Bazen hayat, bir mumun yanarken savrulmaya başlayan alevi gibi oluyor.

Rüzgar ya da daha doğrusu fırtına, ne kadar şiddetli olursa olsun, bir şekilde o alevi korumaya çalışıyoruz. Ve bu çaba, bir yanda tükenen bir enerjiye, bir yanda da hiç bitmeyen bir savaşa dönüşüyor.

Herkes, kendi ışığını, kendi alevini savunuyor. Ama bazen öyle anlar oluyor ki, her şeyin üzerini bir karanlık kaplıyor, bir soğukluk sarıyor etrafı. Kendi alevimizin yanmaya devam etmesi, büsbütün zorlaşıyor.

Yağmur düşüyor, rüzgar artıyor, fırtına kuvvetini artırıyor. Ve biz bir şekilde sadece o mumun alevini canlı tutmaya çalışıyoruz. Ama bazen, bu hiç de kolay olmuyor.

İçimizde bir yerde, kaybolmuş bir yerlerde hissediyoruz bunu. Yalnızlık, bir yerde derinleşiyor. Etrafımızda insanlar var, konuşmalar var, ama bir türlü bağ kurulamıyor. İçindeki sızı bir türlü geçmiyor.

**

O anlarda, neredeyse tamamen kaybolmuş hissediyoruz. Kendi kimliğimiz, kim olduğumuz, nereye gittiğimiz… hepsi sorgulanıyor. Her şey o kadar belirsiz oluyor ki. Ama belki de bu belirsizlik, bir şeylerin farkında olmak, bir şeyleri yeniden keşfetmek için bir fırsat.

Ve sonra bir el… Tanımadığımız, bilmediğimiz bir el gelip, o kaybolmuş olanı, o unutulmuş olanı tutuyor. Bazen, ne kadar zor olursa olsun, birisi gelir, bize hatırlatır: “Hala burada olduğunu unutma. Hala varsın. Hala bir ışık var.”

O el, bir şekilde bizi tutar ve ne kadar zayıf olursa olsun, o ışığı tutmamıza yardım eder. Bu elin varlığı, bir umut ışığı gibi. O an, yeniden bir anlam buluyoruz. Yeniden bir şeylere tutunuyoruz.

Hayat böyle işte… Bir döngü gibi. Her şey bir araya gelir, bir şekilde birbirine dokunur. Bir an gelir, içimizdeki yaralar daha da büyür. Geçmişin acıları, taze yaralar gibi kalır. Ama o geçmiş, bir şekilde geleceği inşa etmek için bir yol açar.

**

İçimizde bir sızı kalır, ama o sızı, bir anlamda büyümek için de bir fırsattır. Çünkü biz insanlar, bazen sadece bir şeyleri kaybettikten sonra değerini anlarız.

Sadece yaralarımıza bakarak, ne kadar güçlü olduğumuzu fark ederiz. Bir arada olmanın, birbirimize yardım etmenin, en temel insanlık hali olduğunu hatırlatırız.

Herkesin bir derdi, hikâyesi, acısı var. Ama yine de, hep bir şekilde, bir adım daha atıyoruz. Birbirimizin yaralarına dokunuyoruz. Birbirimize sarılıyoruz. İçindeki acıyı paylaşıyoruz. Çünkü bir şekilde birbirimize ışık tutuyoruz. Ve bu ışık, bazen en karanlık anlarda bile, bir umut kaynağı olabiliyor.

Belki de hayat, bazen sadece bu kadar basittir… Kendimize tutunmak, başkalarına tutunmak, birbirimize güç vermek.

Bazen sadece sabırla beklemek gerekiyor. Zorluklar gelir, fırtınalar eser, ama en sonunda o ışık, o alev bir şekilde yanmaya devam eder. Ve biz, o ışığı tutmaya devam ederiz.