriyor ki! Yormadan, bulandırmadan… Bir zaman sonra uysallaşıyor duyguların, dinginleşiyor kalbin. Direnirsen kendi hırsının kurbanı olursun sonra. Ellerinle dağıtırsın tüm resmi. Olağana teslim olmak. Bak ne güzel tam sırasında buluyor rengi rengini.
Renginizi bulmanız dileğiyle… Hoşça kalın…