Günlerden 10 Kasım Pazar. Bülent Koşmaz Parkı’nda saat 8.30’da toplanmaya başladık. Genç yaşlı birer ikişer gelmeye başladılar ben geldiğimde iki kişi vardı ben üçüncüydüm. Beni görüp dönmek isteyenler olabilir diye erken gelmiştim. Bu tür hafta sonu turlarına katılan bisikletçiler hem tur ekip, hem de takım arkadaşıydılar, uyum içerisinde turu tamamlarlarken benim için ayak bağı olurum diye düşünenler olursa yol yakınken dönmelerine vakit tanıdım. Çünkü dernek başkanı Yüksel Gemici’ye “Yükselcim 50 km’ye kadar yalnız başıma gittim ama bu tur bundan uzun bir de ekibe uyum sağlamayabilirim” dediğimde. “Turdayken ne zaman dersen baktın yoruldun beraber döneriz” dedi. Bu güvence ile sabah geldim. Programdaki önemli hususlardan biri; 10 Kasım dolayısıyla Atatürk’ümüzün ölüm yıldönümü anma törenine katılıp yola çıkacaktık.
20 civarında bisikletli ile Cumhuriyet Meydanı’nda yerimizi aldık düzenli bir şekilde bisikletlerimizin başında saygı duruşunda bulunduk. Törene katılan bizim belediye arkadaşlarıma törenden önce hemen önümüzde duruyorlardı zaten merhaba demek istedim fıstık yeşili rüzgarlığım bisiklet ayakkabılarımla görenler önce bir şaşırdılar sonra hak verdiler bu yine bisiklet ile spora çıkmış dediler.
Törende çok duygulandım. Yazımın içerisinde anlatacağım. Yüksel Başkan önde ben yakınında meydandan çıktık istasyonu geçtikten sonra meydandan çıkarken iki arkadaşımızın lastiği patlamış onu tamir ediyorlar diye haber geldi. Çok yavaş giderek onları bekleyelim dedi başkan.
Güzergahımız ova yollarından köylerden geçerek ana yola hiç çıkmadan Turgutlu’ya ulaşmaktı. Çevre yolu alt geçidinden geçerken arkada tamir için kalan ekip yetişti normal seyrimizde devam ederken Yeniharmandalı’nın içinden Hacıhaliller’e geldik çay molası verdiğimiz kahvenin bahçesi büyüktü bisikletlerimizi meydana koyarken masaları birleştirip oturduk selamlaşmadan sonra çay su bazılarımız kahvaltılık ile molayı bitirdik hareket komutu şöyleydi “Herkes tekerlerini kontrol etsin.” patlaksa yola çıkmadan tamir edelim uyarısıydı bu.
Hacıhaliller’den çıktık düzensiz bir şekilde köy yolunda gidiyoruz. Araç olmadığından yolu kaplamıştık. Zaman zaman araç uzaktan gözüktüğünde “Araç” diye bağıran öndeki arkadaşın nidasını aralardaki diğerlerine iletmek için “Araç” sesini taşıyorlardı. Kim ortada kim arkada bilemediğinden uyarmak da önemli olduğundan araç diye bağıranlar çoğunluktaydı. Araç yaklaşırken hepimiz tek sıra oluyorduk. Bu dayanışma örneğinin ikinciydi ilki lastik tamiriydi.
