2012 yılında Tarihi Kentler Birliği toplantısı için gittiğim kent. Manisa’ya da gelmişlerdi: İsmail Akçura’nın Antakya’da oteli olduğu için kültür elçiliği yapmış Antakya’nın Medeniyetler Korosunu Manisa’da 2011 yılında dinlemiş çok etkilenmiştim. Antakya’da dinlerken o günü hatırlamış zaten duygu yüklü olan koro, beni tekrar duygulandırmış tarihin derinliklerine sürüklemiş adeta kaybolmuştum. 


     O duygusal halimle Antakya’yı yazmıştım. 


     Şimdi farklı duygular üzüntüler hüzünleri millet olarak yaşıyoruz. Çok üzüntülüyüz. Vefat edenlere Allah’tan rahmet, kurtulan depremzedelere sağlıklar dilerim. Hepimizin başı sağolsun, geçmiş olsun, Allah bir daha böyle acılar göstermesin inşallah.

ANTAKYA (20.Ocak.2012)


Hüznün cenneti, tükenmişliğin burukluğu, medeniyetlerin sonu, kültürün damlaları, geçmişin gözyaşları, bunca tarihin, yaşanmışlığın bittiği kent.


Medeniyetin, daracık sokaklarında saklandığı,
İzlerinin silinmişliğinin depremlere mal edildiği,
Faturanın tabii afetlere kesildiği,
İnsanlarının masumiyetinin yüzlerde arandığı kent.


Üç semavi dinin cemaatlerinin hoşgörü ile birlikte yaşadığı, peygamber inanışından din, tek varlık inanışından inanç, Adem’den gelen dünya kardeşliğinin, bir arada yaşadığı kent.
Müzesinde duvarlara yapıştırılmış mozaikler gibi bölük pörçük olmuş kültür mozaiğinin resmedildiği kent.


Roma’nın üç büyük kentinden, Doğu’nun Başkenti Antakya.
Şimdi; hepsi kitaplarda, masallarda, efsanelerde, kalmış bir tutam fasarya.


Elle tutulur, kulaklarda duyulur, kalplerde yaşanan coşkunun, gözlerde ki yaşın; müziği kalmış Medeniyetler Korosu’nun nağmelerinde.


70 kişi bir ağızdan söylemiyor, haykırıyor.


Ben Antakya’yım diyor.


Duymak için zaman bitmiş artık,
Bir dolu salonda ki alkıştan başkası elden gelmiyor ne yazık.


Kırkbin yıllık tarihi, Amik Gölü, ovası bile varmış.

Bir tek Asi Nehri kalmış.


Zamana, insanlığa, bunca olanlara isyan eden.