Adalet, dilimizde sıkça kullanılan ama gerçekte giderek yitirilen bir kavram haline geldi.

Hukukun üstünlüğü ve hakça paylaşım ideali üzerine kurulu olması gereken adalet, son yıllarda her alanda yok oluşa sürükleniyor. Televizyonlarda izlediğimiz olaylar, gazetelerde okuduklarımız ve sokakta şahit olduklarımız adaletin sadece bir hayal ürünü olduğunu düşündürüyor.

Adaletin temeli akıl ve vicdandır. Emaneti korumak, güvenilir olmak ve her şeye hak ettiği değeri vermek adil olmanın gereklerindendir. Fakat bu değerlerin kaybolduğu bir toplumda yaşıyoruz. Adalet, bir kez yitirildiğinde onun yerini haksızlık alır ve haksızlık, toplumsal çöküşün en büyük nedenidir. Herkesin eşit olduğu bir sistemde, adil kararlar ve haksızlıktan uzak durmak, toplumda huzur, barış ve sevgi getirecektir. Ancak bugün, bu değerler sadece yazılarda ve konuşmalarda var, realitede ise yerini adaletsizlik aldı.

Özellikle son zamanlarda şahit olduğumuz olaylar adaletin ne kadar çarpık hale geldiğini gösteriyor. Yüksek puan alıp öğretmenlik hayali kuran gençlerin atanmaması, ama daha düşük puanlarla torpilli birilerinin önemli makamlara gelmesi adaletin nerede olduğunu sorgulatıyor. Bu durum, toplumda sadece hayal kırıklığı yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda haksızlıkların normalleşmesine yol açıyor.

**

Kadınlar, şiddet gördüklerinde yasal koruma talebinde bulunuyor, ama bu talepler çoğu zaman göz ardı ediliyor. Cani eşler tarafından ölüme mahkûm edilen kadınlar, geç kalmış bir adaletle yüzleşiyor. Geç kalmış adalet ise adil midir? Bu sorunun cevabı oldukça net: Hayır. Adalet, zamanında tecelli etmelidir. Adaletin geç kalması, adaletsizliğin başka bir türüdür.

Sosyal medyanın gücüyle oluşan kamuoyu baskısı, bazı durumlarda adaletin tecelli etmesine vesile oluyor. Ama bu da ayrı bir sorunu beraberinde getiriyor. Toplumsal infial, adaletin devreye girmesi için bir koşul olmamalıdır. Adalet, her durumda ve her birey için eşit uygulanmalıdır. Bir kişinin sosyal medyada geniş yankı bulan davası için adaletin tecelli etmesi, diğer sessiz mağdurların haksızlığa uğramasına neden olmamalıdır.

Ayrıca, sonradan çıkarılan aflar da adalet sisteminin ne kadar adaletsizleştiğini gözler önüne seriyor. Suç işleyen kişilerin aflarla özgürlüğüne kavuşması, adaletin caydırıcılık misyonunu zedeler. Suç işleyen kişi, hak ettiği cezayı çekmelidir. Aksi takdirde, bu tür aflar adaletsizliğin farklı bir boyutu olarak karşımıza çıkar ve suç işlemeyi teşvik eder.

**

Toplum olarak adalete olan inancımızı yitirdik. Gittiğimiz her yerde, adalet yerine adaletsizlik görüyoruz. Yasaları uygulayanlar, bu duruma kayıtsız kalmamalı. Adaletin kaybolduğu bir toplumda, huzurdan, barıştan ve mutluluktan bahsedilemez. Psikolog veya psikiyatrist ordusu gelse bile, bu çöküşten kurtulmak zor olacaktır. Adaletsiz bir düzen, toplumsal sağlığımızı da zedeliyor ve giderek daha da hasta bir toplum haline geliyoruz.

Adaleti savunmadığımız her an, haksızlığın tarafı oluruz. Adaletin olduğu bir dünyada huzur, barış, mutluluk ve sevgi filizlenir. Adaleti yeniden tesis etmek için, herkesin sorumluluk alması ve haksızlığa karşı ses çıkarması gerekiyor.

Unutmayın, adalet herkese lazım!