Cumhuriyetin 96. Yıl dönümünü millet olarak büyük bir coşkuyla kutladık. Bana mı öyle geldi, yoksa gerçekten mi öyleydi? Bu yıl her zamankinden daha büyük bir coşku vardı. Bu coşkuda elbette başta Ankara ve İstanbul olmak üzere, bazı büyükşehirlerin belediyelerinin el değiştirmesi de rol oynadı ama asıl önemli etken unutturulmaya yüz tutmuş Cumhuriyet değerlerine aziz milletimizin topyekun sahiplenme duygusuydu.
Gökçen efenin, Kamalı Zeybeğin, İnce Mehmet efenin torunları, Ödemişli gençlerin 2000 kişilik zeybek gösterisi herhalde bir rekordur. Manisa Cumhuriyet meydanındaki gösterilerde de büyük bir coşku gördüm paylaşımlarda. Büyükşehirler başta olmak üzere her ilde, ilçede, kasabalarda akşam düzenlenen fener alayları, yürüyüşler, konserler de geçen yıla göre çok daha coşkuluydu. Bu coşku Nevşehir Valisini bile çark ettirdi. Millet Cumhuriyetine ve değerlerine sahip çıkıyor…
Cumhuriyet en basit tanımıyla halkın kendi kendini idare etmesidir. Egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğu, hiçbir şahsın, zümrenin, hanedanın yönetim üzerinde ayrıcalıklı bir hakka sahip olmadığı rejimin adıdır Cumhuriyet. Tabi Cumhuriyet üzerinde muhtelif tanımlar yapılabilir. İlber Ortaylı hocamız da TV de etimolojik bir tanım yaptı. Arapça, Rusça ve batı dillerinde aynı anlama geldiğini özetle halk idaresi anlamını taşıdığını ifade etti.
Ancak benim bugüne kadar duyduğum en güzel tanım 9. Cumhurbaşkanı merhum Süleyman Demirel’e aitti. Merhum Demirel, kardeşi merhum Şevket Demirel’in kurduğu vakfın katkılarıyla yapılan ve aziz milletimize armağan edilen, Cami, kütüphane, demokrasi ve kalkınma müzesi, konukevi, müze evi ve çeşitli sosyal alanlardan oluşan külliyenin açılış töreninde yapmıştı bu tarifi.
Vefatından birkaç yıl önceydi. Doğrusu her ikisinin imzasını da taşıyan davetiyeyi alınca çok duygulanmış, hemen koşmuştum törene ve sağlığında açılışı gerçekleştirebileceği için de şükretmiştim Allaha. Esenboğa’dan kalkan özel uçakta birçok eski dost ile kucaklaşma fırsatı bulmuştum. Mahşeri bir kalabalık vardı törende. Kimler yoktu ki? Gagavuzya Cumhurbaşkanı, Romanya önceki cumhurbaşkanı, dönemdaşı bazı yabancı Devlet adamları, Ürdün prensi Hasan, devlet ve hükümet başkanlarının özel temsilcileri, büyükelçiler, kor diplomatlar, önceki meclis başkanları, bazı bakanlar, milletvekilleri, dava ve yol arkadaşları, hatta yıllarca karşısında siyaset yapmış muhalifleri ve muarızları, ülkemizin önde gelen iş adamları, bilim adamları ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen aziz milletimizin vefakar ve cefakar insanları vardı. Tören için hazırlanan çadır bu kalabalığa yetmiyordu. O yüzden çadırın dışına dev led ekranlar kurulmuş binlerce vatandaş ancak dışarıdan izleyebiliyordu. Çadıra güçlükle girebildik ve annemi güçlükle oturtabildim biz de ancak ayakta izleyebildik. Ailenin damadı sayın İlhan Kesici de hemen arkamda o da ayakta izleyebiliyordu.
CHP milletvekili Tolga Çandar Ege havaları ve Demirel’in sevdiği bir Isparta türküsü okudu ve harmandalı ile bitirdi. Çandar dinletisini sonlandırırken “bizde özü doğru, sözü doğru olana, mert olana, kıvırmayana, boyun eğmeyene efe derler, Türkiye’nin en büyük efesine selam olsun dediğinde ise ortalık adeta yıkılıyordu. Sonrasında sahne alan Türk asıllı ABD vatandaşı ama Türklüğünü gururla ifade eden keman virtüözü Canan Anderson ise büyüleyici performansıyla adeta Çandar’ı tamamlıyor, modernite ile gelenekselliği bir araya getirerek çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kültürel sentezini ortaya koyuyordu.
