Merhaba sevgili okurlar… Bugün sizinle biraz hayat hakkında konuşacağım. Bilmem, farkında mısınız? Yaşadığımız hayatı sürekli suçluyoruz. Bu suçlama işine ben de dâhilim.

Bizler yaşadığımız her olumsuzlukta hayatı suçlarken, olumlu bir şey olduğunda hayatı hiç aklımıza getirmiyoruz.

Sanki içinde yaşadığımız hayatı, kendi tercihlerimiz belirlemiyormuş gibi sürekli hayata yükleniyoruz. Havasıyla, suyuyla, toprağıyla bize fayda sağlamaktan başka hiçbir şey yapmayan hayata sürekli yükleniyoruz.

Vicdanlı olduğumuz kadar da insafsızsak buna hayat ne yapabilir? Hayatla barışık olmak istiyorsak, ona kendi dilimizle yaklaşmayacağız, onun dilini anlamamız gerekiyor. Çünkü zaten her gün kendi diliyle bizimle konuşarak bize ulaşıyor. Havasıyla, suyuyla, toprağıyla, doğasıyla, fırtınalı halleriyle bize kendi dili döndüğünce uyardığı halde, yine kendi bildiğimizi okuyoruz. Hayata karşı adeta üç maymun gibiyiz.

****

Hayatın olmazsa olmazları olan havanın, suyun, toprağın bize anlattığını anlayamıyoruz gibi geliyor bana. Hayat, gözümüze sokarcasına “Kendinizin gücünü ya da beni fark edin ve geleceğinizi düşünerek beni iyi yaşayın” diyor. Biz onu bir türlü duymak istemiyoruz.

Kendi ellerimizle mahvettiğimiz hayatı suçlarken, aslında suçlunun kendimiz olduğu gerçeğiyle yüzleşince bir nevi vicdanımızı rahatlatıyoruz.

Ya sonra ne olacak? Sonrasını biz yaşayamayacağız zaten. Geride kalanlar bizim gibi yaşayarak görecek.

****

Biliyorum, onlarda bizim yaşadıklarımızda farklı şeyler yaşamayacaklar. Yine hayatı suçlayıp, pişmanlıklar olacak hayatlarında. Hayatın ne anlatmaya çalıştığını anlamayacaklar. Sadece hayat ve insanlık için güzel şeyler bırakanlar güzel anılacak.

Her neyse… Ben içinde yaşadığımız hayatı anlayın ve fark edin istedim.