Sosyal hesabın hayatımıza girmesiyle dünyada ve ülkemizde yaşanan olaylardan haberdar olma hızımız arttı. Ne, ne değilmiş, nasıl cereyan etmiş, nasıl neticelenmiş; hepsinin cevabını avucumuzun içinde bulabiliyoruz. Tabii avantajları olduğu kadar dezavantajları da var bu kolaylığın. Fakat benim değinmek istediğim konu; bu kolaylığın hızlı tüketilir olması. Teknolojinin gelişmesiyle birlikte yediden yetmişe neredeyse herkesin sosyal hesapları mevcut. Bu yaygınlaşmadan ötürü sosyal hesabı çok yönlü kullanmaktayız. Kaldı ki haberdar olmak istediğimiz bir olay için ne gazete okumayı tercih ediyoruz, ne de haber sitelerine bakmayı. Haberin detayını bilmeye hiç gerek duymuyoruz. Sosyal hesabımız sağ olsun bizi bilgilendirmeye yetiyor.
Asıl üzücü durum ise bu yüzeysel bilgilerle sosyal hesabımızda 24 saatlik bir paylaşım, duyarlı vatandaş olma arzumuzu tatmin etmeye yetiyor maalesef. Tabi ki yanlış bulmuyorum. Fakat yeterli de bulmuyorum. Toplumsal sloganlar attığımız, birlik mesajları ile süslediğimiz hesaplarımız günübirlik hassasiyetiyle vicdanımızı hafifletiyor.
Bilgisi olduğumuz habere bir şekilde tepki vermek istiyoruz. Niyetin iyi olduğunun bilincindeyim. Fakat telefonumuza bir dokunuşla tepki verdiğimiz durumun son bulacağını ummak, yanılgıdan başka bir şey olmaz.
Avustralya’da yaşanan yangından dolayı hepimiz kederliyiz. Fakat doğamızı, iklimimizi korumak için ne yapıyoruz? Yoksulluk içinde olan yüzleri hüzünlü çocukların fotoğraflarını paylaşıyoruz? Kaçımız mahallemizdeki komşumuzdan haberdarız? Hastası için kan arayan ailelerin ilanlarını paylaşıyoruz. Hangimiz düzenli olarak kan bağışında bulunuyoruz?
Hepimizin kalbinde merhamet duygusu, bir şeyleri daha iyi etme arzusu var. Can-ı gönülden inanıyorum. Yalnız oturduğumuz yerden ‘Tüh, vah !’ diyerek bu isteği gerçekleştiremeyiz. Önce öz eleştiri… Önce kendi aynamıza bakmalıyız. İnanıyorum ki dünya bu bilinçle daha güzel bir yer olacak.
Hepimiz için daha bilinçli, önyargısız bir gelecek diliyorum. Görüşmek üzere…