Birkaç haftadır Avrupa izlenimlerimi sizlerle paylaşıyorum.
Turistik bakış açısının yanı sıra, tarihi, kültürel, sosyal ve hatta zaman zaman siyasi konulara da değiniyorum. Tabi hoşumuza giden şeyler olduğu gibi gitmeyenleri de yazıyorum. Yazılarımı genellikle çektiğimiz resimleri, tuttuğum notları inceleyip peyderpey yazıyorum. Gazetemizin yoğunluğuna göre de yazı işleri uygun günde sayfalarda yer veriyor. Bazen yazdıktan birkaç gün sonra siz okuyorsunuz. Güncel yazı olmadığı için üç gün sonra da yayınlansa da önemini kaybetmiyor.
Bir önceki yazımı yolladıktan sonra ertesi sabah Kahraman Maraş merkezli 10 ildeki korkunç felaketle uyandık. Siz ise o yazıyı bir, iki gün sonra okudunuz. Yüreklerimizin yandığı o günden bu yana doğrusu klavyenin başına geçip yazılara devam etmek içimden gelmedi. Öyle ya! Onca ocak sönmüşken, nice canlar yitirilmişken, insanlar bu soğukta çaresiz, aç, açık kalmışken bunları anlatmanın ne anlamı var?
Yoğun kar yağışı nedeniyle de eve hapsolduk TV’lere çaresizce baktıkça yüreğimiz yandı, kahrolduk. Gördük ki; 17 Ağustos depreminden hiç ders alınmamış. Saatler ilerleyip, günler geçtikçe felaketin büyüklüğü daha da ortaya çıktı. Koordinasyon zafiyeti, organizasyon eksikliği, görev ve yetkilerin neler olduğunun bilinmemesi kurtarma çalışmalarını aksattığı gibi insanlarımızı da giderek öfke, isyan ve umutsuzluğa sevk etti. Neyse ki üçüncü günün sonunda ilk günlere göre düzen sağlandı, AFAD kendine çeki düzen verdi. Sahada canla başla çalışan AFAD, Belediyeler, itfaiyeler, STK’lar, maden işçileri ve gönüllülere yabancı kurtarma ekipleri de eklendi mucizeler görülmeye başlandı. Bu kez de tercüman sorunu olduğu söylendi, benim mezun olduğum İzmir Koleji ve diğer maarif koleji mezunları dernekleri, DTCF, ODTÜ ve diğer yabancı dil eğitimi veren okullardan gönüllüler bölgeye sevk edildiler.
Dünyanın dört bir yanından gelen arama kurtarma ekiplerinden de yüzlerimizi güldüren haberleri de izledik TV’lerden. Hele bir Yunanlı kurtarıcının küçük bir yavruyu enkazdan çıkardıktan sonra hüngür, hüngür ağladığı görüntüler yürekleri sızlattı. Keza Gürcü ekibinin alkışlanan kurtarışı, Ürdün ekibinin sevindiren görüntüleri onca acı içerisinde gülümseten haberlerdi.
Bütün dünyadan da hem ayni hem de nakdi yardımlar yağıyor. Avrupa’daki futbol elçilerimiz de yoğun bir yardım kampanyasına ön ayak oluyorlar. Milli futbolcumuz Melih Demiral da Ronaldo ve Messi gibi ünlülere ulaşarak ciddi miktarlarda bağış toplanmasına vesile oluyor. Bu ünlülerle çekilecek videolarla kampanyanın daha da büyük kitlelere ulaşması bekleniyor. Galatasaray’ın Belçikalı futbolcusu Mertens ve eşi Ali Sami Yen’de yardım kolisi bantlıyor, taşıyor, yerleştiriyor, diğer futbolcular da onu örnek alıp stada geldiklerini duyduk. Sakat Muslera maaşından kesilmek üzere 1 miyon TL ve bir kamyon yardım malzemesi gönderiyor. Kuşkusuz yerli yabancı bütün kulüplerdeki yıldız futbolcular da aynıdır. Volkan Demirel ve Gökhan Zan’ın iletişim katkılarını da unutmayalım.
