Hepimizin mutsuzluk garantili cümlesi: “El alem ne der?” Hayatımız başkalarına göre düzenlediğimiz konulardan birisidir “El alem ne der” düşüncesi. Yıllardır böyledir bu. O mahalle baskısı dediğimiz şeyi buram buram yaşarız. Çoğumuz pek umursamamaya çalışırız. Birileri için giyimimizi değiştirir, birileri için temizlik yapar, el alem görmesin diye akşam perdeleri kapatırız. Daha nicelerini sayabilirim size. Ne yazık ki Türkiye’de el alem hayatımızın merkezi olmuş durumda.

El alemin dili “yargı” dili. Bu yargılamalarda ayıp kelimesi ile başlar. “Ayıp, o giyilir mi?”, “O senin büyüğün onunla öyle konuşma”, “Onun kızı/oğlu doktor olamamış, vah vah ne yazık” gibi cümleleri işitiriz.  Neden bunları utanılacak bir şeymiş gibi görürler ki? Biz neden ele güne karşı utanmalıyız ki? Çünkü yargılanmaktan korkuyoruz. Bu yargılamalar da bizim bir şeyler yapmamıza engel oluyor. 

Her ne kadar umursamamaya çalışsak da buna itiraz edemiyoruz, kendimizi seçimlerimizi değiştirirken buluyoruz. Kendine dahi aklı yetmeyenlerin, fikirlerine önem veriyoruz. Soruyorum size, daha kendine hayrı olmayandan akıl almak niye? Hiç de kendilerine dönüp bakmazlar. Çifte standart uygularlar. Bizler de işte böyle başkasının dediklerine mahkûm yaşarız.

Bu el alem dediğimiz illet şey şarkılara bile konu olmuştur:

“Ele güne karşı yapayalnız

Böyle de olmaz ki…

Nasıl da gittin insafsız

Böyle bırakılmaz ki!”

El alem ne diyecek korkusu aklımızı bulandırır. Bizi de bunaltmaya başlar.

Boş verin el alemi… El alem için yaşamayı bırakın. Kararlarınız için diken üstünde olmayın ve daima kararlarınızın arkasında durun. Çünkü el alem hiçbir zaman susmayacak.

Bir tane hayatınız olduğunu unutmayın!