Çocuklar ölüyordu… Ve biz kimliklerine üzülüyorduk daha çok…
Bize ait olsun istiyorduk ille bir parçası… İlle de bizden olsun…
Öğretilmiş bir çaresizlikle sadece üzülmeyi biliyorduk. Yahut "Üzüldüm!" demeyi…
Ölümün vedası aynı dili konuşur oysa… Her ölüm aynı renktir, aynı yalvarış…
Her gözyaşı aynı kokar; hissedebilirsen eğer aynı acıyla süzülür yanaklara.
***
Dünya yeni kurbanlar istiyor… Yeryüzünün kara elli cellatları bakmıyor artık yaşa, başa…
Bir neden bulunuyor bir yerlerden ve zurnanın ucundaki çengi gibi oynuyor ölüm başucumuzda.
Ölüme düğün dernek kuranlar en son cenazemize katılıyor… Ve ah ne acı, üzülüyor!
***
Bütün bunlardan geriye erdemini yitirmiş insanlık kalacak yine… Ve kayıtsız kalışımız, seyirci kalışımız kalacak bir tek geriye… Bu savaşın da mağlubu kötü kalpli tanrılar olacak yine. Ölümlere verdiğimiz çocuklar bunun ispatı.
***
Yaşamak dediğin şans işi. Ölmek, daha doğarken imzalatılmış senet gibi… Alınan nefes, tefecinin insafında…
Kötü kalpli olan tanrılar mı yoksa tanrıların gönlünden kopup yeryüzüne düşenler mi?
Öyle ya düştüysen bir kez gönülden, cennet bahçelerinde gezinemezsin bir daha.
Cehennemi hiç merak etmiyorum artık. Yeryüzü cehennemini bunca yaşamışlığımıza bakılırsa gideceğimiz her yer cennet.
***
Çocuklar ölüyordu ve biz kimliklerine bakarak üzülüyorduk ya tanık olup şahit yazdırıyorduk ya adımızı bu katliama ve cenazelerine olan kahrımız, açık kalmış gözlerin o son bakıştaki fotoğraflarında kalıyordu ya Allah hepimize rahmet eylesin.