Geçtiğimiz hafta bir kez daha gördüm ki, biz insanoğlu ne olursa olsun kin, nefret, öfke ve yargılamaktan asla ve asla vazgeçmeyeceğiz. Neden mi? Güzel ülkemin üzerine kabus gibi çöken yangınlar karşısındaki tutumumuz bir kez daha böyle düşünmeye sevk etti beni. Ormanlarımız, içindeki canlılar ve yerleşim yerleri yanarken, can kayıplarına uğrarken bile, birbirimizi eleştirecek, nifak tohumu ekecek, sorgulayacak birçok şey bulduk.
İşin devlet kısmına hiç girmeyeceğim. Orası külliyen hatalarla dolu zaten. Ne tekrardan bu hataları yazacak halim var, ne de anlamlandıracak bir açıklama yapan olmadı. Gün geçmiyor ki, hayretler içerisinde izlediğimiz olaylar silsilesi bitmiyor. Ne kadar dile getirilse de, ekonomi kötü, insanlar zar zor geçiniyor, mülteciler akın akın ülkemize gelmeye devam ediyor, tarım bitti, kuraklık kıtlık yolda dense de, bizlere aksi olduğu ifade edilerek aklımızın almadığı açıklamalar yapılıyor. Neye inanalım, neyi iyi olarak düşünelim, benim beynim yanmış durumda. Ama kötüyü düşünmemek için de direniyorum. Çünkü, güzel vatanım en güzel şeylere layık bir ülke.
Ben olayın insanoğlu kısmını biraz yazmağa çalışayım. Kötü bir olay olduğunda bizlerde bir panik hali hakim oluyor ve bir anda ortalık velveleye veriliyor. Hele ki sosyal medyanın kullanıldığı bir ortamda bu durum daha da artıyor, aynen yangın olayında olduğu gibi. Şöyle konuyu dağıtmadan birtakım izlenimlerimi yazacağım.
Yangın ilk başladığında büyük bir üzüntü hakim oldu ve herkes yangınla ilgili görüntüler paylaşmaya başladı. Kimi gerçekten olay yerindendi bu paylaşımların kimi de birtakım hesapların gönderilerinden yapılan bireysel paylaşımlardı. Bunlarla sosyal medya bir anda alev topuna döndü. Bu paylaşımlara karşı çıkıp, olumlama anlamında yangın görüntülerinin paylaşılmaması yönünde şikayetçi edenler oldu. İyi düşün iyi olsun gibi.
Sonrasında sağduyulu olabilenler işin yardım kısmına odaklandı. Bir anda ağaçlandırma için yardım kampanyaları açıldı. Herkes bunun için seferber oldu ama buna da 'yangın sönmeden böyle kampanya mı açılırmış' diye eleştirenler oldu. Üstüne üstlük toplanan paraların devlete aktarılacağı iddiası üzerine, insanlar 'bu paralar amacı dışında kullanılacak' diye isyan etti. Bir hayli ağır söylemler havada uçuştu.
Devletin yangın söndürme uçağıyla ilgili sınıfta kaldığı yangında, 'uçak kiralayalım' diyerek birşeyler var etme çabasında olanlara 'siz şaşırdınız mı, öyle canı isteyen herkes uçak kiralayamaz' diyenlerce eleştirildi.
Hani biz her ülkenin derdine derman olan bir ülkeyiz ya, bundan yola çıkarak bizim de derdimize derman olsun diye çevre ülkelerden yardım istemek için paylaşım yapanlar, aralarında sanat dünyasından isimlerin de bulunduğu bir kesim linç edildi. Hatta ve hatta devlet yanlısı medya 'Siz, hangi ülkenin sanatçılarısınız?' diye manşet bile attı.
Yangınlara müdahale eden resmi ekiplere yardımcı olmak amacıyla halktan gönüllüler yangın çıkan mevkilere akın etti. Canları pahasına birşeyler yapmak için uğraş veren bu kişiler ne kadar iyi niyetli de olsalar can güvenliği olmadığından uzaklaştırlırken, zaman zaman tartışmaların odağında yer aldı.
Evsiz barksız kalan bölge halkına yardım amacıyla eşya toplama kampanyaları başlatılırken, toplanıp gönderilen eşyaların arasından olmayacak giyim eşyaları çıkarken, 'ben giymiyorum artık bunları evde yayıntı zaten' dercesine topuklu ayakkabılar, abiye tarzı kıyafetler pes dedirtti.
Daha neler neler var tabii ki. Benim belli başlı dikkatimi çeken bunlar oldu. İnsanlar birtakım yardımları olsun diyerek bu tür girişimlerde bulundu. Hiç kılını kıpırdatmayan, çözüm üretmeyenlere
karşı birlik olmak hesap sormak varken, birşeyler yapmak isteyenlere eleştiride bulunmak, linç etmek en kolayı ya işte yine kolay olan seçildi her zamanki gibi. E nerde bizim insanlığımız? Nerde bizim vatan millet bayrak sevgisi? Nerde gücü yetmeyenin yanında olmak? Nerde yolunu kaybetmiş birine yol gösterici olmak? Nerde kafası karışmış ne yapacağını bilmeyen birine aklı selim davranmak? Her kafadan sesin çıktığı bir ortamda nasıl düzen sağlanır? Karşımızda mücadele etmesi güç, boyumuzu aşan ne olursa olsun, organize, akıllıca, mantıklı, elindekinin en iyisi çözümler üretmek en doğrusu değil midir? Zaman, 'sen onu neden öyle yaptın ya da neden o yaptı da ben yapmadım' kafasında olmak zamanı değil. Zaman gerçekten bir ve beraber olma zamanı. Zaman kendi menfaatini düşünme, kendin için iyi olanı hayata geçirme zamanı değil, zaman ülke menfaati için birşeyler yapma zamanı. Eğer ki sen hala bu kafada olup kendi insanını eleştirir, yargılar, linç edersen kıyıdan bucaktan ülkene giren yabancılar senin ülkende sürüler gibi denize de girer, meydanlarında kavga da eder, apartmanında 4 kişilik ailenin yaşabileceği bir evde 20 kişi komşun olarak yaşar. Unutma ki ev sahibi biziz, onlar sadece misafir.
Sen önce birlik ve beraberlik içerisinde olarak yangınında, yağmurunda, çamurunda ülkenin her karış toprağına sahip çıkacaksın. Ülke menfaatini kendi menfaatinin önünde tutacaksın. Sadece kendim kazanayım demeyip ülkem de kazanacak diyeceksin. Kendi insanına kin, nefret, öfke, duymayacak, yargılayıcı olmayacaksın. İşte o zaman ülken daha da yaşanır bir ülke olur, taşıyla, toprağıyla, doğasıyla, insanıyla.
Sevgiyle kalın.