Hesap tamam da kitap tekerlemeyi mi tamamlıyor. Bana göre öyle değil yaşantımızda her tarihin bir hesabı bu hesabın neticesi yazılan bir kitabı var.
Yakın zamanda vefat eden, hakkın rahmeti rahmanına kavuşan, bir türlü unutamadığım rahmetli Zeki Ağabey’imi andım yine kendi kendime. 70 yıl beraber olmuşuz 2 sene askerliğinde Kars’taydı ben de lisede benden bir sene önce İstanbul’a gitti bir sene önce döndü 2 de buradan 4 sene farklı yerlerde olmuşuz.
Rahmetli babam ile 39 rahmetli annemle 66 yıl beraber olmuşuz. Büyütmüş, okutmuş, yetiştirmiş, danıştığım babam; ortağım, arkadaşım olmuştu. Hala danışacağım anlar olduğunda babamı ararım. Annem, kötü ve kötülüklerden yanlışlardan korunmak için her sabah oku üfle derdi.
Eşimle geçen bir hafta önceki yıldönümüne göre 43 senedir beraberiz. Çocuklar torunlar hesabı genişletir. Yeni sayfalar açmak gerekir.
Çocukluğumuz yaşlarında güçlü olmayı istemişizdir. 17’sinden sonra yakışıklı olmayı, 30’undan sonra zengin olmayı. Bizim yıllarımızda zenginden ziyade arabamız olsun derdik. 55 yaşından sonra hayattan istediğin herşeyin yavaşladığı, rolantiye alındığı, yeni tabirle bazı şeyleri, yeni atılımları, projeleri ıskalamak istediğimiz üzerinde durmadığımız kazandıklarımızın hesabını yapmaya başlarız. Kazandıklarımızı paylaşmaya başladığımız yıllardır. Bilgi, para, tecrübe. 65’ten sonra nasihat dönemine geldiğinizde vücudunuzu tanıyamazsınız.
Göz kapakları, yanaklar, eller, ayaklar, bacaklar, derken tüm vücudunuz size yabancı olur. Kaslı yapılı, taranmış saçlı, kendinizi benzettiğiniz artist, aktör çakması fiziki görüntünüz. Ne zaman bu hale geldiğinizi bilemezsiniz. Bir sabah uyandığınızda gece olmuş zannedersiniz. İçiniz hala 40’larındadır olgunlaşma çağındadır. Kabullenemezsiniz, atlayıp zıplayamadığınız ters takla düz takla atamadığınız için hatta koşamadığınız için yürüyüştür sporunuz. Bununla öğünürsünüz şu kadar adım, her sabah, sahilde parkta bahçede diyerek biraz gösteriş, farklılık, hava katmaya çalışırsınız.
Yürümeyi sevmem, benim derdim bisiklettir. Dönme dolap gibi parktaki yürüyüş parkurunda, patinaj yapar gibi en azından bantta yürümek istemem. Bisiklet hürriyettir, dar toprak yollar, geniş uzun ekin tarlaları, ip gibi dizilmiş uzayıp giden bağlar, bazen bir büyük çitlembiğin kendisi, gelincikler, papatyalar, patikalar, ovalara yollara yayılan kuş sesleri, başka bir araçla duyulamayacak, ulaşılamayacak yerlerdir. Köyler, soluklanmak için girdiğiniz köy kahveleri. En masum ulaşım aracıdır, spor aktıvizm aracı, bunun yanında otoparka çözüm arayışında çaresiz kalan siyasilere de çözüm imkanı. Çevreci özelliğinden dolayı bi o kadar da masum. Özgüven, serbestiyet, insanî hasletleri canlandırıp yaşatan tetikleyici, terapist, aynı zamanda dost canlısı; yeşilin beyaza boyandığı tarlalarda çalışanlara “kolay gelsin” “sana da” diyerek selamlaşan, uzaktan koyun sürüsünü gördüğünüz de “Heyy saldırmaz değil mi?” diyerek çobana seslendiğinizde gardınızı aldığınız iri başlı çoban köpeğinin haşmetinin yanında bastırılmış bakışı, sürerken gözlemleyip detaylandıran, “Bi ihtiyacınız var mı?” Dediğiniz yolda kalmışlara yardımsever, gülümseyen, sevecen, herşeyi ile bir arkadaştır. Doğadır, dünyadır, yalnızlıkları, ıssızlıkları beraber yaşadığınız arkadaşınızdır. (Bu hesabı biraz uzun tuttuk galiba.)
Yıllarca devam eden ve hayatta kalan arkadaşların artık telefona düşmüştür. Bir programında fotoğraflar, bir başkasında görüntülü konuşmalar, arada bir “Sesin gelmiyor” sızlanmaları, sizi tatmin etmeye başlar. Daha çok torunlardır artık meşguliyetiniz. İlerleyen yaş 65-70 gidedursun akıldan geçenleri geri kalan süreye ayarlarsınız. Sünnet tamam da evleneceklerini hesaplarsınız ama defter dolmaya başlamış sayfalar azalmıştır. Hesap kitapsa okunacak sayfaları zamana yaymak istersiniz bi kalemde yazmaya başladığınız defter, bi solukta okumak istediğiniz kitabın son sayfalarını içinize sindirerek bitirmemeye çalışırsınız.
Peşinizi bırakmayan birileri daha vardır. Görmezden gelip pek yüz vermek istemezsiniz, hatta yanınızda olmasından rahatsız olursunuz, onu dinlemek istemezsiniz, çok şeyinizi engellemek ister. “Önceki yıllarda yaşadıklarına tut” dersiniz kendi kendinize. Dünya dar gelir.
Her çareyi ararsınız. Ama sonunda pes ettirir onunla yaşamaktan başka çare olmadığını anlayınca ona alışmak onunla iyi geçinmektir artık aklınızdaki.
-Dede ilaçlarını içtin mi?
-Haa, yaşa be aslanım, getir bakalım şunları. Unutmuşum.
Defter hesap kitap derken defter bitmiş son satırına kadar hatta son sayfanın alt, üst, yan satır başları, tüm boşlukları dolmuştur. O defter artık okunacak kitap halini almıştır. Defter dürülmüş kitap ciltlenmiştir. Başucu kitabım diye övünerek okuma alışkanlığınızı faş ettiğiniz başucu kitabınız artık siz değil başkalarının okuyacağı bir şekle dönüşmüştür.
Değişik bir alemde, size dinletileceği zaman zaman ara verip hatırlatılacak sayfaları tekrar tekrar okurlar. “Allah Allah öyle mi olmuş… şimdiki aklım olsa…” Artık son pişmanlığın fayda etmediği yerdeyizdir.