Bir daha mola vermedik. Mevsimin özelliğinden mısır pamuk bitmiş tarlalar sürülmüş koca koca toprak topaçlarda pulluğun izleri görülüyor yol kenarındaki bodur ağaç ve yeşilliklerden başka pek yeşil gözükmüyordu. Arada bir çiftliklerin bağlı köpekleri vazifeleri gereği bize havlıyorlar zincirlerini koparacak şekilde gösteri yapıyorlardı. Ova yolu olduğundan bozuk asfaltta daha çok önüme bakıyordum. Yer yer oyuklar yamalar, kazılmış bozukluklara takılıp lastik patlatmayalım diye. Düzlük ve yol güzelleştiğinde başımı kaldırıp uzaklara bakıyordum. İkişerli üçerli yan yana gidişlerde muhabbet öyle koyuydu ki ama hep bisiklet ve tur üzerineydi. Arada bir beni göz ucuyla süzen yeni tanıştıklarımda vardı. “Bir sıkıntı yok değil mi abi” diyenlere “Şimdilik iyi gidiyor.” diyerek cevap veriyordum. Sohbete dalıp biraz orta ve gerilerde kaldığımda Yüksel, meraklanmasın diye önde onun yanına gidiyor ben buradayım deyip onu rahatlatıyordum.
Turgutlu’nun minareleri gözükmüştü. orta parkta toplanacak oradan yemek için serbest zaman tanıyıp dağılacaktık. Turgutlu’dan genç bir bisikletli Yusuf bizi orta parkta buldu. Turgutlu’da böyle bir etkinlik yapılmadığından zaman zaman Manisa’ya geliyor böyle bizim Manisalı bisikletliler Turgutlu’ya geldiğinde buluşuyorlarmış. Köfteciye oradan Turgutlu’nun meşhur şambalicisine götürdü bizleri. Tatlıyı yiyen şambalinin damağımıza yapıştığı gibi pedallara yapıştı. Dönüş rotası farklı yol olacak Hamzabeyli Köyü’nde mola verecektik.
23 kişilik grubumuzda yedi sekiz 15-17 yaşları arasında lisanslı bisikletçi gençler vardı. Birkaçının haricinde bisikletleri yol bisikleti yani bizim gençliğimizde kurs, yarış bisikleti dediğimiz bisiklet modeliydi tekerleri ince ve yoldan dolayı rahatsız olsalar dahi kanları kaynıyor daha hızlı gitmek isteyerek ağır tempodan rahatsız oluyorlardı. “Arada bir kopun dönün dedim.” Yüksel abi izin vermez diyorlardı. Sonunda Başkan Yüksel “Gözden kaybolmayacak şekilde gidin gelin” deyince fişek gibi fırladılar gruptan.
Yolda Atatürk’ümüzden bahsederek yine andık. Geleceğimizi Gençlere emanet etmesinden; “Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.” sözü üzerine Yüksel Gemici’ye teşekkür ettim. “Bugün pazar bu çocuklar ya sinemaya, ya sokağa, ya parka, çıkacaklardı veya bilmediğimiz başka taraflara gideceklerdi.” dedim. Arkadaşlık kurmuşlar siz büyüklerin kontrolünde, disiplininde, bir uğraş içerisinde, yarın yarışmalara katılırlar, başka şehirlere giderler, yeni arkadaşlıklar kurarlar, sosyal hayata, dostluğa alışırlar. diye söyleşirken Yüksel’in lastiği patladı. Ön tarafa haber uçuruldu yavaşça devam edin diyerek. Birkaçı tamire yardımcı oldular kısa zamanda bitti. Dayanışma takım ekip arkadaşını yolda bırakmama. Bir de “Abi bir sıkıntı yok değil mi? Mola verebiliriz, dinlenelim isterseniz.” deyip beni kollamaları tura yeni katılmış ve yaşça büyük birini düşünmeleri. Takım ruhu bu işte.
Hamzabeyli’de moladan sonra yol bana uzadı, tempoyu da yükseltmiştik ama durun dinlenelim demedim. Yüksel’in sık sık arkasına bakmasına rağmen. İlker Uzelli sağ olsun evi de bizim taraftaymış evimin önüne kadar eşlik etti.
Bilmiyorum, bir daha katılır mıyım veya onlar çağırırlar mı? Katılmak için biraz profesyonel biraz da antrenmanlı olmak gerekiyor. Yaş yetmiş iş varmış dediklerine bakılırsa kanım da kaynamıyor değil hani.