Türkiye’de gündem sürekli değişiyor… O kadar hızlı değişiyor ki bazen çok önemli olayları atlayıp dikkate almıyoruz. Halbuki ülkede o kadar infial yaratması gereken olay var ki…

Geçtiğimiz günlerde Eskişehir’de bir öğrenci yemekhanede yaşamına son verdi. Bu olay ülkede infial uyandırmalıydı. Ama bizler o kadar çok ölüm haberiyle karşılaşıyoruz ki, çoğu ölüm haberini dikkate almıyoruz. Silahlı saldırılar, bıçaklı kavgalar vs… Ülkenin her yeri suçlu dolu. Cezaevlerinde bir sürü mahkum var.

Yine de bir öğrencinin ‘intihar’ etmesi bu ülkede olay olmalıydı. Ancak intiharlar hayatın o kadar olağan akışına dahil oldu ki… Gençlerin çaresizliğini, öfkesini, nelerle boğuştuklarını fark etmiyorlar bile. Bu intihar bana 2020 yılındaki bir öğrencinin daha intiharını hatırlattı. Sonradan sebebinin ‘ekonomik’ olmadığı söylense bile, sosyal medyada yeni yıl dileği iş bulmak ve bir liraya karnını nasıl doyuracağını sorduğu görülmüştü. Bu ülkede 7’den 70’e herkesin geçim sıkıntı var… Bunu görmemek için aptal olmak gerekiyor ya da tuzu kuru…

20’li yaşlardaki gencecik insanların kazanmak için gecesini gündüzüne katıp emekler verdiği, belki de büyük umutlarla kapısından içeri girdiği üniversitesinde yaşamına son vermesinin sebebinin bu düzenin yozlaşmışlığıyla ilgisi olmadığını söylemek, gerçeklere gözünü kapatmaktır…

Oysa gençlerin kaygısız olması gerekiyordu.  Ancak bu bizde hiçbir zaman böyle olmadı. Çocukluktan itibaren travma içinde geçiyor hayatları. İnsanlar çaresiz kaldıkları için yaşama hevesini, umudu o aşamada atlıyorlar. Kimin zaten yaşamdan umudu var ki? İşte hepimizin sırtında bir yük var ve biz o yükle yaşamaya çalışıyoruz. Bu yüzden bu alçak düzen bize bir gençlik borçlu!