Beklenen an geldi… Merhum Demirel platforma çıktı, yıllarını verdiği ülke kalkınmasına çabalarını anlattı ve tüm bunları Cumhuriyete ve Atatürk’e borçlu olduğunu söyledi. Cumhuriyet nedir derseniz? “Cumhuriyet benim” diye devam etti. Cumhuriyet olmasa Anadolu’nun garip bir köyü olan İslamköy’de iki odalı kerpiç bir evde doğan ve burada büyüyen Süleyman, okuyamaz, köyde çobanlık ve ırgatlıktan başka bir şey yapamazdı ne mühendis, ne genel müdür, ne başbakan ne de cumhurbaşkanı olabilirdi dediğinde ise bir alkış tufanı koptu.
Tören sonrası külliyeyi gezdik. Şevket Demirel’in sahiplerinden satın alarak külliyeye dahil ettikleri komşularının kerpiç evleri ve doğup büyüdükleri kerpiç evi gezdik. Gerçekten hayran kalınmayacak gibi değil. Yıllar önce dinlemiştim. Hacı Yahya efendi oğullarının okumasını çok istiyordu ancak o devirde malum, mahsul para etmiyor kıt kanaat geçinebiliyorlardı. Buna rağmen evlatlarını Isparta’ya ilkokula göndermiş, sonrasında Süleyman leyli meccani Afyon Lisesine yazılmıştı. Lise bittiğinde ise İstanbul Mühendis Mektebine (İTÜ) gitmeye hak kazanmıştı. Yahya Efendi Demirel’i karşısına aldı, buraya kadar dayanabildiklerini ancak gelirlerinin İstanbul’da okutmaya yeterli olmayacağını ve çalışıp para biriktirmesi gerektiğini söyledi. Demirel o yaz köyün bütün hayvan sahiplerinin kapısını çaldı belirli bir ücret karşılığı davarlarını otlatabileceğini söyledi. Çobanlık yaptı para biriktirdi, o para tahsiline katkı oldu. Yıllar sonra başbakan olduğunda genç bir gazeteci onun bu bilinmeyen geçmişini ortaya çıkardı ve ilk kez çoban Sülü lakabını o zaman aldı. Sonraki yazlar ise ikmale kalan Isparta’nın zengin çocuklarına matematik, fizik, fen dersleri verdi, harçlığını çıkardı. Sonrasında ise onun açtığı yoldan kardeşi Şevket de geçti o da mühendis oldu.
Merhum Demirel “Cumhuriyet benim” demekte haksız mı? Son derece haklıdır. Milli Mücadele kazanılmasaydı, Cumhuriyet kurulmasaydı Türkiye ne olurdu? Belki İngiliz, belki Amerikan mandası altında Anadolu’nun fukara halkı gene fukaralığına devam ederdi. Ya saltanat devam etseydi? O zaman da belki İstanbul’un paşazadeleri, aristokratlarının evlatları okurlardı ama İslamköylü Süleyman mühendis olabilir, başbakan olabilir, cumhurbaşkanı olabilir miydi? Sizler bu yazıyı okuduğunuzda Merhum Demirel’in vefalı dostları, izinde gidenler, İslamköy Çalcatepe’de anıt mezarı başında onun 95. Doğum gününü kutlayacaklar. Allah mekanını cennet kılsın, fikirleri, kalkınma idealleri, demokrasi sevdası, mücadele azmi, yeni nesillere ışık olsun.
Cumhuriyetimizin 96. Yılını idrak ettiğimiz bu günlerde yüce Allahım bu ülkeyi ve cumhuriyeti bize armağan edenleri, başta Gazi Mustafa Kemal ve silah arkadaşları olmak üzere tüm şühedanın, gazilerimizin ruhlarını şad eylesin, mekanlarını cennet eylesin, onlara rahmetiyle muamele eylesin. Türkiye Cumhuriyeti ilelebet var olsun.
Sağlıcakla kalın…