Yaşam süresince çokça deneyim sağlamaktayız. Yaşamda beklenen ve beklenmeyen çokça deneyim, olay ve durumlarla karşılaşmaktayız. Daha önceki yazımda da yaşamdaki doyum, huzur ve sağlıklı sınırlarda sahip olması istenen yaşam için yaşamı anlamlandırma, algılama ve kabullenme durumu belirleyici olmaktadır. Bugün de bu konu özelinde bir hikâyeden bahsetmek istiyorum:
-Eski bir Çin hikâyesidir.
Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Çok fakirmiş ama Kral'ın bile kıskandığı bir ata sahipmiş. Kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. "Bu at, bir at değil benim için; bir dost, insan dostunu satar mı?" dermiş.
Bir sabah kalkmışlar ki at yok! Köylü ihtiyarın başına toplanmış. "Seni ihtiyar bunak, bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Kral'a satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın," demişler.
İhtiyar, "Karar vermek için acele etmeyin," demiş. "Sadece 'at kayıp' deyin, çünkü gerçek sadece bu. Ötesi sizin yorumunuz. Atımın kaybolması bir talihsizlik mi, yoksa şans mı bunu henüz bilemiyoruz."
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Aradan 15 gün geçmeden, bir gece ansızın at dönmüş. Meğerse çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş. Bunu gören köylüler toplanıp ihtiyardan özür dilemişler. "Tamam," demişler. "Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var." "Karar vermek için gene acele ediyorsunuz," demiş ihtiyar.
"Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece bu. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç. Birinci cümlenin birinci kelimesini okur okumaz kitap hakkında nasıl fikir yürütebilirsiniz?"
Köylüler bu defa açıkça ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden, "Bu adam sahiden budala," diye geçirmişler.
Bir hafta geçmeden, ihtiyarın tek oğlu vahşi atları terbiye etmeye çalışırken attan düşmüş ve bacağını kırmış. Evingeçimini temin eden oğul şimdi uzun bir süre yatakta kalacakmış.
Köylüler gene gelmiş ihtiyara. "Bir kez daha haklı çıktın," demişler. "Bu atlar yüzünden tek oğlun uzun süre bacağını kullanamayacak. Sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın."
İhtiyar, "Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz," diye cevap vermiş. "O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı. Gerçek bu. Ötesi sizin yorumunuz, sizin verdiğiniz karar.
Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez."
Birkaç hafta sonra düşmanlar kat kat büyük bir orduyla saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan herkesi askere çağırmış.
Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu hariç bütün gençleri askere almışlar! Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkân yokmuş. Giden gençlerin öleceğini ya da esir düşeceğini herkes biliyormuş.
Köylüler gene ihtiyara gelmişler. "Gene haklı olduğun kanıtlandı," demişler. "Oğlunun bacağı kırık ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki hiç dönmeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması talihsizlik değil, şansmış meğer."
"Siz erken karar vermeye devam edin," demiş ihtiyar. "Oysa gelecekte ne olacağını kimse bilemez. Bilinen tek gerçek var, benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde... Bunların hangisinin talih, hangisinin şanssızlık olduğunu kim bilebilir ki?"
Hikâyeden de yola çıkacak olursak; yaşamlarımızdaki gelişmeleri özellikle de gelecekteki gelişmeleri bilmek bir yana dursun tahminler konusunda bile yanılma ihtimalimiz yüksektir. Hemen bir yargıya düşmek veya net bir kararda bulunmak yaşamlarımız için zaman zaman lüks olabilmektedir. Bu lüks tavır yaşam içerisinde anlık huzur, mutluluk ve doyum için kimi zaman engelleyici bir tavır oluşturmaktadır. Yaşamımıza olumsuz etkiler de bırakabilmektedir. Derin anlamlar çıkarmaksızın yaşamsal süreçlerde anlık gelişen durumlara karşın kabullenme ve anlamlandırma süreçleri içerisinde oluşan beklentiler ve genel yargılar yaşamın akışını zorlaştırabilmektedir.
Yaşama dair olumsuz düşünceler, beklentiler de oluşturmamak ve yaşam kalitemizde artış sağlamak amacıyla olayın içeriğine karşın genel ve net beklentiler içerisine girmemek sağlıklı bir yaşam için iyi bir tavır olabilmektedir. Kaliteli ve istendik bir yaşam için sağlıklı bir yorumlama ve anlamlandırma süreçleri aynı hikâyedeki gibi bizlere daha anlamlı ve kabullenilebilir bir yaşamın kapısını aralayabilmektedir.