Son yıllarda yaşadığımız her şey, psikolojimizde derin izler bırakmış gibi görünüyor.

Ekonomik krizler, siyasi belirsizlikler, kutuplaşmalar, pandemiler… Toplum olarak ruh sağlığımızı derinden etkiledi. Bazen o kadar çok şey oluyor ki kaygı ve stresle başa çıkmak neredeyse günlük hayatımızda bir rutin haline geliyor. Ben burada bir şey sormak istiyorum: “Tüm bu belirsizliğe, baskılara rağmen biz nasıl ayakta kalacağız?”

Hepimiz son dönemlerde benzer duyguları paylaşıyoruz. Son birkaç yıl içinde yaşadığımız travmalar, kaygıyı arttırdı. Pandemi, ekonomik zorluklar, işsizlik, hayat pahalılığı ve siyasi gerilimler… Bu zorlukların hepsi ortak bir kaygı alanı yarattı.

Bazen geleceğe dair umutlarımız soluyor gibi hissediyoruz. Her şeyin sürekli değişiyor olması, belirsizliği beraberinde getiriyor ve bu da huzursuzluk yaratıyor. Kendi hayatımızda ne olacağı belli değilken, dış dünyadaki olaylar da sürekli bir stres kaynağı haline geliyor.

**

Bir diğer zorlayıcı durum ise kutuplaşma. Artık her konuda birbirimize daha sert bakıyoruz. Farklı düşüncelere sahip olmak, birbirimize düşman gibi hissettirebiliyor. Oysa hepimiz aynı dünyada, aynı ülke topraklarında yaşıyoruz. Buna rağmen biz bir arada değiliz, birbirimizden daha çok uzaklaşıyoruz. Hangi görüşe sahip olursak olalım, her şeyden önce bizler insanız ve ortak değerlerimiz var. Ancak bu değerleri unutmuş gibiyiz, tekrar hatırlamamız gerekiyor.

Bugünlerde herkesin birbirine yabancılaşmasını ve bir düşmanmış gibi davranmasını görmek içimi karartıyor. Ne yazık ki, artık günümüz dünyasında birbirimizi anlamak yerine, hep karşı tarafı suçluyoruz. Çünkü ‘suçlamak’ daha kolayımıza geliyor.

**

Bir de sosyal medya var… Sosyal medya bir yandan daha fazla bilgi edinmemizi sağlasa da diğer yandan ruh halimizi paramparça edebiliyor. Her şey sosyal medyada mükemmelmiş gibi…

Mükemmel hayatlar, mükemmel ilişkiler, her şey mükemmel… Sanki hayatlarımızın hiçbir eksiği yokmuş gibi. İnsanların sosyal medyadaki paylaşımlarını her gün görüyoruz. Bir de gerçek hayata bir dönün bakalım. Gerçek dünyada nasıl hayat? Hepimiz kırılgan, ultra stresliyiz, üzgünüz.

Dijital dünyada her şeyin muhteşem görünmesi, gerçekte neler yaşadığımızı unutmamıza neden oluyor. Yalnızlık, kaygı, stres… Yukarıda da bunlara benzer şeyler demiştim zaten.

Sosyal medyada herkes ne kadar ‘tam’ görünse de, biz aslında ne kadar ‘eksik’ olduğumuzu daha çok hissediyoruz. Hadi gelin, hepimiz dürüst olalım. Birçok insan kaygıyla, umutsuzluk, yalnızlıkla mücadele ediyor.

**

Hepimizin duygusal desteğe ihtiyaç olduğu zamanlar elbette var. Ama bu desteği bulmak artık çok zor. Herkesin derdi kendi derdi, kimse kimseyle konuşmuyor, dinlemiyor. Oysa birbirimize ne çok ihtiyacımız var.

Kendi içimizdeki boşlukları birbirimizin hayatına dokunarak, dinleyerek ve anlamaya çalışarak doldurabiliriz. Kuracağınız bağlar bu dönemde çok daha kıymetli. Birbirimize şefkat göstermek, yalnız olmadığımız hatırlamak, her şeyin geçebileceğini bilmek… Belki de bu bugünlerin tek ilacı.

Peki, toplum olarak bu zor dönemi nasıl aşabiliriz? Bence ilk adım, empatiyi tekrar hayata geçirmeliyiz. Birbirimizi ‘anlamaya’ çalışmalıyız. Birbirimize güven duymayı, ‘güven’ duygusunu yeniden inşa etmeliyiz.

Zor bir dönemden geçiyoruz, evet, ama yalnız değiliz. Kutuplaşma yerine ortak paydalarda birleşmeliyiz. Birbirimizi anlayıp dinlersek bu dönemi atlatabiliriz. İhtiyacımız olan tek şey, daha fazla empati ve dayanışma. Birlikte daha güçlü olacağız. Unutmayın bu zorlukları aşmak, hepimizin elinde!