Bugün 10. gün evden çıkmıyorum. Torunlarımla altlı üstlü oturuyoruz. Önceki gibi sık uğramıyorlar geldiklerinde benden mesafeli duruyorlar bu da bir sevgi göstergesi “Dedeme birşey olmasın” amaçlı, bakkala fırına gidecekleri zaman mutlaka uğruyorlar “Birşey lazım mı?” Diyerek. Emeklilikte ne yapacağız diye konuşurduk arkadaşlarımız ile bundan 10-15 yıl önce 45-50 yaşlarımızda gençlik var, seyahat imkanı var, gezecek görecek yer çok, sağlığımız yerinde, 55 yaşında emekli olalım demiştik. 55 geldi emekliliği uzatalım pek de erkenmiş diyerek erteledik, tarih 2005.
2020 yılı geldi, bu tarih rakamı palindromik sayıymış farkedildi, 02.02.2020 tersten de düzden de okunduğunda aynı sonuç veren bir sayı. Bu tür sayılar: İtalyan Leonardo da Vinci, filozof, mimar, mühendis, anatomist, heykeltraş, mucit ve matematikçi ressam müzisyen diye daha da uzatılabilir kendisinde olan meslek veya kabiliyetleri. Rönesans devrinde yaşadı onun böyle rakamlardan türetilmiş efsaneleri, esrarengiz yapılmış filimleri vardır. Da Vinci Şifresi gibi. Başımıza gelen bu virüs hadisesi belki de 21. asrın Covit-19 şifresi olacak. Efsane gibi anlatılacak ama gerçek olduğu hayatını kaybedenlerin ölüm raporlarında yazacak.
2020 Virüsü, adını dahi anmak istemiyorum. Eve hapsettiğinden değil bulaşacağından değil ama insanlığın yenik düştüğünden öfkemi alamıyorum insanlığıma yediremiyorum. Gözle görmediğimiz mikrop, herşeyimizi alt üst etti.
Dinimiz derki:
Cuma namazı, akıllı, ergenlik çağına erişmiş, sağlıklı, hür ve misafir olmayan Müslüman erkeklere farz kılınmıştır. Zorunluluktan oldu ama bu Cuma günü Cuma’nın camilerde kılınmayacağı öğle namazı olarak evlerde kılınması istendi minarelerden. Sabah güneş doğmadan başlayıp gece saatlerine kadar günde beş vakit kılınan namazların da evde kılınması tavsiye edildi. Müslümanlığın kabul edilmesinde Peygamberimiz Hz Muhammed Mustafa (S.A.S.) kendi elleriyle yapılmasına yardım ettiği mescidden buyana cemaatle namaz kılınan mescid ve camilerimiz ki Mimar Sinan'ın dünya çapında önem arzeden 600 yıllık cihan imparatorluğunun simgesi olmuş eserleriyle övündüğümüz camiler kapatıldı, kapıları zorlayanlara polis müdahale etmek zorunda kaldı.
479 yıldan buyana yapılagelen geleneksel Mesir Festivali bu yıl 480.si kutlanacakken iptal edildi.
Tabii bu gözle görülemeyen virüsün dünya çapında yaptığı tahribat, kıyım, alışkanlıkların terkedilmesi, bazı geleneklerden vazgeçilmesi, milli eğitime Yök’e ait okulların üniversitelerin kapatılması ve daha birçok tedbir amaçlı yapılan uygulamalar, işyerlerinin kapatılması ekonomimizi bozduğu gibi sosyal hayatımızı kısıtlayan uygulamalar 100 yıllardır hatta 1000 yıldır uyguladıklarımızı, yaptıklarımızı, baskı altında kalmadan hür irademizle yaşadıklarımızı ertelemek zorunda kaldık. Hürriyetimiz kısıtlandı, keyfimiz kaçtı.
Evlerde kaldığımız müddetçe git gel, otur kalk, ye iç, televizyon devamlı açık. Tedbir, temas, hijyen diyorlar her kanalda konuşmacı, vatsapta videolar, kimi komik moral veriyor kimi endişe, mesajlarda uzun uzadıya hikayeler olmadık yazılar olmuşlara dahi inanmıyoruz. Ama birşey var ellerimiz bu zaman zarfında olmadığından çok beyazladı elimin üzerinde yaşlılıktan olan kahverengi lekeler neredeyse kaybolacaklar!
