Merhaba, bu hafta bir masaldan bahsetmek istiyorum. Bakmayın masal dediğime aslında çok tanıdık gelecek belki de hiç ilginizi çekmeyecek. Ama öyle bir coşku var ki içimde sanki siz okuyun diye değil ben sırf anlatmak istediğim için yazıyorum bu hafta.
Bir kül kedisi masalı olsaydı çocukken dinlediğimiz gibi ardından iç geçirip kül kedisi olmayı hayal ederdik ve kıyafetlerini giyip o hayatı taklit etmek için oynardık rolümüzü. Ya da bir Robin Hood gibi ağaçtan atlayıp haksız kazanç sahiplerinin mallarını dağıtmaya başlardık kendimizce ve içimizdeki kahraman arketipini beslerdik. Arketipler başka bir sefere( bkz. Arketip nedir).
Ama kendimizi anlatan bir masalla karşılaşsak hoşumuza gider miydi acaba? Biz o rolden çıkmaya çalışırken masalın devamını kendimiz yazabileceğimiz hiç gelmiyor mu aklımıza?
Hazırsanız başlıyorum masalıma;
Bir zamanlar insanlara kendini kabul ettirmek için isteklerini geri plana atan , düşüncelerinin belki de en önemlilerini dile getiremeyen ama öylesine konuşan bir kız vardı. Bu kız her gün aynı şeyleri yapmaktan da sıkılır, farklı arayışlara girerdi. Bazen cesareti kırılır artık devam edemeyeceğini düşünür, ceviz kabuğundan yapılmış, içeriye ses , ışık almayan mağarasına çekilirdi. Zaten kafasındaki sesler yeterdi. Bazen coşar sığamazdı hiç bir yere. Böyle çok kırmıştı o ceviz kabuğunu yanlışlıkla.
Günler günleri kovalarken yine mağarasında iyice küçülüp atom boyutuna inecek iken bir ses duydu. “Haydi kalk ve artık yaşa hayatını. Sen kendini kurban gibi hissettiğin sürece kimse dinlemeyecek seni, içindekileri yaşayamadan geçireceksin zamanını. Ne için, kim için yaşıyorsun. Bırak artık acıma kendine. Kimseye inanmadığın istemediğin şeyler için evet demek zorunda değilsin. Aklını kullan artık. Çok tozlanmış, temizle biraz arap sabunu biraz neşe biraz merakla. Kalbini hisset, ritmini yakala, o senin kalbin sahip çık ona. Yaşın kaç olursa olsun yap istediklerini. Yaş sadece illüzyon, gerçekse şu an. Yaşa anını doyasıya. Yap işlerini arasına kat bir tutam mola, başka uğraşlar bul yapamasan da devam yaşamaya.”
Kız birden neye uğradığını şaşırsa da şimdiye kadar duyduğu en güzel cümleler olduğunu fark etmiş. Bu sesin ta içinde bir yerlerde keşfedilmeyi bekleyen özünden geldiğini anlamış. Özün artık keşfedilmemekten korkmasıyla çıkardığı bu ses hayat olmuş. Kız sahip çıkmış bu sese. Birden mağarası dönüşmüş buluttan bir sandala. Artık gökyüzü tanrısı gibi dolaşıp anlatmaya başlamış öğrendiklerini kuşlara, güneşe , aya. Hatta bazen yeraltı tünellerine girip köstebeklere, solucanlara, cücelere anlatmış ve buradaki ülkelerin sakinleri ile paylaşmış hikayesini. Arada yeryüzüne inip insanlarla vakit geçirmiş, hayatlarını yaşamaları için öğütler vermiş. ‘Hatırlayın hayatınızı yaşamak emek ister, artık hareket zamanı’
Gün batımında sandalın başında dururken ve mavi saçları dalgalanırken rüzgarda huzur varmış kalbinde. Sağında pembe bir merak, solunda ise beyaz bir aşk. Süzülmüş sandal uzak diyarlara.
Ve masalımız burada sadece kağıt üzerinde bitmiş. Hiç bir masal bitmez sadece dönüşür bir başkasına.
Sağlıkla kalın. Bu hafta da hoşça kalın.