Bu güzelim İtalyan halk şarkısı nedense ülkemizde çok uzun seneler sonra izleyicileriyle buluştu. Nedeni siyasal taassup. 12 Mart 1971’den itibaren başlayan Mc Carthy’cilik döneminde ne yazık ki, başta TRT olmak üzere birçok yerde bu ezgi yasaklandı. Öyle olunca da yer altına indi, devrimci gençliğin forumlarında, gizli toplantılarında söylenir oldu.
Hafif Batı Müziği sanatçısı Mehmet Taneri farklı sözlerle “Sen, Sen, Sen” adıyla popüler aşk şarkısı olarak seslendirdiyse de aslının yerini tutmadı tabii ki. Bizler bile demokrat kimliğimize rağmen, mırıldanırken, komünist şarkısı söylüyor diye yaftalanma endişesiyle kesmek zorunda kalırdık. Ne gariptir ki Milli mücadelenin Gündoğdu marşını, Eskişehir marşını solcular söz yazıp kendilerine mal ettiler diye bir taraf yok sayarken, diğer taraf da güzelim “Çırpınırdı Karadeniz” türküsünden, “Fetih Marşı”ndan insanın kanını kaynatan mehter marşlarından mahrum kaldılar.
Sonra ne mi oldu? Rahmetli Türkeş partisinin kongresini bir zamanlar vatan haini diye niteledikleri Nazım Hikmet’in dizeleriyle açtı. Rusların Kızılordu korosu, mehter takımıyla birlikte konser verdi. Dünkü Maocular bugünün kızıl elmacısı oldu, dahası Cumhur ittifakının da yandaşı. Dün kızıl bayraklarla, Mao’nun, Lenin’in, Marx’ın posterleriyle yürüyenler bugün Al bayrağımızla, Atatürk resimleriyle geziyorlar. İzmir marşı da Türkiyem türküsü de millet çoğunluğunun ortak ezgisi oldu. Che Guavera, Deniz Gezmiş artık popüler kültürün parçası oldular. Tişörtleri, kazakları, kupaları, magnetleri, posterleri hediyelik eşya dükkanlarında, sokak tezgahlarında, sosyete pazarlarında kapış, kapış gidiyor. Nazım’ın da Necip Fazıl’ın da ideolojik yanları, yaşam tarzları artık daha az konuşuluyor sanatlarından daha çok söz ediliyor.
Gelelim tekrar “Bella Ciao” ya da “Çav Bella” ya. Yıllarca yasaklandı da ne oldu sanki? Sağcısının, solcusunun hepimizin kanını kaynatmıyor mu? Dahası İslamcı gençler bile bu müziğin üzerine namaza davet eden sözler yazarak terennüm ettiler. Rahmetli babam derdi ki; gençliğinde isyankar olmayan, başkaldırmayan 35-40’ından sonra da hala isyankar olan normal değildir. Ona da bir hocası söylemiş. Vallahi doğru. Biz, kıymetini bugün en keskin muhaliflerinin bile anladığı cennetmekan liderimiz merhum Süleyman Demirel’e bile isyan etmiş bir nesiliz. Başkanımız Hamdi Üçpınarlar ve o gün AP il başkanı olan birçok büyüğümüz sağ. Bir öğle yemeği arasında nasıl bir kulis yaparak, Demirel’e rağmen onun adayını devirerek rahmetli Nuri Bayar’ı genel sekreter seçtirişimizi yakın siyasi tarih yazıyor. Dahası DYP Büyük kongrelerinde kaç defa Demirel’in listesini deldik. Hiç kızmadı, öfkelenmedi, güçlü olan kazandı demekle yetindi. Demirel’in 80 darbesinden sonraki mücadelesi 91 de yeniden iktidar oluncaya dek “yasaksız Türkiye” ve “Konuşan Türkiye” temalarıyla geçti. Çav Bella üstündeki yasaklar da 91’de Demirel 7 inci kez başbakan olduktan sonra tümüyle kalktı.
