23 Nisan’da saat 12.49’da İstanbul sallandı. 6,2 büyüklüğünde, 13 saniye süren bir deprem…

Kulağa kısa geliyor, değil mi? Ama o saniyelerin içinde panik, korku ve belirsizlik vardı. Sadece binalar değil, kalpler de titredi. Deprem yalnızca İstanbul’da değil; İzmir’de, Manisa’da, Balıkesir’de, Uşak’ta da hissedildi. Ve bu şehirlerde yaşayan herkes bir anda sokağa döküldü.

Deprem anlarında en çok hissettiğimiz şey yalnızlıkla karışık bir çaresizliktir. Ve her deprem bize aynı acı gerçeği tekrar hatırlatır: Balık hafızalıyız! 1999’un acısını, 2011 Van’ın yıkımını, 2020 Elazığ’ı, 2023 Kahramanmaraş’ı… Her biri canımızdan bir parça götürdü. O anlarda sözler verdik, “Bir daha olmayacak” dedik, “Ders aldık” dedik.  Sarsıntı geçiyor, gündem değişiyor, hayat normaline dönüyor. Ama unutmamak, bu coğrafyada hayatta kalmanın ilk kuralı olmalı!

Manisa’da yaşıyoruz. Burası da birinci deprem bölgesi. Kentte zaman zaman sarsıntılar olur, bazen gece yarısı yataktan fırlar, “Az önce bir şey oldu mu?” diye birbirimize bakarız. O anlar bize ne kadar kırılgan olduğumuzu hatırlatır.

Ama alışmakla hazırlıklı olmak arasında dağlar kadar fark var. Biz genellikle alışıyoruz, hazırlanmıyoruz. Ne kadar hazırız ki depreme? Deprem çantası? Hazır değil. Toplanma alanı? Nerede olduğunu bilen yok. Binamız sağlam mı? Hiç baktırmadık bile.

Yöneticilerimiz de aynı döngüde. Her büyük depremin ardından tanıdık cümleler: “Depreme dirençli şehirler kuracağız”, “Harekete geçeceğiz”, “Önlem alacağız.” Evet, belki birkaç toplantı yapılıyor, birkaç açıklama geliyor ama sonra onlar da gündemin tozlu raflarında yerini alıyor.

Oysa bu topraklarda yaşamak depremin kader olmadığını ve bu bilinçle yaşamayı öğrenmek demek. Deprem bir doğal afet ama onu felakete dönüştüren bizim hazırlıksız oluşumuz.

Deprem kapıyı çalmıyor, direkt içeri dalıyor. Ve o an geldiğinde ‘Keşke’ demenin hiçbir faydası olmuyor.

İstanbul’da yaşanan sarsıntı hepimize çok net bir mesaj verdi: “Sıra kimde, bilmiyorsunuz. Hazırlıklı olun.”

Unutmayın, deprem hepimizin meselesi… Ve şimdi sormamız gereken tek bir soru var: “Bir sonraki depremden önce neyi değiştireceğiz?”