Okulların kapanması tatilin başlangıcı gibi algılanır. Haydi çocuklar okulanın arkasından haydi çocuklar tatile denilmesinin ardından çocuklar haklı olarak ama vatan millet olarak da sevinç çığlıkları atarız.
Başta ebeveynler, öğretmenler, memurlar, işçiler, esnafeyn…
Bağ bahçe, deniz gözlük şezlong terlik, ama günübirlik ama sezonluk, artık Manisa ile ekonomi piyasası da tatildedir.
Gidilecek yerler önceden planlanmış eşe dosta akraba taallukata haber salınmış geliyoruz diye. Tatile giden sevinçli, tatile gelinene sormayın.
Tatil beldelerinde evler çoğunlukla bahçeli, ayrıca site olunca; gelen giden ya evinizin önünden, bahçenizin dibinden, tatile geldiği evi sormasından, ya da sokaktan sevinç çığlıkları atan çocuklardan anlıyorsunuz.
Ekremlere geldiler. Behramlar da bekliyordu. Aaa bir sürü kıranlık ne ekmek yeter ne yemek Ümmühan nerede yatıracak bunları. Çok meraklıysan yardımına koşuver. Ayol Ümmühancım bir kısmını biz alalım, bizim kimi kimsemiz yok, hem evimiz şenlenir. İyi günde kötü günde komşuluk böyle yıkımlı günlerde belli olur.
Bu bizim geleneksel tatillerimiz. Bir de günübirlikçiler var. İki karpuz bi koltukta.
-Rıdvan telefonda bi gelmediniz diyordun işte geldik mahallede köşedeki karpuzcunun karpuzlarını beğenirdin ordan aldım bunları. -Buyrun buyrun sevindirdiniz şöyle balkondan gelseniz de olur.
-Oğlum Samet kap gel benim yastığı arabadan, onsuz yatamam uyku tutmaz.
Ev sahibini yatıştırmak için
-Yok yok yatıya gelmedik öğle uykusu için getirdim.
Bu tür alışkanlıklarımız güzel şeyler, yaz tatili boyunca komşuluklar unutulmasın diye yapılması gereken ziyaretler.
Sahil:
Deniz, sahil, şikayet. Yerlileri anlamıyorum. Ha iki gün Cumartesi Pazar da tatilcilere kalsın deniz. Tapulu değil ya. Kalabalık diyorsanız gitmeyin daha kalabalık olmasın. Sonra siz mi temizliyorsunuz sahili?
Onun da çaresi var sahil zabıtası; aralarında dolaşıp ikaz etse, çöp atanları, darı sömeği gömenleri utandırsa, çare bulunur. Cumartesi tatil deyince görevlilerde tatile giriyor nöbetçi denen bir şey var.
Bir tek sahil ile ağaç altı gölgelikler mi kirleniyor.
Çarşı:
Lokantaların üst üste yağlı tencerelerinden, bulaşık kaplarından, yağhane bidonuna dönmüş çöp bidonlarından dökülen kirler, artıklar, kaldırıma sinmiş yağlar ve yanık yağ kokuları kapıdan.
Her lokantanın arkasındaki, dönecek kadar yeri olmayan tuvaletlerinin; avuç kadar lavabosuyla, açmaya elinizin varmadığı musluğuyla, her yanı ıslak mı yoksa başka bir şey mi olan klozetiyle, içinde ne olduğu bilinmeyen sözde sıvı sabunuyla, idrar kokusundan, tuvalet kağıdı parçalarından, girilemeyen tuvaletinine rağmen ama önünde denizin kıyısına atılmış masalar sizi, çırpıntılara karışan suzinak ile mest ederken herşey de olduğu gibi o anı yaşarsınız. Bu anlattığım sazdan samandan lokanta değil şehrin içinde belediyenin yanında.
Belde sokaklarına ne demeli?
Basket topu gibi şişmiş, yürünemeyen sokakların orta yerine yatmış, ‘Mamam köşe kaldırımda suyum da hemen yanında uyku ve yemek garantisi ile gel keyfim gel, ulan birazda kemik verin’ diyen köpeklerden, sürtünen yılışık kedilerden geçilemiyor. Her köşe başında kaldırımlar, yollar, yemek artığından oluşmuş yağ içerisinde. Sineklerin konuçlandığı, yazın sıcağında hare hare yayılan mikropların yuvası olmuş, yağ kümelerinden sekerek yürünen, burun tıkanarak, tiksinerek gidilen yollar, kedi köpek yemek merkezleri sokaklar.
Hurmaların tırmaladığı günler elbet bir gün gelir. Defter kitap çanta, servis hoca kurs da var ya, vitrin mal ister vatandaş hizmet. Berberimsi bronz tenlilere fesatca yaklaşılır “Tatildeydiniz he, belli oluyor.”
Velhasılı:
Kışlık da bu, yazlık da, samanlık da bu, sazlık da.
Seyran olmuş her yanımız. Tahtırevan var, yok ayranımız.