Hayatımızda yaşadığımız her durum için önümüzde her daim iki seçim vardır. Her koşulda her durumun, başka bir şekilde de oluru vardır. Ve biz, hayatta hesaba katmadığımız yol ayrımlarında, doğrusu bu diye nitelendirdiğimiz kararı verip tüm sorumluluğu üzerimize alırız.
Karar vermek, birçok insan için oldukça gergin bir hal olabiliyor. Sözü edilen durumun, hangi istikamette gideceği kararının sizin hükmünüzde olması, size soğuk terler döktürüyor olabilir.
Tabii ki olağan durumun neticesinde olabilecek ihtimaller, artısıyla eksisiyle tartılmalı ve en iyi seçenekte karar kılınmalıdır.
Ne var ki her şey yolunda gittiğinde kendimizi onaylarken işler ters gittiğinde suçlu bir çocukmuşçasına kendimize kızarız. Öncelikle şunu kabul etmeliyiz. Aldığımız karar her nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, o artık bizim gerçeğimiz. ‘Böyle düşünmeliydim. Olaya başka şekilde bakmalıydım.’ gibi serzenişler şuan üretmeniz gereken çözümü geciktirmekten başka bir işe yaramazlar.
Karar vermek bir nevi yön vermektir aslında. Gidişata kendi doğrularımız ile istikamet çizmektir. Peki ya o yolda karşılaşacaklarımızın da garantisini sağlayabilir miyiz? Ya hayatın güzergahı ile bizim istikametimiz aynı değilse! Yine de kendimize kızacak mıyız?
Bazı zamanlar, tüm işlerimizin kötü gittiğini sandığımızda da her şey yolundadır aslında. Çünkü o vakit, o deneyimi yaşayıp o dersi alması gerekiyordur insanın. Hayatın dengesinde her şey olması gerektiği gibidir. Bu sebeple yaşamımızda ön göremediğimiz; fakat mücadele etmek durumunda kaldığımız tüm olaylara bu nazardan bakmaya gayret etmeliyiz.
Bazen ise seçeneksizlikle suçladığımız tüm olayları kadere bağlayıp olay mahallinden usulca kaçarız. Bu kaçma durumu, insanın kendini kandırma halidir. Olayların kendinden bağımsız cereyan etmesi onu rahatlatır ve dolayısıyla kendini sorumlu hissetmez. Lakin en kötü karar, hiç karar vermemekten daha iyidir. Diğer türlü akıntıya kapılan ağaç kavuğundan bir farkımız olmaz. Öyle değil mi? İnsanın kendi hayatına seyirci olması ne kadar yaralayıcıysa, karar verdiği istikamette hayatı boyunca kendine kızması da bir o kadar olumsuz bir durum.
Sonlarını kötü bitirdiğimiz hayali hikayelere, korkularından dolayı hiç başlamıyor insan. İşte bu daha da üzücü… Emin olun kötü biten bir hikaye, boş bir sayfadan her zaman daha iyidir. Zira tüm bitişlerin her daim başlangıçları vardır.
Bir karar verdiniz ve sizin için kötü bir şekilde mi sonuçlandı. O zaman yeni bir karar daha vermenizin tam zamanı demektir. Çünkü hayat beklemez. O devinim halindedir ve siz bitirdiğiniz yerden tekrar tekrar başlamanız gerekiyor.
Unutmayın! Sonuç hiçbir zaman garanti değildir; lakin karar vermek, hayatınızı sahiplenmektir. Onu rüzgara mahkum etmeyin. Evet, ona sarılın! Fakat akışa teslim edecek kadar da özgür bırakın.
Bir dahaki yazıda görüşmek dileğiyle… Hoşça kalın…