Çocukların en büyük korkusu, yanlış yaptıklarında ebeveynlerinin nasıl tepki vereceğidir.

Bu korku, zamanla davranışlarını yönlendiren temel motivasyona dönüşür. Ne yazık ki birçok çocuk, bir davranışın doğru ya da yanlış olduğunu sorgulamadan, sadece ceza almamak için hareket etmeye başlar.

Sınıfta sıkça duyduğum bir cümle:

"Öğretmenim, lütfen yanlış yaptığımı anneme babama söylemeyin. Ne isterseniz yaparım."

Bu, bir çocuğun sadece hata yapmaktan değil, sevdiklerinin gözünden düşmekten de ne kadar korktuğunu gösterir. Oysa çocuklar, bir davranışı korktukları için değil, neden doğru ya da yanlış olduğunu anlayarak yapmalı ya da yapmamalı.

Bir başka örnek: "Bunu yapmazsam ceza mı vereceksiniz? Ceza ne olacak?"

Çocuk burada şunu sorguluyor: Ceza katlanılabilir mi? Eğer evetse, davranışı sürdürebilir. Ama ceza ağırsa, vazgeçer. Bu, uzun vadeli sorumluluk duygusunun değil, sadece kısa vadeli sonuçların rehberlik ettiği bir davranış biçimidir. Dahası, bazı çocuklar cezaya katlanamayacaklarını düşündüklerinde, yalnızca davranıştan değil, hayallerinden de vazgeçerler.

Eğer sürekli cezayla yönlendirilen bir ortamda büyürlerse, zamanla duyarsızlaşır ya da kendi kararlarını alamaz hale gelirler. Çünkü davranışlarının sonuçlarını değil, sonuçlardan kaçınmayı öğrenirler.

Bizim görevimiz, onların korkusu değil, pusulası olmak.

Çocuğa doğru iletişimle yaklaşmak, ona seçeneklerini anlatmak, olasılıkları birlikte değerlendirmek gerekir. Doğruyu seçme hakkı tanındığında, çocuk hem karar almayı hem de sorumluluk üstlenmeyi öğrenir. Yanlış yaptığında ise bunu fark edip düzeltme becerisi gelişir. Bu, onun hayat boyu kullanacağı güçlü bir beceridir.

Nörobilimci Dr. Öğr. Üyesi Serkan Karaismailoğlu’nun bu konuda çok anlamlı bir paylaşımı var:

"Hani ilaç kutularında yazar ya, çocukların ulaşamayacağı yerlere koyun diye… Biz de bir zamanlar çocuktuk ve büyüklerimiz en güzel hayalleri hep ulaşamayacağımız yerlere koydular. Ve bir nesil olarak hayalsiz kaldık. Ama artık büyüdük. Elimizdeki hayalleri çocukların ulaşabileceği yerlere koyalım. Onlara güvenelim. Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı gibi, normalde çok alakasız gözüken iki fikri birleştiren dehanın altında da bu güven yatıyor."

Bugün çocukların sadece bayramlarını kutlamak değil, içlerindeki saf ruhu koruyup büyütmek ve onlara güvendiğimizi hissettirmek bizim görevimiz.

Çünkü ancak güvenilen bir çocuk, kendine de güvenir.

Ve kendine güvenen bir çocuk, hayallerinden vazgeçmeden büyür.

Lütfen, elimizdeki hayalleri çocukların ulaşabileceği yerlere koyalım. Ve onlara pusula olalım.