Başlığı görüp de merakla gelen okuyucum, 'Hoşgeldin'. Ama sandığın gibi bir yazı değil maalesef.

Bu yazı öyle birilerini övme, birilerinin rüzgar nereye esiyorsa o yöne savrularak yaptığı gibi bir devran yazısı da değil maalesef. Yeri geldiğinde başarıyı över, hak edene öyle yazılır da yazarım da ama, bu yazı onlardan değil. Yazıma nasıl başlayayım diye düşünürken, bir anda attığım bir başlık. Normalde yazımı yazar sonrasında başlığını belirlerim ama, bugün böyle yapmak geldi içimden.

Okuduğunuzda hemen aklınıza gelen kişiler olabilir ama, onlarla hiç alakası yok. Cengiz'ciyim çünkü; başımda kavak yellerinin hızla estiği zamanlarda Liselim Benim şarkısıyla hayli revaçta olan Cengiz Kurtoğlu'nu günümüzde de dinlemeye devam ederim. Ferdi'ciyim çünkü; her telden müzik dinleyen biri olarak arabeskin güçlü sesi Ferdi Tayfur'u, İçim Yanar şarkısı başta çok beğenerek dinlerim. Anlayacağınız, bu iki sanatçıya atıfta bulunarak attım yazımın başlığını. Benim için şu'cu, bu'cu diyenlere de, Merkür'ü Kova Burcu olan biri olarak biraz muziplikle, biraz ukalalıkla dokundurmak istedim.

Yaptıkları müzikle her daim dinlenen, sanat dünyasında yer edinen ve çok büyük hayran kitlesine sahip olan isimlerden oldular, ne mutlu onlara. Daha uzun yıllar devam etsinler demek isterdim ama, Ferdi Tayfur için artık bu söylemim geçerli değil. 2025 yılına girdiğimiz ilk günlerde 2 Ocak'ta maalesef kaybettik Ferdi Tayfur'u. Ondan sonra sanat dünyasında birçok kayıplar yaşandı. 'Her şey çok güzel olacak' umuduyla girilen bir yılın ilk üç aylık diliminde birçok kayıplar, istenmeyen birçok olaylar yaşandı ve yaşanıyor.

Ferdi Tayfur, Edip Akbayram, Filiz Akın, Volkan Konak ve daha niceleri. Sanat dünyasından bir bir kayıp gittiler, geride birçok eser bırakarak. Hayat böyle bir şey. Acısıyla, tatlısıyla yaşanıyor. Bir varmış bir yokmuş misali, vakit geldiğinde, sırası zamanı olmadan, Hakk'ın rahmetine kavuşuluyor. Önce gidene ah'lar vah'lar ediliyor, bir gün herkesin bu dünyadan göçeceği kabulüyle, sabrıyla.

Yıllardır görmediğimiz, yaşamadığımız olay kalmadı. Geleceğe umutla bakma yetisini kaybettik gibi. 'Her şey güzel olmasa da, bir şeylerin yolunda gitmesine de razıyız' diyecek haldeyiz. Ama yine de, 'En kötü günümüz böyle olsun' demeyi de bilmeliyiz. 'Daha ne olabilir?' dediğimizin sonrasında öyle bir şey oluyor ki, 'Kötünün kötüsü de varmış' dedirtiyor bizlere. 'Bu da geçer ya hu' desek daha mı iyi, bilemedim. 

Astroloji ilgi alanım biliyorsunuz. Gerçi bugünlerde paylaşımlarıma biraz ara vermiş olsam da, gezegenlerin transitlerine, yeniay dolunay haritalarına bakıp, biraz çıkarımlarda bulunmayı ihmal etmiyorum. Hatırı sayılır astrologların yazılarını takip ediyorum. Dün bir astrolog yeni bir öngörüde bulundu. Şakasını hep yaptığımız uzaylıları beklerken, 2028 yılından sonra bir iki yıl içerisinde, bir virüs nedeniyle zombilerin ortaya çıkacağı varsayımında bulundu. Bu tabii ki bir varsayım, öngörü. Haşa, gaipten haber vermek değil astrologların yaptığı. Tamamen astrolojik göstergeleri yorumlamak. Birçoğu da daha yeni yıla girmeden aylar önce, 2025 yılı için yaptıkları öngörülerde bugünleri anlatmıştı. Yaşanması muhtemel olayları, olasılıklar dahilinde yazıya dökmüşlerdi. '2025 yılının ilk yarısının hayli mücadelelerle geçmesi etkisi, ikinci yarısında biraz daha olumlu durumların yaşanması söz konusu olabilir. Z kuşağı bu süreçte önemli bir rol oynayabilir ' varsayımında bulunmuşlardı. 'Tam olarak düzlüğe ne zaman çıkabiliriz? 'noktasında 2027-2028 yıllarını işaret etmişlerdi.

İçinde bulunduğumuz durumların ve  yapılan öngörülerin benzerlikleri örtüşüyor. Son 5 yılda sağlık, ekonomi, siyaset, şiddet konularında öyle şeyler yaşadık ki, ters köşe olduğumuz haller içerisine düştük. Bir müddet daha hayli zorlu süreçleri yaşama etkisi olasılıklar dahilinde, ha gayret. Bu süreçte insanlığımız, vicdanımız, adaletimiz, hak hukuk anlayışımız bir sınava tabii tutuluyor, yeter ki bu sınavı alnımızın akıyla vermesini bilelim.

Bu başlıktan böyle bir yazı çıkarmak da bence bir iş. Artık yazılarımı yazarken kelimeleri çok dikkatle seçiyorum. O kadar ayrıştık ki, öküzün altında buzağı aradığımız bir haller içerisindeyiz. Korkakça değil, lafın nereye gideceği ve ne anlama çekileceği dikkatiyle ölçüp tartarak yazıyorum. Önceden olduğu gibi hemen atlamıyorum, birilerini savunmaya ya da birilerini eleştirmeye geçmiyorum. Kalemime de aklıselim bir sabır geldi sanırım yaşanan onca olaydan sonra.

Gazetecilikte 'Başlık okutturur' diye bir terim vardır. Bugün öyle bir başlıkla bir yazı yazdım. Son noktasına kadar okuyanlara selam olsun. İçinde bulunduğumuz günlerde sevgiyle, iyilikle, sağlıkla kalın, kalabildiğiniz kadar.