Aslında Çav Bella hiç de öyle yasaklanmasını gerektirecek bir şarkı değil. Şarkının orijinali İtalya’nın Po ovasında pirinç tarlalarında diz boyu suyun içerisinde, zor şartlarda ve salgın hastalık riskiyle karşı karşıya çalışmak zorunda olan tarım emekçilerinin şarkısıdır, elveda sevgili demektir. Sabah tarlaya giden işçi, karısına veda edercesine sözler sarf etmektedir. İsyankar bir halk ezgisidir. Anadolu’da da buna benzer yüzlerce isyan türküleri vardır. İtalyan sosyalistleri II. Dünya savaşı yıllarında Faşist Mussolini rejimine karşı direniş başlatırlar ve bu şarkı üzerine özgürlükçü sözler yazarlar ve artık o bir direniş şarkısı olur. Kimse korkmasın Çav Bella artık bugün popüler kültürün bir parçası oldu. Meyhanelerde, türkü barlarda, gazino, bar, pavyon ve restoranlarda kimi zaman fasıl gurubunun, kimi zaman türkücünün, kimi zaman pop ya da arabesk sanatçısının dilinde insanları eğlendiriyor. Koca göbekli sonradan görme para babaları da bu direniş şarkısına kadeh kaldırıyor, sanatçının başından gül yaprağı yağdırıyor. Tabi gerçek sanatçıların konserlerde hakkını vererek gösterdikleri performansı ayrı bir yere koyuyorum.
İki aydır ev hapsindeyiz. Pazar günü çarşı iznimizi kullanırken özgürlük şarkıları dilime pelesenk oldu. Tabi en başta da Çav Bella. Kendi evimizde de olsak insan özgürlüğünü kaybettiği zaman kıymetini daha fazla anlıyor. Şarkı söyleye, söyleye ne kadar yürüdüğümün kaç tur attığımın farkında bile olmadım, ama akıllı telefonlar atlamıyorlar onlar raporu veriyor.
Benim yürüdüğüm yerde de haber aldığım başka yerlerde de 65 yaş üstü gençler, hiçbir kural ihlali yapmadan olgun bir şekilde kendilerine verilen süreyi tamamladılar. Televizyonlarda da hiçbir vukuat haberi yoktu. Sayın Cumhurbaşkanı da aynı şeyleri söyledi ve teşekkür etti. Çocuklar da velileriyle çıktılar onlardan da bir vukuat haberi gelmedi.
Hep söylüyorum bu nesil sorumluluğuna müdrik bir nesildir. Özgürlüklerine düşkündürler ama kurallara da uyarlar. Ya hafta sonları hariç hiç yasağa takılmayan 20-65 arasına ne demeli. Gene de 50 yaş üstünü ayrı tutalım ama diğerleri tam sorumsuzluk örneği. Ev partileri, oturak alemleri düzenleyen onlar, gizli kumar oynatanlar ve oynayanlar onlar, AVM kapılarında kuyruk olanlar onlar, 65 üstüne ayrılan sürede sahte refakatçi kılığına girenler, kaçak çıkanlar gene onlar. Hastalığı yayanlar da onlar. Her gün açıklanan tabeladaki vaka sayısındaki iniş çıkışlar da zaten bunu izah ediyor. Haftada iki gün yayamıyorlar da ondan.
Hal böyleyken en tehlikeli yerler AVM’ler, berberler bile açılırken, spor salonları, restoranlar konuşulurken hala niye bu yükü biz çekiyoruz, niye özgürlüğümüz kısıtlanmaya devam ediliyor? Kadim dostumuz İçişleri Bakanı Sayın Süleyman Soylu’ya naçizane tavsiyemdir. Yerinizde olsam hafta içinde de çalışanlar hariç 20-65 yaş arasındaki herkese sokağa çıkma yasağı uygularım. Çalışanlara da mesaiden makul bir süre sonrasından, sabah makul bir süre öncesine kadar yasak koyarım. 65 yaş üstüne en uygun saate 3 saat müsaade veririm ve yürüyüş parkurlarının bulunduğu parklara ve spor alanlarına diğer yaş guruplarının girmesini yasaklarım. Evcil hayvanlarını gezdirenlere de kesinlikle 65 üstüne ayrılan sürede izin vermem. Daha çok önerim var ama hele bunlar uygulansın gene yazarım. Hepinize sağlık ve özgürlük dilerim.
Dayanamam tutsaklığa / Güneş doğacak, açacak çiçek / Gelip geçenler diyecek merhaba / Merhaba ey güzel çiçek / çav bella çav.
Hoşça kalın sağlıkla kalın…