‘ O her şeyin mutlaka bir iz bırakacağına inanıyordu, izsiz şey olamazdı; kuşların bile izi vardı gökyüzünde, sözcüklerin dişte, bakışların yüzde. ‘ (Hasan Ali Toptaş / Gölgesizler)
İz bırakabilmek. Bu dünyada varlığını mühürlemek. Sen olmasan da bıraktığın yerde, yok olduğun yerde senden bir parçanın olması, insana ölümsüzlüğün hazzını yaşatır. Herkes bu dünyadan gitmeden önce bir iz bırakmak ister. Zamana meydan okumak, hatırlanmaktır tüm arzusu veyahut hiç unutulmamak.
Bu iz bazen bir koku da olabilir, bir fikir de… Çiy tanesinin o güzelim gül yaprağında bıraktığı iz de sayılabilir pekala…
Parmak izimiz, özel olduğumuzu, bu dünyada eşi benzerimizin olmadığını, yaşamımız boyunca gösterir bize.
Kaybolduğumuz sırada yolumuzu bulmamızı sağlayan o ayak izi, o tekerlek izidir bize pusula olan.
Yastık izi, henüz uykudan yeni uyandığını, bardaktaki dudak izi ise telaşlı bir günün başlangıcında bir kahve içimlik vaktin olduğunu anlatır.
Pantolonumuzdaki tek çizgi ütü izi, bazen şıklığın küçük bir nişanesi olur bizim için.
Kaşımızın tam kenarındaki dikiş izi de haylaz çocukluğumuzun en unutulmaz anılarına götürebilir bizi. Hatta onun sayesinde hayat boyu o anıyı da taşımış oluruz.
Bana göre en kalıcı iz, fikir izidir. Bahsetmiş olduğum neredeyse her izin (parmak izi hariç) silinme ihtimali var. Duygular bile aynı tesirde kalmaz insanda. Zamanla izleri yok olur gider. Fakat fikir izi, bıraktığınız kişide hayat boyu kalabilir. Hatta o fikir ki bir tohum misali nesiller boyu devam edebilir, tomurcuklanıp çiçek açabilir.
Yıllar sonra bile o cümleyi hatırlamamızın veya yazarını bir türlü anımsayamadığımız o satırın ansızın aklımıza gelmesi bundandır.
Sözler en kalıcı izlerdir.
Bir yazar olmayabilirsiniz. Kitap yazma gayesinde de olmayabilirsiniz. Fakat söylediğiniz sözler ile yaptığınız güzel işler ile birilerinin kalbine, fikrine iz bırakabilirsiniz.
Hayatınızda güzel izler bırakmanız dileğiyle…
Hoşça kalın…