Hani acı bir olayda diyoruz ya, 'Ateş düştüğü yeri yakar' diye. Bu kez, o ateş gerçekten düştü ve yitip giden 76 canı, onların geride bıraktıkları sevdiklerini yaktı, geçti, bitirdi. Karlarla kaplı bembeyaz Bolu Kartalkaya, gece yarısı başlayan yangınla ateş kırmızıya döndü, sabahına ise kapkara oldu.

Hepimiz görüntüleri izledik, yazılanları okuduk, hayatını kaybedenlerin fotoğraflarını gördük. Çok acı hikayelere tanık olduk. O an orada olup çaresizlik içerisinde izleyenler, ellerinden bir şey gelmeyenler çok daha yoğun duygular yaşamışlardır. Ama, o otelde sevdikleri olup da haber almak isteyenler için zaman geçmemiş, bir asır gibi gelmiştir. Bir umutla, kavuşmayı dilemişlerdir. Kavuşanlar şükrederken, sevdiklerini kaybedenler tarifsiz acıyla yıkılmışlardır.

Ailece, çoluk çocuk kar tatiline gidiyorsun, yatarken ertesi günün programını yapıyorsun. Ama, gecenin bir yarısı alevlere, dumanlara gözünü açıyorsun. Sonrasında bir can pazarı. Videolarda izledik; can korkusuyla kurtarılmayı bekleyenlerin yardım çığlıklarını, kendi imkanlarıyla kurtulanların korku ve telaş halindeki gözyaşlarını, yardım etmek isteyen ama ellerinden bir şey gelmeyenlerin eli kolu bağlı çaresizliklerini. Sonrası büyük bir acı. Aileleriyle karne tatili için giden çocuklar, bembeyaz karlar üzerinde kanatsız melek olacaklarını nereden bileceklerdi ki?

Bu faciayla bir kez daha sorduk, 'İnsan hayatı bu kadar ucuz mu?' diye. Önlenebilir bir felaket bu. Gerekli tedbirleri almakla, güvenlik şartlarını yerine getirmekle, yaşanabilecek bir felaketin sonuçlarını en asgariye indirirsin. Maalesef burada ahşaptan bir mezar hazırlanmış gibi. Tamamen ahşap olan bir otelde söylenildiğine göre yangın merdiveni içerideymiş, yangın söndürme tüpleri yokmuş, yangın alarmı ve sensörü çalışmıyormuş. Tabii ki, nasıl ve ne şekilde olduğu ayrıntısıyla net olarak, yapılan araştırmalar sonrası ortaya çıkacak olan raporda açıklanacak.

Acı o kadar büyük ki, kimsenin o raporu bekleyip aklıselim hareket edecek bir ruh hali de yok maalesef. Herkes bildiğini konuşuyor, herkes isyan ediyor. Acıyı hafifletir mi, hayır. Ama isyan etmek şu an elimizden gelen. Bir de gidenler için dua etmek. Kalanlara da sabır dilemek. Acıyı yüreğinde hissedenlerin insanlık gereği vereceği olağan tepkiler. Ama hiçbirşey yokmuş gibi hayatına güle oynaya devam edenleri, yanı başında yanan otelde dumanlar halâ tüterken kapkara renge bürünen kar üzerinde kayak yapanları da Allah'a havale ediyorum.

Bir de sözüm, bu durum üzerinden siyaset yapanlara. Siyaset, acının üstünde değildir. 'O sorumlu, bu sorumlu' diyerek topu birbirine atanlar, kendisini haklı çıkarmak olaydan sıyrılmak için birilerini suçlu ilan etmeye çalışanlar, karşılıklı suçlamalarda bulunanlar. Yaaa, 76 can göz göre göre gitmiş, siz neyin peşindesiniz? İlla ki bir felaket yaşanacak, sonra mı önlemler alınacak? Bir kere de bir işi düzgün yapalım. Çok fazla birşey değil bunu yapmak. Kuralına göre hareket etmek çok da zor değil.

'Nasılsa burası Türkiye, birşey olmaz' zihniyetini bir kenara bırakmanın zamanı çoktan geldi de geçti. Doğal afetlere bile bir şekilde önlem almak, sonrasında Allah'a sığınmak mümkünken; biz önlenebilecek felaketler için bile gereğini yapmıyoruz. Sonrasında başımıza geldiğinde ah'lar vah'lar ediyoruz. 'Yüreğimiz yanıyor, bu acının tarifi yok' diyoruz. Hep 'Bu son olsun' diyoruz, lafta kalınca da sonra başka bir felaketle sınanıyoruz.

Umarım, ihmali olan kim varsa gereği yapılır. Umarım, bu son olur. Umarım, bu acıyı unutturacak başka bir acı yaşamayız. Bu faciada hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, sevdiklerini kaybedenlere de çokça sabır diliyorum. Kabullenmek zor, unutmak çok daha zor.