Türkiye konumu gereği Asya, Avrupa ve Orta Doğu’da meydana gelen her göç dalgasından etkilenmektedir.
Dolayısıyla son olarak Afganistan ve Suriye kaynaklı kontrollü veya yasadışı göçlerle boğuşmak durumunda kalıyoruz.
An itibariyle Türkiye’nin her bölgesinde bir mülteciye rastlayabilirsiniz. Bu cümle dile kolay.
Genellikle savaş ve terörün esir aldığı topraklardan gelen mültecilerin 85 milyonu bulan nüfusun içine nüfuz etmesi, ne kadar kontrollü olursa olsun büyük sorunlara yol açar.
Bazı kendini bilmez mültecilerin yaptığı, Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun kültürüne hakaret niteliğindeki hareketler toplumdaki hazımsızlığı, nefreti körüklemektedir.
An itibariyle sıfırdan kurulup yükselişe geçen ve anketlerde de hatrı sayılır oy potansiyeli bulunan bazı partilerin politikalarını doğrudan doğruya mülteci meselesine yaslamaları ve buradan hareketle yeni söylemler üretmesi de toplumda üreyen isteksizliği gözler önüne seriyor.
Ortada bir problem var.
Bu artık elle tutulur bir hal aldı.
Malumunuz İstiklal Caddesi’nde meydana gelen 6 canımıza kıyan bombalı saldırı olayında yine ülkeye kaçak yollarla giriş yaptığı anlaşılan bir terörist rol almıştı.
Bu bizim sınır politikamız ile doğrudan doğruya alakalı değil ve buradan da bir siyasi söylem üretecek değilim ancak, bir tekstil fabrikasında 4 ay çalışabilmesi kötü bir gösterge.
Gençleri kameralara çeken sapıkları, kadınları taciz eden yüzsüzleri, hırsızları, gaspçıları ile milliyetçi söylemlerini bizim ülkemizde sürdüren yapılanmalara katılanları bir kenara bırakacak olursak, saf ve masum umutlarla silahların gölgesinden kaçanlara bir sözümüz yok.
Ancak asıl problem senden benden kuvvetli, ülkemizde an itibariyle vasıfsız iş gücü potansiyeli haline gelen ve kendi kültürlerini gittikleri bölgelerde uyarlamaya çalışan mültecilerin nasıl bir sorun yarattığını üzüntüyle izliyoruz.
Bu bir güvenlik problemi olduğu kadar kültürel ve ekonomik de bir problem.
Umarız en kısa sürede açıklanan planlar uygulamaya dökülür ve herkes kendi vatanında yaşar.