Cemal Süreya der ki: ‘Bir kadını ikiye bölün, yarısı annedir, yarısı çocuk… ‘
Etraflıca düşünüldüğünde bir anne bir hayata iki hayat sığdırıyor diyebiliriz. Kendi acıktığında ilk önce çocuğuna ‘Acıktın mı yavrum?’ diye sorması ya da bir yel esip titrediğinde eline geçen ilk şalı yavrusuna uzatması, korktuğunda kendi duygu halini unutup ilk önce onu sakinleştirmeye çalışması hep bundandır. Ne yapacağımızı bilemediğimiz o anlarda, geçmeyeceğini sandığımız o zor zamanlarda, faili meçhul kalp kırıklıklarımızda, annemizin şefkati sarmaz mı tüm iç çekişlerimizi?
‘Senin eline diken batsa, burada benim canım acır. ‘ Aslında bu cümle, bir duygu bağının vücut bulmuş halidir. Anne ile çocuğunun arasında görünmeyen; fakat inkar da edilemeyen bir duygu frekansı olduğuna inanıyorum; zira bu durumu yalnızca empati kurmak şeklinde adlandırmak, eksik bir değerlendirme olur. Bu güçlü his, annemize bu denli koşulsuz güvenmemizi sağlar.
‘ Toprak Ana, anayurt’ kelimelerinde görüldüğü üzere bu güven dilimize dahi yansımıştır. Toprak üretkendir, her daim cömertliğini sunar bize ve tüm bu vericiliğine rağmen bir karşılık da beklemez. Anayurt ise vatanımızdır. Güvende olduğumuz, huzurlu olduğumuz, özümüzü hissettiğimiz yerdir. Bu sebeple birçok kelimede ‘ana’ metaforu kullanılır. Çünkü en şeffaf halimizi annemiz bilir. Henüz üzülmemişken, âşık olmamışken, bu dünyanın karmaşasına daha bulaşmamışken o tanımıştır kalbimizi. O işlemiştir bizi nakış nakış.
İnsanın annesine bakması aynaya bakması gibidir. Ayna gerçektir, yalansızdır. Dünyaya geldiğimizde ilk gördüğümüz o bir çift göz, ömrümüz boyunca nereden geldiğimizi, değerlerimizi, bize kim olduğumuzu hatırlatır.
Aynı zamanda günlük hayatta sık kullandığımız bir tabir vardır: ‘Anne eli değmiş gibi… ‘ Çünkü bir kadının, bir annenin eli değdiği her şeyi güzelleştirir. Zekânın ve merhametin izlerini görürüz tüm işlerinde. Unutmayalım ki toplumun yarısını kadınlar oluşturur; diğer yarısını da kadınlar yetiştirir. Toplum olarak amacımız daha iyi bir gelecek inşa etmek ise eğer, öncelikle kadına olan anneliğe olan bakışımızı şöyle etraflıca bir sorgulamalıyız. Sorgulamakla da kalmayıp tüm çıkarımlarımızı fiile geçirmeliyiz. Ancak bu bilinçle güçlü bir toplum olabiliriz.
Bir sonraki yazıda görüşmek üzere… Hoşça kalın…