Aşk sanatı tetikler mi? Hem de nasıl, peşini bırakmaz. Aşk nerede sanat oradadır. Peki sanat aşksız olmaz mı? Olur da, Çingene kızı kadar olmaz. Mona Lisa, İnci Küpeli Kız yaratılmaz.  Sanat duygusaldır. Hayalgücünün ifadesidir. Aşk ve sanat, ideal bir durum olmasına rağmen anlatması zor ancak, yaşamak lazım. Ama madem ki konuya girdik dilimin döndüğü kadar anlatayım.

Aşkın nelere kadir olduğunu, neler yarattığını, bir aşk hikayesini anlatayım. Bu aşktan doğan sanatı da hep birlikte okuyalım.

Güzelliği ile İstanbul’a nam salan Celile Hanım, 1900 yılı başlarında Osmanlı valilerinden biri olan Hikmet Bey ile evlenir. Celile Hanım ile eşi evlendikten 16 yıl sonra evliliklerinde sorunlar yaşarlar. Bir çocukları vardır, Nazım. Genç bahriyeli Nazım, Heybeli’de okuyor haftasonları ailesinin yanına geliyordu. Ayrıca Yahya Kemal’den şiir dersleri alıyordu.

Celile hanımın mutsuz evliliği oğlu Nazım’ın şiir hocası olarak evlerine gidip gelen Yahya Kemal ile tanışınca daha büyük bir sarsıntıya uğrar.

Yahya Kemal, Nazım’a ders verdikten sonra kalan zamanında, Celile Hanım’la sanat ve edebiyat hakkında uzun sohbetler ediyorlardı. Aralarındaki yakınlık giderek arttı ve hatta aşka dönüştü. Celile Hanım’ın evliliği de, zaten daha fazla sürmeyecekti. Celile Hanım, Yahya Kemal ile aralarında başlayan aşkın üstünden çok geçmeden, kötü giden evliliğini sonlandırarak eşinden boşanır.

Hatta bu dedikodular yüzünden Yahya Kemal, bir süre okula gelmez. Okula geldiğinde ise, yine gelecekte önemli şairlerimizden biri olacak öğrencisi Necip Fazıl’dan şu alaycı cümleleri işitir:

“Hocam kibrit suyu içerek intihara kalkıştığınızı duyduk… Sınıfın bu durumdan duyduğu derin üzüntüyü size söylemek isterim…”

Soyadı kanunu 1934’te kabul edildiğinde Nazım, Necip, Yahya Kemal, gibi geçen isimler aslında, Necip Fazıl Kısakürek, Nazım Hikmet’in sınıf arkadaşı, Yahya Kemal Beyatlı’da şiir hocasıdır. 

İşte, Yahya Kemal’in Türk edebiyatına altın harflerle yazılan ünlü şiiri Sessiz Gemi, büyük aşkı Celile’nin vapurla adadan ayrılıp İstanbul’daki evine dönerken yaşadığı hisleri anlatır…

“Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,

Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli

Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu!

Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;

Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.”

Nazım, Necip, durduğu yerde olunmuyor. Necip’in ÇİLE’si, umutsuz aşkının neticesi.

……….

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,

Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,

Bir zerreciğim ki, Arşa gebeyim,

Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakikatta,

Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.

Boşuna gezmişim, yok tabiatta,

İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

……….

Nazım’ın Vera’sı: Ne tesadüf ki Vera’da evlidir. Yahya Kemal’in Nazım’ın anesine aşık olduğu gibi.

Gelsene dedi bana

Kalsana dedi bana

Gülsene dedi bana

Ölsene dedi bana

Geldim

Kaldım

Güldüm

Öldüm

Yahya Kemal gibi bir şairden ders alıyorlar. Yahya kemal’in de hislerini aşk açığa çıkarıyor. Sonrası döktür Allah’ım döktür.

Burada yeri gelmişken: Edebiyatımızın deyip başlamayayım ama efsane bir romancı, şair, tarihçi, hatta politikacı, Ahmet Hamdi Tanpınar; Hayatına kısaca göz gezdirelim, 60 yaşına ne kadar çok şey sığdırmış. Kısaca bahsedeyim. Sonra anlatmak istediğime geleceğim.

Ahmet Hamdi, kadı olan babasıyla çocukluğunda çok yer gezmiş. Zıraat Mektebinde bir yıl okuduktan sonra Yahya Kemal’in etkisiyle İstanbul Üniversitesi Edebiyat fakültesine girmiş. Ömer Faruk Kan, Fuat Köprülü, Cenap Şahabettin gibi hocalardan ders almış. Erzurum Lisesinde edebiyat öğretmenliği, Konya, Ankara Liselerinde, Ankara gazi Terbiye Enstitüsünde, Kadıköy Lisesinde edebiyat öğretmenliği yapmış. Çeşitli dergilere şiirler yazmış. Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in emriyle 19.asır Türk edebiyatı kürsüsüne doktorası olmadığı halde profesör olarak atanmış. Maraş Milletvekilliği yapmış. Görevlendirilerek avrupanın birçok ülkesi ve kentinde çeşitli toplantı ve çalışmalarda bulunmuş. 1962 tarihinde geçirdiği kalp krizi neticesinde (bu kadarına can mı dayanır?) vefat etmiş. Burada da kalmamış, cenazesi Süleymaniye’de kılınmış, Rumeli Hisarı Aşiyan mezarlığına Yahya Kemal Beyatlı’nın yanıbaşına defnedilmiş.) Öbür tarafta da durmayacak anlaşılan.

İşte, Nazım’ın Necip’in yetişmesi ve bir başka örnek Tanpınar, o da roman kahramanlarına yüklediği aşklarını anlatır, ayrıca çok okuyan değil çok gezen bilir derler, aslı çok okuyan ve aynı zamanda çok gezen (ama dünyada ama kalplerde) bilir.

Dert ağlatır, aşk söyletir. Aslında ikisi de hem söyletir hem ağlatır.

Kimi romanda şiirde, kimi resim heykel çizimde, kimi sinemada müzikte.