Toplu taşıma araçları Gün geçmiyor ki 65 yaş üstüne eziyet edilmesin. Sebep? Bedavacılar! İyi de hükümet böyle bir hak tanımış. Ayrıca toplu ulaşım aracını kullanmak için herhangi bir kısıtlama da getirmemiş. Bu ekonomik şartlarda, herkes geçim sıkıntısındayken, üç kuruşun hesabını yaparken, emekli az bir emekli maaşı ile bu hakkını kullanıp tasarruf etmenin yollarını ararken, sokakta konuşulan, “Çay içmek için seyahat ediyorlar.” Napsınlar? Güçleri, ekonomik durumları, buna yetiyor.
Toplu taşıma yönetimine, kooperatif başkanının “Mazot ve diğer giderler pahalı.” daha da pahalınacak. Söylediklerine hak vermiyor değilim. Ama bu hakkın bedeli eziyet etmek değil. Bu hakkın bedelini yukarılarda aramak gerekir. 65 üstü yaşlıyı kapıya sıkıştırmakla, kapı eşiğinden düşürmekle, laf atmakla, aşağılamakla, duraklardan almamakla, olmaz.
Benim başkanı olduğum Özel Huzurevi Vakfımızda, yüze yakın yaşlının bakımını ve yaşamını sağlıyoruz. Bu sakinlerimizden 25-30 civarında yaşlımız huzurevimizin bulunduğu CBÜ hastanesi arkasındaki duraktan toplu ulaşım aracını kullanıyorlar. Dakikalarca ayakta bekleyen takatsiz yaşlılarımızı almadan giden araçlar olduğu gibi……
Benim de 65 yaş üstü kartım var. Kartımı, bazı günler belediyeye geliş gidişlerimde sadece Büyükşehir Belediyesinin elektrikli kırmızı otobüslerinde kullanıyorum. Konforlular; çağdaş, çevreci, minare gibi merdiveni yok, otobüsün tabanı ile kaldırım aynı kotta, ayağını attığında kaldırıma ulaşıyorsun, taşıma kapasitesi yüksek olduğu için oturarak seyahat ediliyor…
Vardiya kenti olan şehrimizde hem servis araçlarında, hem toplu ulaşımda devrim yapmak gerekir! (Hem vardiya hem devrim nasıl olacak? Olmuyor zaten.) 65 yaş üstünden dolayı hükümetin desteği, toplu taşıma araçlarının yenilenmesi, hergün gittikçe daralan trafik akışı, düzensiz parklanmalar, ayarsız ve bazı yerlerde gereksiz trafik ışıkları, Mimar Sinan Bulvarında 80 km tahdidine uymayan (şehirler arası yollarda meskun mahalden geçerken 50 km Mimar Sinan Bulvarında keşmekeş, 80 km) arenadaki boğalar gibi refüjlere, kaldırımlara, tırmanan araçlar, en garibi de kaplumbağa gibi dört teker havada olacak şekilde kaza yapan marifetli sürücüler. Daha da garibi aşırı sür’atten şehrin merkezinde ölümle neticelenen, hayatını kaybeden birçok vatandaşımız.
Ya bir köydeyiz, ya tarlada. Alıştırmışlar bizi. Yetmezmiş gibi bu kuralsızlığa seyirci kalan görevliler. Kararı alan yöneticiler sokağa çıkmıyor, sokağa çıkan görevliler kuralları uygulamıyor.
Halk arasında yaygın bir anlayış vardır. Suçluyu ön kapıdan alıyorlar arka kapıdan salıyorlar diye. Onu anlamak mümkün değil zaten ama, bu adaleti ilgilendirir. Vatandaş olarak bizlerde trafikte olup biten bu kuralsızlıklara seyirci kalırken ne kırmızı ışık ne yeşili ne yaya geçidi, tanımıyoruz bizlerde. Elimizden geldiği kadar kuralları çiğniyoruz. Alan satan herkes memnun.
Sosyalleşme, yaşam standardı, modern ve çağdaş kent, kenti sahiplenme, kentlileşme, demokratikleşme, kavgadan, gürülteden, öldürme ve yaralamalardan, silah sesleri altında yaşamaktan azade, asayişin sağlandığı, herkesin birbirine saygı duyduğu, sabahın köründe geçen süpürge makinesinin bakımsızlıktan çıkan gürültücü sesinin olmadığı, çöp bidonunu langır lungur gürültüyle boşaltan çöp kamyonunun saatinin ayarlandığı, durduk yere klakson bağırtıları, sahiplenilen köpeklere sadece seyirci kalındığı, adım başı bakkal dükkanı olmuş marketlerin önlerinde; yükleme boşaltma için dilediği saatte gelen nizam ve intizam tanımayan, mesai saatlerinde ikinci sıraya bazen üçüncüye park eden market kamyonları. Bir de ne var dikkatinizden kaçmıştır. “Park edilen araçlar çekilecektir” yazılı trafik levhası var, parkeden araçlarda çamura yatmış manda gibi altında duruyor. “Şu saatler arasında yükleme boşaltma yapmak yasaktır” levhası var. Yumurta arabası gidiyor, tavuk arabası geliyor, tuvalet kağıdı deterjan arabası indiriyor bir başkası boş paletleri bindiriyor. Şaka gibi. Levhaları kaldırın veya levhalara uymalarını sağlayın. Otorite sıfır. Başına buyruk yapılan bu işlerin olmadığı bir kentte yaşamayı istemek, çok şey değildir sanırım.
Hal böyle olunca öylesine yaşıyoruz, yaşamıyor takılıyoruz. Artık biz mefhumunu kaybettik. Hiç kimse sokağına mahallesine parkındaki ağacına, çalıştığı müesseseye, bizim diyerek sahiplenmiyor, korumuyor, kollamıyoruz. Şikayetler uygulanmayınca Adam sendecilik ile, “Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” anlayışı hakim oluyor.
Ekonomik darboğazdan çıkmak için; kemer sıkma diyorlar, algı vergi, yakıt makıt… gibi birçok sıkıntılı çözümler arıyorlar. Şu kuralsızlık cezalarını bi güzel arttırsalar ve bi güzel de uygulasalar bakın bakalım keyfilik yapıp keyif nasıl çatılıyormuş görürüz onları. Bu da asayişi ilgilendirir.
Ölene tabut, kalana zabıt, maktul derdest, katil firar, asayiş berkemal.