Bir hoca öyle yıkanmaz böyle yıkanır bir profesör parmakları tarakla diğeri tırnak ucları…tarifler uzayıp gidiyor. Bu bizim geleneğimizde vardır. Mikroplardan temizlenmek için çocukluğumuzdan bu yana analarımız sık sık ellerini yıka mikroplar gitsin derdi. Hatta şöyle birşey daha vardı. Yemekten önce ve sonra ellerinizi yıkarsanız sofranın bereketi artar derlerdi. Beş vakit namaz kılan beş defa abdest alır temizlenir. Bizim için el yıkama bir alışkanlık hatta ihtiyaçtır.
Misafirliğe gittiğimizde ev sahibi kahveden önce kolonya tutardı misafirlerine. Dışardan gelmiş tedbir için veya odaya sinmiş kokuyu bastırmak için.
Telekolik olduk ya geçenlerde bir doktor el yıkadık tarak tırnak en az 20 saniye didikledik ellerimizi, ya üstümüz başımız. Sokaktayız biri aksırdı, tıksırdı rüzgar havada uçuşan toz polen tüm mikroplar saçımıza yapıştı. Eve geldik akşam yattık saçlardaki virüs mirüs, toz polen yastıkta, sağa sola dönen başımız koca gece bizimle beraber ta ki banyo yapıp temizleninceye kadar. Annelerimiz başlarını örterler sokağa öyle çıkarlar hatta evde iş yemek yaparken şöyle bi bağlayıverirlerdi baş örtülerini.
Bunlar güzel ve hijyene yönelik adetlerimizdi ama dürüstlüğümüz, insanlığımız, birbirimize saygımız, dayanışmalarımız gibi hasletlerimiz? Maalesef dünyaya olan yani maddiyata olan hevesler, menfaat, çıkarcı düşünceler, daha birçokları üstün gelince bu hasletlerimiz kaybettik.
Virüsün rengi belli değil ama insanlar gökkuşağı gibi maşallah. Virüsü göremiyoruz ama insanların çıkarcı binbir suratını görüyoruz. Virüs öldürmeden önce 14 gün avans veriyor. Bazıların fırsatçılığı akşamdan sabaha bizleri kazıklıyor.
Rafları boşaltmak ayrı bir uyanıklık. Diyelim rafları boşalttılar biz de açlıktan öldük koca dünyada yapayalnız üç beş uyanık yaşayabilir mi?? Onlar yaşarlar belki ama kazıklayacak insan bulamazlar.
Şu, karşımızdakini düşünme duygusunu, saygısını, edinmeliyiz artık. Kaçıncı asırdayız sülün osmanların zamanı da geçti. Şu önce ben alışkanlığımızı hadsizliğimizi bırakalım trafikte de öyle önce yaya diye koca koca yazılar yazıldı hala yayaların üstüne üstüne sürüyorlar duralım da yol verelim, yok.
Bu virüs bize ders verdi, hatta ev ödevi. Oturun evinizde dersinize çalışın ödevinizi yapın dedi. İmtihanı geçtiğimizde sokağa farklı insanlar olarak Adem’ler olarak çıkalım. Nuh’un Gemisi’nden inen seçilmiş insanlar gibi inelim sokağa evlerden.
Çin’in Wuhan kentinde bu vak’a meydana geldiğinde seferberlik başlattılar. 1000 yataklı prefabrik hastaneleri 6 gün gibi kısa zamanda yaptılar, Çin’in her yerinden doktorlar, sağlık görevlileri yüzlercesi geldi. Halkı disiplinli davrandı, kurallara uydular. Kimse bize birşey olmaz demedi. Gece gündüz sıkı disiplin, gayretli özverili çalışma ile virüsü geri püskürttüler. İnsanlık kazandı.
İşleri bitmiş, savaşı kazanmışlar, görev yerlerine dönerken: Maskelerini çıkararak gülerek selam vermeleri, birbirlerine sarılarak sessiz sakin zafer çığlıkları atmaları, otobüslerin önündeki eskortlarla havaalanına götürülmeleri, başarmanın gururunu yaşamaları karşısında gözlerim doldu.
Dün gece 21.00’de balkonlara çıkarak sağlık görevlilerimizi alkışlamamız bir ışıktı, dün gece gökyüzü mücevhere dönmüştü. Biz böyle bir memleketiz, zorlukları aşmayı bilen kadim milletiz.
Yok edelim şu belayı.
Yeniden yaşayalım dünyayı.
Her musibette bir nasihat vardır.
Her sabah taze bir başlangıçtır.