-Sosyal Yaşamın Kişiler Üzerine Etkisine Bir Bakış…
Toplum olarak etkileşimi yüksek ve sosyal ilişkiler açısından ise de aktif bir toplum olduğumuzu gözlemleyebiliriz. Bu etkileşim insan yaşamı için ise de oldukça sağlıklı etkiler oluşturmaktadır. Etkileşimlerin olumlu veya olumsuz deneyimleri kişinin psikolojik iyi oluşuna etki etmektedir.
Gelişim süreçlerimize baktığımızda ve var oluş amaçlarımızı sorguladığımızda ait olma, değer görme, sevilme gibi ihtiyaçlarımızın olduğu ve bu ihtiyaçlarımızın karşılanmış olması yaşamsal haz ve huzur için önemlidir. Özellikle gelişimin ilk zamanlarından yani çocukluk süreçlerinden itibaren bu ihtiyaçların karşılanmış veya sağlıklı sınırlarda olması kişinin gelecek yaşamında ‘’el âlem ne der’’ düşüncesinde olmasını önemli ölçüde düşürmektedir. Bakıldığında sosyal yaşamın bu olumsuz etkisine daha az maruz kalmak kişinin önceki yaşlarına kadar gitmektedir.
Yaşam süresince kendi isteğimiz, düşüncemiz, hayalimiz, beklentimiz olmamasına rağmen bazen(veya daha fazla) fedakârlıklar ya da diğer seslere göre şekil aldığımız olmuştur. Yaşamımızı kendi dışımızdaki bir sese göre şekillendirdiğimizde neler hissettik? Ya da neler hissederiz bir hikâye ile somutlaştıralım:
Bir gün baba-oğul ve eşekleri yola çıkarlar. Baba eşeğe biner çocukta onların ardı sıra yürümeye başlarlar. Biri çıkar önlerine:
-Utan be adam! Koca adam eşeğe binip çocuğunu yürütüyorsun der.
Adam düşünür ve utanır, doğru der ve eşekten iner, oğlunu bindirir eşeğe. Bir başkası daha çıkar önlerine:
-Ayıp ayıp! Yaşlı baban yürüyor sen eşeğe biniyorsun!
Baba – oğul düşünürler adam doğru söylüyor deyip birlikte binerler bu kez eşeğe. Ama o da ne biri daha çıkar önlerine?
- Bire vicdansızlar! Bu sıcakta eşeğe iki kişi binip hayvanın canını mı alacaksınız? Yazıklar olsun size.
Baba, oğul birbirlerine bakar galiba adam haklı deyip eşeğe ikisi de binmez öylece yürürler. Ama bu kez de bir başkası önlerine çıkıp;
- Enayiler, eşek bomboş gidiyor bunlar yürüyor demez mi?
Baba der ki oğluna:
-Oğlum bak öyle yaptık olmadı, böyle yaptık olmadı, sen istersen bacaklarından tut, ben de başından biz onu taşıyalım der ve beraberce sırtlarına alırlar eşeği, düşerler yola. Ama bu kez bir başkası çıkar önlerine;
- ‘’Şunlara bakın! Eşek onları taşıyacağına, onlar eşeği taşıyor!’’ diyerek kahkahayı basınca baba ve oğul birbirlerine bakakalırlar adamın ardından…
Hikâyeye baktığımızda şunu söyleyebiliriz ki ’’el âlem hep bir şey söyler.’’ Bir başka bakış açısıyla da düşündüğümüzde kim bu el âlem, neden bize bir şeyler söylüyor, neden hemen kabul ediyoruz ya da acaba bu tutumu kabul eden biz miyiz hatta kendimiz miyiz?
-Toplumda ait hissetmek, var olmak, sevgi ve değer görmek isteğimiz olduğu için bu kadar kabullenici ve uyumlu(!) olabiliyoruz acaba? Bu bağlamda düşündüğümüzde kişinin tanımlaması ve uyum sağlaması gereken ilk öncelik kendi benliğidir.
Yaşamdaki ilk deneyimlerinizden kök alan var olma ve değer görme çabası kişinin yaşamındaki kumanda merkezine kendisini değil de toplumu veya değer görmek ve kabul görmek istediği kişiyi koyarak yaşamını bir başka değişkene bağlamış olmaktadır. Bağlanılmış bir yaşam kişiyi psikolojik iyi oluştan uzaklaştırmaya devam edecektir.
-Çözüm noktasında atılması gereken adımlarda iyi bir sorgulama ve farkındalık süreci gerekmektedir: Kişinin kendisine ve yaşamına yönelik. Kendi değerleri, istekleri, becerileri, hayalleri, düşüncelerini tekrar gözden geçirerek başlayabilir. En önemlisi ise ‘’gerçekten ben kimim, neyi yapmak bana iyi hissettirir, neyi yapmak iyi hissettirmez?’’ diyerek başlayabiliriz.
Farkındalık katması ve sorgulamalar yapması dileğimle keyifli okumalar.