Bu sabah bir TV kanalı, bir Yunan televizyonunun merhum Kazım Koyuncu ve Şevval Sam’ın birlikte Karadeniz şivesi ile söyledikleri “Ben seni sevdiğimi dünyalara bildirdim” sözleriyle başlayan şarkısıyla açtığı ve deprem bölgesindeki Yunanlı kurtarıcının gözyaşlarıyla enkaz altından çıkardığı kız çocuğunun haberini gösterdi. Duygulanmamak elde mi? Aslında biz Yunanistan’a her gidişimizde hem adalarda hem de kıta Yunanistan’ında hep hüsnü kabul gördük, dostluk gördük. Kaldığımız yerlerde ev sahiplerinin ikramları oldu. Hatta kendilerini hiçbir zaman Helen kabul etmeyen mübadil Anadolu Rumlarının Türkçe konuşan torunlarıyla karşılaştık. Gördük ki fanatik ırkçıların haricinde hem Türk halkı hem de Yunan halkı birbirini seviyor ve kardeş gibi görüyor. Görünürdeki husumet ise politikacıların iç politika için yaptıkları gereksiz polemikler. Yoksa dinimiz, dilimiz hatta alfabemiz bile farklı olsa iki halkın birbirlerine muhabbet besledikleri aşikardır.
Hangi din, dil, ırk ve renkten olursa olsun tüm dünya bu korkunç felakete kilitlenmişken, karınca kararınca her ülke maddi manevi desteğini esirgemezken ırkçı, faşist zihniyetli bir Fransız karikatür dergisi kin ve nefret kusan bir karikatür yayınladı. Aslında Charlie Hedbo adlı bu paçavranın ilk vukuatı değil. 2004’de Peygamber efendimize alçakça saldırmış, 2015 de ise sahile vuran Aylan bebeğe dil uzatmışlardı. Kelimenin tam anlamıyla İslamofobik ve Türkofobik olan bu dergi Fransızların da yüz karası. Bunlar nefretten besleniyorlar psikoloji biliminde buna mizantropi diyorlar. Bu münasebetsiz Fransız da kişiliği bozuk bir mizantropik.
Bu nefret nereden geliyor diye düşünürsek hemen sonuca varırız. Deprem bölgesi Sevr anlaşmasıyla Fransızlara bırakılmış bölge ve Fransızlar tarafından işgal edilmişti. Bu bölgedeki illerimizin önüne TBMM kararıyla bazı sıfatlar eklenmişti. Gazi, Kahraman ve Şanlı gibi. Zira bu illerin halkı Mustafa Kemal’in askerleriyle el ele vererek işgalci Fransızları yurtlarından kovmuşlardır. Fransız bölgesinde kalan Hatay’da ise direniş Lozan’dan sonra da devam etti. Önce Tayfur Sökmen önderliğinde Milletler Cemiyeti kararıyla bağımsızlığını elde etti ardından da referandum ile Türkiye’ye iltihak etti. Yani Fransızlar bu bölgeden bir daha gelmemek üzere gittiler. Biz Fransa ile dost ve müttefikiz ama hala geçmişteki bu kuyruk acısını taşıyan ırkçı faşistler var.
Fransızların da çok yakından tanıdığı Faslı grafik tasarım sanatçısı Ebrar Sabbah bu münasebetsiz Fransız dergisinin karikatürü üzerine yaptığı animasyonda tokat gibi bir cevap verdi. Bu animasyonun son karesi münasebetsiz Fransız’ın çizdiği karikatürdeki yıkıntılar arasından çıkan bir yumruk ve yumruğun içinden çıkan şanlı bayrağımız. Bu kareyi de okurlarımın dikkatine sunuyorum.
Fransızların ırkçı faşist, münasebetsizleri sabrımızı sınamasınlar. Türk milleti her afette, her sıkıntıda yekvücut olmasını bilir. Dün sizi nasıl topraklarımızdan kovduysak bugün de haddinizi bildirmesini biliriz.
Selam Olsun Tayfur Sökmenlere, Selam olsun Sütçü İmam’a, Şahin Beylere, Kara Yılan’a, Ali Saip Beylere, Hacıkamiloğlu’na ve selam olsun daha nice Kuvayı Milliyecilere, başta Şehit Kamil olmak üzere bütün şehitlere, gazilere.
Ne yazık ki bölgemiz bugün büyük bir felakete uğradı, tesellimiz ise 4. Günde eczaneleriyle, çadır kentleriyle, sıcak yemek dağıtımı ve diğer ihtiyaçların da peyderpey giderilmeye başlamasıyla düzenin nihayet kuruluyor olmasıdır.
Kayıplarımıza Allah’tan rahmet, enkaz altındakilere dayanma gücü ve yaralılarımıza şifa vermesini diliyorum. Allah bir daha böyle acı göstermesin. Kalın sağlıcakla…